Biz dünyaya niçin geldik...
BİR kişinin Allah’a (CC) kul olduğunun, Rabb’inden razı olduğunun, ilahi huzura erdiğinin en bariz alameti, samimiyetle edilen hamddir. Aslında ne kadar basit değil mi...
Bir “Elhamdülillah” kelimesi, dua maksadıyla, samimiyetle söylendiğinde kişiyi nereden alıp nerelere kadar yükseltebiliyor. Ancak “Madem bu kadar basit, e zaten günde kırk kere de söylüyoruz, niye bizde bir şey olmuyor?” diyenler olabilir.
Kardeşlerim! İslâm’ın şartını hepiniz biliyorsunuz ki beştir ama bu şartların da bir şartı vardır. O da bunları samimiyetle yapmak, yani samimiyettir. O halde samimiyetle yapılmayan bir duadan bereket beklemek beyhudedir.
Peki samimiyetle yapamıyoruz diye, hiç mi dua etmeyeceğiz? Duayı, hamdi terk mi edeceğiz? Tabii ki hayır. Hiçbir zaman duayı terk etmemek lazım. Daima hamdi, yani hamd etmeyi dilimizden düşürmeden niyaz etmek lazım. Ta ki o samimiyeti hissetmemize vesile oluncaya kadar.
ELHAMDÜLİLLAH LAFZI, DUALARIN EN FAZİLETLİSİ, EN MAKBULÜDİR
Ondan sonrası kolay Allah’ın (CC) izniyle. Samimiyeti bir kez tattıktan sonra kişi bir daha dönüp başka şeylere bakmaz, ama bu tadı aramalı, araştırmalı, daima zikir ve dua ederek Allah (CC) kapısında yalvarmalı. Hamdin, şükrün, duanın tadını alan kimse artık Rabb’inin rızasından başka şeylere, Mevlâ’sının kapısından başka kapılara meyletmez. Tatmayan bilmez, tadan tarif edemez ama bir daha kesseler eski haline dönmek istemez.
Kıymetli dostlar! Dua, ayniyle Cenâb-ı Allah ile konuşmaktır. Başlı başına bir ibadettir. “Elhamdülillah” lafzı, Peygamber Efendimiz’in (SAS) buyurduğu üzere duaların en faziletlisi, en makbulüdür.
Hamd etmekle kişi birçok zikri, duayı, kullukla alakalı tââtı istemiş, hatta hamdi hakkıyla yaparsa bunları yerine getirmiş olur. Hamd ve şükrün içinde neler var neler... Kul hamd ederek ne yapar?
Allah’ın (CC) varlığına, birliğine, peygamberine iman eder.
“Ya Rabb’i! Razıyım senden...” der, verdiği nimetler için Rabb’ine şükreder, teşekkür eder.
Nimeti verenin de alanın da ancak Allah Teâlâ olduğunu kabul ettiğini göstermiş olur.
İstenilecek, yalvarılacak tek varlığın Allah Teâlâ olduğunu şükür ve hamdle tasdik eder.
Allah Teâlâ’nın kendisine verdiği nimetleri ve kendisini muhafaza ettiği onca şeyi hatırlayarak Rabb’iyle muhabbet tazeler.
Allah’ın (CC) bunların tümünü mecbur olmadığı halde yaptığını, yarattığı mahlukatını başıboş bırakmadığını, kullarına şahdamarından daha yakın olduğunu, ihtiyaçlarını her an bilip daha onlar istemeden peşin peşin veren yegâne ilâh olduğunu kul ancak hamd ile tefekkür eder. Hazreti Allah’a (CC) kul olmanın zevkini, güzelliğini böylece idrak eder.
Dostlar! “Elhamdülillah” diyen bir kul, Rabb’i ile hasbihal halinde şöyle demiş olur:
“Ya Rabb’i! Ben kapını teşekkür etmek için çaldım. İşte şimdi sana müracaat ettim. Beni sen var eyledin. Ben varlık nedir bilmezdim. Beni kimse bilmezken sen beni bilerek yaratmayı murat ettin. Beni bana bildirdin. Seni bana buldurdun. Rabb’im! Mevla’m, Allah’ım olarak senin ikramına, ihsanına muhtacım, ver ya Rabb’i!”
İşte elhamdülillah kelimesi ilk bakışta bir şey istenmiyormuş gibi olsa da bu mübarek lafız, bu manaları içinde barındırdığından mü’min için en büyük dua olmuştur.
Allah Teâlâ’nın âdetidir. Teşekkür etmek için bile kapısını çalsan, O Rabb’ül âlemin kapısına geleni boş göndermez. İllaki ya bir ihsan ya bir ikram o kula verilir.
İşte bu sebepten Efendimiz (SAS) dualarımıza “Elhamdülillahirabbilâlemin” diye başlamamızı bizlere rahmet ve merhametiyle bildirmiştir.
HAMD SAĞLAM BİR TEFEKKÜR, CİDDİ BİR İMAN İSTER
Hamd ile şükür arasında şöyle bir fark olduğunu söylemiştir âlimler...
Şükür; bildiğimiz, görüp fark ettiğimiz nimetler için bir teşekkürdür. Hani size su getiren bir kişiye teşekkür edersiniz. Çünkü o nimetin farkında, o hizmetin idrakindesinizdir. Suyu besmeleyle içer, sonunda “Elhamdülillah” dersiniz.
