Bilen bilmeyen herkes konuşuyor! Osmanlı Devleti'nin resmî adı 'DEVLET-İ ALİYYE'dir
“90 yıllık reklâm arası” zihniyetine en güzel cevabı Sultan Vahideddin’in kızı Sabiha Sultan bundan seneler önce vermişti: “İmparatorluk ayrı bir devirdi, fakat o da Türk’ün idi, bugünkü Cumhuriyet de Türk’ün malıdır.”
Günlerden buyana bir “Osmanlı” tartışmasıdır gidiyor... Sinan Çetin devletin isminin “Osmanlı” olarak değiştirilmesini istedi, bir hanım milletvekili de Cumhuriyet dönemi hakkında tatsız bir benzetme yaptı. Ama Sinan Bey’in de, onun gibi isim değiştirme hasreti çekenlerin de unuttukları bir husus var: Osmanlı İmparatorluğu’nun resmî adı “Osmanlı” değil, “Devlet-i Aliyye” idi ve batı dünyasında “Türkiye” denirdi!
HAFTA başından buyana bir “Osmanlı” tartışmasıdır gidiyor...
Önce yönetmen Sinan Çetin, “Türkiye’nin adının ‘Osmanlı’ olarak devam etmesini isterdim. Sözlerim gericilik olarak düşünülmesin, tam tersine devrimci konuşuyorum. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti, tüm zenginliklerimizi kapsamıyor” dedi; derken Balıkesir Milletvekili Tülây Babuşçu da Cumhuriyet dönemini kastederek “90 yıllık reklâm arası” diye tatsız bir benzetme yaptı!
50 KÜSUR SENE ÖNCE
Burada önce Sinan Bey’in sözünü ettiği “devletin isminin Osmanlı olması” konusunun aslını anlatacağım; Tülây Hanım’ın buyurduğu “reklâm arası” meselesine de yine bu sayfadaki kutuda bir başkası, imparatorluğun son hükümdarı Sultan Vahideddin’in kızı Sabiha Sultan bundan elli küsur sene önce yazdıkları ile cevap verecek.
İKİ TÜRK DEVLETİ VARDIR
Sinan Çetin ile Osmanlı’nın eskisinin yahut yenisinin hayalini görenlerin ve isim değiştirmeye meraklı kim varsa hepsinin bilmeleri gerektiği temel husus şudur: Bizim “Osmanlı” dediğimiz devlet, resmî ad olarak hiçbir zaman “Osmanlı Devleti”, “Osmanlı İmparatorluğu” gibisinden içerisinde “Osmanlı” kelimesinin geçtiği bir isim kullanmamıştır; devletin resmî ismi asırlar boyunca “Devlet-i Aliyye” yani “Büyük Devlet” olmuştur!
Abraham Ortelius’un 1579’da Anvers’te basılan
haritası. Altta “Türk İmparatorluğu” yazıyor.
Türk tarihinde aslında sadece iki devlet vardır: “Doğu” ve “Batı” Türk Devletleri... “Doğu Türk Devleti” Göktürkler’den başlar, Timur, Bâbür, Altınordu ve diğerleri ile devam eder. Batı’ya doğru ilerleyen Türkler de gittikleri yerlerde kendi devletlerini kurmuşlardır, Selçuklu ve Osmanlı İmparatorlukları ile Türkiye Cumhuriyeti de “Batı Türk Devletleri”dir.
John Speed’in 16. yüzyılda yaptığı “Türk
İmparatorluğu” haritası.
16. asırda çizilmiş bu haritada da “Türk
İmparatorluğu” ibaresi var.
HANEDAN İSMİ GELENEĞİ
Tarihteki Türk Devletleri, yani Cumhurbaşkanlığı Forsu’nda da yeralan 16 devlet, “Doğu” ve “Batı” Türk Devletleri’nin devamlılık esası dahilindeki yeni şekilleridir. Yıkılan bir devletin yerine derhal yenisi kurulmuş, Türkçe günlük konuşmada devletten bahsedilirken o kurucusunun yahut idarecisi olan hanedanın ismi ile söylenmesi gelenek olduğu için herbiri başka isimler almıştır. “Osmanlı” sözü de bu geleneğin devamıdır, yani devletten kurucusu ve asırlar boyunca idarecisi olan hanedanın adı ile bahsedilmesinin örneğidir.
RESMİ İSİM, BUDUR!
İmparatorluk isim olarak daima “Devlet-i Aliyye” terkibini kullanmıştır ama son zamanlarında nâdiren de olsa terkibin sonuna “Osmaniye” kelimesi de ilâve edilmiş ve “Devlet-i Aliyye-i Osmaniye” hâlini almış ama resmî isimde bir değişiklik olmamış, her zaman “Devlet-i Aliyye” olarak kalmıştır. “Osmaniye” sözüne özellikle 19. asrın ikinci yarısından itibaren rastlanır, bazı Türkçe belgelerde de bu şekilde geçer ama uluslararası yazışmalarda ve yabancı memleketler ile yapılan anlaşmaların Türkçe tercümelerinde, yani resmiyette daima “Devlet-i Aliyye” vardır.
Peki, devletin Türkçesi bu şekilde olan ismi yabancı yayınlarda, belgelerde, yazışmalarda, vesairede nasıl geçiyordu?
Bilmeyenler belki şaşıracaklardır ama Batı dünyası “Devlet-i Aliyye” karşılığı olarak her zaman “Türkiye”yi kullanmıştır! Devletin ismi yazıldığı batı diline göre “Turquie”, “Turkey” yahut “Turchia” veya “Türkei” olmuş, imparatorluktan bahsedildiğinde de “Türk İmparatorluğu” denmiştir.
