Filmlerdeki İstanbul
İstanbul’da her hayat bir filmdir aslında. Hikâyeye hikâye katar, hüzündenmutluluğa bin bir duyguyu kendiliğinden yaşatır bu şehir. Sadece bu nedenle, özellikle Yeşilçamlı yıllarda doğal bir sete dönüşmüştür İstanbul. Arkasında Boğaz’ın sularının dalgalandığı Türkân Şoray, Haydarpaşa Garı’nda kente ilk kez adımatan Zeki-Metin olmuştur. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş., “İstanbul’un Yüzleri” serisi kapsamında İstanbul’un 100 filmini biraraya getirdi. Semra Kır tarafından hazırlanan “İstanbul’un 100 Filmi”, Türk sinemasının 99. yılına armağan ediliyor. Kitapta, Galata Köprüsü’nden Adalar’a, Rumeli Hisarı’ndan Kapalıçarşı’ya, Balat’tan Beyoğlu’na kadar İstanbul’un sinema sanatı içerisindeki serüveni anlatılıyor. Yıllardır hafızalardan silinmeyen afişler ve fotoğrafların sunulduğu kitap, filmlerin hem künyelerine hemkonularına yer veriyor. Ayrıca her filmin İstanbul’da hangimekânlarda geçtiği, kenti nasıl ele aldığı da anlatılıyor.
EN TENHA TAKSİM
“İstanbul’un 100 Filmi”,Muhsin Ertuğrul’un Kurtuluş Savaşı’nı anlatan “BirMillet Uyanıyor” filmiyle açılıyor. 1932 tarihli filmin bazı sahneleri Erenköy EthemEfendi Caddesi’ndeki, bir Osmanlı paşası olanMehmet Ali Bengü’nün köşkünde çekilmiş. Faruk Kenç’in 1940’ta çektiği “Yılmaz Ali”de dışmekânlar Rumeli Hisarı, Aşiyan ve Boğaz. Yani İstanbul’un yapılaşmamış tümgüzelliği karşımızda. Aynı şekilde, Ömer Lütfi Akad’ın “Kanun Namına”sında, 1952’nin Haliç’ini, Süleymaniye’sini, BeyazıtMeydanı’nı, Kapalıçarşı’yı hayretle izliyoruz. Ya TaksimMeydanı? Metin Erksan’ın 1960 tarihli “Şoför Nebahat”ında görüyoruz İstanbul’- un kalbini. Ama bugüne kıyasla tenha mı tenha...Memduh Ün’ün 1960 tarihli “Kırık Çanaklar”ı ise kentin eskimahalle havasını ve geçmişini gösteriyor. Biraz daha bugüne gelelim. Mahmut Fazıl Coşkun’un 2009 tarihli “Uzak İhtimal” filmi Galata’yı anlatıyor. Nuri Bilge Ceylan’ın 2008’de çektiği “ÜçMaymun,” Eminönü’nde gezdiriyor bizi. Jacques Deschamps’ın aynı tarihte gösterime giren “Dinle Neyden”inde plato, Topkapı Sarayı, Haseki Külliyesi, Galata Mevlevihanesi gibi tarihi yapılar. Beş yönetmenin imzasını taşıyan Anlat İstanbul, pek çok semtin kullanıldığı bir İstanbul güzellemesi zaten. Yılmaz Erdoğan’ın 2005 tarihli “Organize İşler”i ise havadan çekimleriyle gerçek bir İstanbul şöleni yaşatıyor.
YABANCILARI DA ÇEKTİ
“İstanbul’un 100 Filmi”nde sadece Türk filmleri yok. François Dupeyron’un yönettiği, başrolünde Ömer Şerif’in yer aldığı “İbrahimBey ve Kuran’ın Çiçekleri” (2003) son sahnelerinde 1960’ların İstanbul’unu gösteriyor bize. CharlesWinkler imzalı, hemyabancı hemTürk oyuncuların yer aldığı “The Net 2.0”ın ise neredeyse tamamı İstanbul’da geçiyor. Galata Kulesi, Topkapı Sarayı, Süleymaniye Camii, Bozdoğan Kemeri ve Ayasofya filmdeki tarihi yapılar. Teddy Chan’ın yönettiği 2001 tarihli “Altın Yumruk İstanbul’da”da ise filmin kahramanını kız arkadaşıyla Aya İrini ve Yerebatan Sarnıcı’nda buluşurken görüyoruz. Kitapta, Sidney Lumet’in Agatha Christie’nin romanından uyarladığı 1974 tarihli “Şark Ekspresi’nde Cinayet” filmi de unutulmamış. “İstanbul’un 100 Filmi,” 2014’te 100. yılını kutlayacak Türk sinemasına ve İstanbul’a güzel bir armağan...
VE DİĞERLERİ...
İSTANBUL (1957)
Joseph Pevney’in yönettiği, Errol Flynn ve Cornell Borchers’in rol aldığı film, Sultanahmet ve Haliç’in havadan çekilmiş muhteşem görüntüleriyle başlıyor. Bugünün aksine yarımada yeşil mi yeşil. Galata Köprüsü’nün üzerinden geçen dönemin moda arabaları, filmin kahramanının kaldığı otelin balkonundan bir gece Ortaköy Camii’ni ve sislere bürünen Boğaz’ı seyretmesi akılda kalan sahneler.
HABABAM SINIFI (1975)
Yönetmen Ertem Eğilmez’in efsane yapıtının çekildiği okul; Sultan Abdülaziz’in, kardeşi Adile Sultan için 1853’te Balyan Ailesi’ne yaptırdığı Validebağ Adile Sultan Kasrı’dır. Bina ve bahçesinde çekilen filmdeki şarkılar ve kıyafetler, dönemin İstanbul’unu bire bir yansıtıyor.
MUHSİN BEY (1986)
Yavuz Turgul’un filminin dış mekânları Beyoğlu, Kuledibi ve çevresi. İç mekânlarda ise aynı dönemde ciddi artış gösteren pavyon, gazino ve müzik piyasasının kalesi Unkapanı tercih edilmiş. Muhsin Bey, 1970’lerden sonra ortaya çıkan arabesk furyasını, müziği oluşturan kültürel altyapının unutulmaya başlamasını dile getirir.
BALATLI ARİF (1967)
Yılmaz Güney ve Nebahat Çehre’li Atıf Yılmaz filmi, bir yandan Nişantaşı’nın yükselen lüks apartmanlarını, diğer yandan Balat’ın gecekondu mahallesini gösteriyor. Filmde Arif’in (Yılmaz Güney) kullandığı at arabası, zamanın marka otomobillerinin bulunduğu Karaköy trafiğinde yol alıyor.
TABUTTA RÖVAŞATA (1996)
Derviş Zaim’in filminin ana mekânları Rumelihisarı, Bebek ve İstinye. Filmde, Boğaz’ın gri ve sisli havası neredeyse teneffüs edilir. Balıkçı teknelerinin arka planında görülen yalılar adeta eski İstanbul’u yansıtır.