Niye Rabb’inize de şükretmez, “Teşekkür ederim” demezsiniz? Çünkü hamd; bildiğimiz bilemediğimiz tüm nimetlerin şükrünü eda etmektir. Bardakla suyu getirene teşekkür edebilirsiniz, işin görünen kısmını da böylece halletmiş olursunuz ama o suyun sizin elinize gelinceye kadarki safhalarının ve siz içtikten sonraki nimet ve inceliklerinin akıl ve hafsalanın alamayacağı büyüklükte olduğu fark eder, size eliyle bu suyu getiren kişinin bile Rabb’in bir nimeti olduğunu idrak ederek işte bu bildiğiniz ve bilemediğiniz her şeyi şükran duygusuyla Allah Teâlâ’ya arz etmek için “Elhamdülillah” dersiniz.
“Rabb’ime şükür olsun” sözü hamd manasına geldiğinden eksik bir telaffuz değildir.
Ama şu anlaşılıyor ki hamd sağlam bir tefekkür, ciddi bir iman ister. Elhamdülillah sözünün sinelerimizde yer bulabilmesi güzel bir ilim, sağlam bir imanla mümkündür. İşte bu sebepten dolayıdır ki imanımızın ve şuurumuzun tam olduğunun alâmeti ve İslâm’ın direği olan namaz, Kur’an-ı Kerim’in ilk suresi Fatiha yani elhamdülillah ile kendisini gösterir. “Salat” kelimesi Kur’an-ı Kerim’de hem namaz hem de dua manasına gelmektedir. Bunun en güzel alameti de “Elhamdülillahirabbilâlemin” sözünün hem namaz hem dua olarak baş tacı edilmesidir.
HER NİMETİN ŞÜKRÜ AYNI SAHADAN KENDİNİ GÖSTERMELİ
Elhamdülillah duasının ve zikrinin düşünce boyutunu ve dildeki zikrini kısmen anlatmış olduk. Bir de hamd ve şükrün insanda fiil ve ahlak olarak görünmesi meselesi vardır. Yemek yedik, karnımız doydu, elhamdülillah. Sıhhatimiz yerinde, boyumuz bosumuz, güzelliğimiz, keyfimiz tamam, elhamdülillah. Para kazandık, kasamız kesemiz paralandı, evimiz arabamız oldu, çok şükür elhamdülillah. Bu mudur? Bu kadar mıdır? Hayır.
Kıymetli dostlar! Her nimetin şükrü kendi cinsinden, benzerinden yani bir şekilde aynı sahadan kendisini göstermeli.
Yemek yemenin şükrü ve hamdi yediklerimizden başkalarına da yedirebilmek, baş- kalarına da infak etmektir.
Paranın, malın, mülkün şükrü; olmayanlara da zekâtla, sadakayla yardım eli uzatmaktır.
Güzelliğin şükrü iffettir.
Bedenin şükrü ibadet, tâât, helalinden kazanmak için uğraşmaktır.
Aklın, ilmin şükrü insanlara faydalı olacak şekilde hizmet etmek, talebe yetiştirmek, insanların müşkülünü çözmektir.
Zamanın ve vaktin şükrü zamanı boşa harcamamak, ya Allah’a (CC) ibadetle ya ilimle faydalı olacak işlerle uğraşmaktır.
HAMD AHLÂKLA VE FİİLLE ÖRTÜŞTÜĞÜNDE EN FAZİLETLİ DUADIR
Yediklerinden içtiklerinden kimseye verme, parandan, malından hiç infakta bulunma, sonra da Allah Teâlâ açları da doyursun diye dua et. Bu ne İslâm’a, ne izana, ne de insan olma şerefine uygun düş- mez. O halde hamd etmek denildiğinde insan Rabb’ine ibadet, mahlukata da muhabbetle hizmet etmeyi unutmamalı. Daha doğrusu hamdin ancak böyle bir ahlâk ve düşünce üzerinde yerini bulacağını bilmeli. Hamd ahlâkla ve fiille örtüştüğünde en faziletli duadır. Ancak Allah (CC) muhafaza, kötü ve çirkin davranışların içerisinde hamd ediyor gibi görünmek kişinin en faziletli duayı kendisi için bir beddua tehlikesine dönüşmesiyle karşı karşıya bırakır.
Namaz bizim en masum, en güzel halimizle ayakta durmak değil midir? İşte bakın hamd nerede duruyor? Namazda, Cenab-ı Hakk huzurunda insanlar bizden emin ve en güzel ahlaklı olduğumuz bir vaziyette “Elhamdülillahirabbilâlemin” diyoruz. Geliniz hayatımızdaki elhamdülillah sözlerini bu güzelliklerle bir defa daha düşünelim. Rabbimiz Allah (CC) olduğu için, nebimiz önderimiz Hazret-i Muhammed (SAS), dinimiz İslâm ve kitabımız Kur’ân olarak insan suretinde yaratıldığımız ve bu imana mazhar olduğumuz için elhamdülillah duasını gönül dünyamızda yoğurup öylece akledelim, bu akıl ve idrakle bu güzel Ramazan’da elhamdülillah şuuruyla güzel ahlaka bürünelim.
Cenab-ı Hakk’ın rahmeti, bereketi ve saadetiyle hamd ve şükürle gününüz ve dünya hayatınız ebedi hayata saadetle varmaya vesile olsun.
Ayet-i Kerime
“Rabb’imiz! Bize dünyada da ahirette de iyilik ver ve bizi cehennem azâbından koru!”
(Bakara 201)
Hadis-i Şerif
“Oruçlu için iki sevinç vardır: Biri, orucu açtığı zamanki sevincidir; diğeri de Rabb’ine kavuştuğu zamanki sevincidir. Oruçlunun ağzından çıkan koku Allah (CC) indinde misk kokusundan daha hoştur.”
(Hadis-i şerif - Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, İbn-i Mâce, Nesâî)