BURAYA ‘ANADOLU’ DERLER
Unutmayalım: Anadolu’nun ve resmî adı “Devlet-i Aliyye” olan, resmiyet dışında “Osmanlı Devleti” şeklinde kullanılan imparatorluğun hâkim olduğu topraklar da Batı’da tâââ 11. asırdan buyana “Türkiye” diye bilinir! Bu ismin ilk kullanılışına Türkler’in 1071’deki Malazgirt Savaşı’nın ardından bölgeye kalabalık gruplar halinde yerleşmelerinden hemen sonra, 1085’te tesadüf edilir. Eski asırlarda çizilen bütün haritalarda, yazılan tarih kitaplarında, batılıların kaleme aldıkları seyahatnâmelerde ve bu topraklarla alâkalı olarak yazılanların tamamında devletin ismi “Türkiye”, bulunduğu topraklar da “Anadolu” diye geçer.
Avrupalılar’ın bölgeden bu şekilde bahsetmeleri, Alman Kralı Friedrich Barbarossa’nın 12. asırda katıldığı Haçlı Seferi’nin ardından yoğunluk kazanır, derken 13. yüzyılın meşhur keşiş, diplomat ve yazarı Simon de Saint-Quentin’in de eserlerinde “Türkiye” sözünü kullanması üzerine kavram tamamen yerleşir. O zamanki Türkiye’nin sınırlarının belirsiz olmasına rağmen devletin ismi artık “Türkiye”, arazisi de “Anadolu”dur! Seyyahlar eserlerinde “Türkiye’ye gidiyoruz”, “Türk topraklarına girdik” diye yazarlar; Osmanlılar’dan “Türk” sözü ile bahsedilir, padişaha da “Türkler’in Sultanı” yahut “Türkler’in İmparatoru” denir.
ZAYIF ZAMANDAKİ İSİM
Olacak şey değil ya; diyelim ki Sinan Çetin’in hayâli hakikat oldu, Türkiye Cumhuriyeti’nin ismi “Osmanlı” yapıldı...
Devlet böyle bir isim değişikliği ile güç mü kazanacak zannediyorsunuz?
Bir devletin büyüklüğünü taşıdığı tantanalı isim değil, sahip olduğu güç gösterir ve “Devlet-i Aliyye”nin sonuna gayrıresmî şekilde “Osmaniye” kelimesinin ilâve edildiği devirde, yani 19. asırda devlet gücünün zirvesinde değil; en zor, en sıkıntılı ve en zayıf günlerindedir!
'OSMANLI MI, TÜRKİYE Mİ? TARTIŞMASININ CEVABINI VAHİDEDDİN'İN KIZINDAN OKUYUN!
BALIKESİR Milletvekili Tülây Babuşçu’nun Cumhuriyet dönemini kastederek yaptığı “90 yıllık reklâm arası” şeklindeki tatsız benzetmesine cevap vermek isterdim ama gereken karşılığı bundan seneler önce bir başkası mükemmel şekilde vermiş olduğu için benim birşey söylememe gerek kalmıyor...
Sözünü ettiğim kişi Sabiha Sultan, yani Sultan Vahideddin’in küçük kızı... 1894 ile 1971 arasında yaşayan, 28 senelik sürgünden dönüşünde “Osmanoğlu” soyadını alan ve Cumhuriyet dönemindeki tam ismi “Rukiye Sabiha Osmanoğlu” olan Sabiha Sultan, bende bulunan ve tamamı yayınlanmamış hatıralarında “imparatorluk-cumhuriyet” meselesine son derece zarif bir şekilde temas ediyor...
İşte, son padişahın kızının sadece Tülây Hanım’a değil, o şekilde düşünen pekçok kişiye ders mahiyetindeki sözleri: “Ben tarihçi değilim, memleketiyle birlikte bedenen ve ruhen yıkılmış bahtsız bir hükümdarın kızıyım...
Bana dinimin İslâm olduğunu, ecdâdımın kurduğu vatanın sevgisiyle beraber telkin ettiler. Bu iki akideyi kanımın içinde duyarak büyüdüm ve ihtiyarladım...
Sabiha Sultan’ın
hatıralarından bir sayfa.
Gönlüm ister ki Türk Milleti tarihine karşı hürmetkâr olsun; geçmiştekilerin hizmetlerini, büyüklüğünü unutmasın. Onlara tam kıymetlerini versin, Osmanlı Devleti’nin tarihte kazandığı azametli, vekarlı yeri küçümsemesin. Maziye karışan bedbaht hükümdarlara şimdiye kadar yüklenen ithamların yerinde olup olmadığını tam bir müsamaha ve titizlikle tedkik etsin...
Bugün Cumhuriyet kurulmuş, ailemiz vazifesini yapıp geçmiştir. Türk milletinin bizleri artık dedikodu mevzuu etmesi ayıptır, çünki milletimiz için Osmanlı Tarihi iftihar edilecek bir mirastır. İmparatorluk ayrı bir devirdi, fakat o da Türk’ün idi, bugünkü Cumhuriyet de Türk’ün malıdır!”.
Meselenin temeli işte burada; “Osmanlı Tarihi iftihar edilecek bir mirastır. İmparatorluk ayrı bir devirdi, fakat o da Türk’ün idi, bugünkü Cumhuriyet de Türk’ün malıdır” ifadesinde...