Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kurban Bayramı’nın ilk gününde “et” konusunu biraz bilimselleştireyim dedim. Çünkü her Kurban Bayramı’nda aynı konuların temcit pilavı gibi gündeme gelmesinden bıktık artık. Doğrular, yanlışlar, tartışmalar hep aynı. Yapılan yanlışları işin âlimleri yazsa da, saatlerce televizyonlarda anlatsa da değişen hiçbir şey olmuyor maalesef. Mesela siz hiçbir Fenerbahçeliyi konuşarak Galatasaraylı, siyasi görüş olarak belli bir partiliyi de diğer partili yapabildiniz mi? Fikirler, inançlar, görüşler, alışkanlıklar ne yaparsanız yapın kolay kolay de-ğiş-mez! Haksızsam en basitinden 20 yıllık kocanıza kirlileri kirli sepetine atmayı, çocuğunuza da odasını toplatmayı, yatmadan dişlerini fırçalatmayı güzel güzel anlatarak becerin de görelim bakalım... Her yıl kurban kesimi için “Bilmediğiniz işe girişmeyin her işin bir yolu yordamı, ustası vardır” deseniz de, gene bayramın ikinci günü insanı insanlığından utandıran kanlı tabloları gazetelerde göreceksiniz; “Bu olayın amacı farklı” deseniz de gene kavurmalar yapıp hayvanın ¾3/4’ünü derin dondurucularına tepiştiren, et yiye yiye zehirlenip hastanelerin acil servislerine koşan komşular izleyeceksiniz; “Hayvan sevgimden dolayı kurbana karşıyım” deyip sırtında tilki kürküyle ziyaretinize gelen arkadaşınızla sohbet edeceksiniz; her türlü hayvan ürünü hazırlanırken hayvanlara yaşatılan insanlık dışı eziyet ve vahşet fotoğraflarını “Ay kıyamam, bakamıyorum” diyerek kenara itip, aynı gün mıncıra mıncıra köfte yoğurup bir güzel midesine indirene hiçbir şey söyleyemeyeceksiniz.

        Bu yüzden ben bu konuları bir kenara iterek bu hafta sadece et yemenin ve hiç yememenin bilimsel olarak vücutta ne gibi değişiklikler yaptığı konusunda ana bilgileri (tamamen objektif olarak) özetlemeye çalışacağım.

        Her şeyden önce hatırlamamız gereken bir gerçek var: İnsanoğlu 2 milyon yılı aşkın bir süredir et yiyor. Son 10 bin yıl önce tohum ekmeyi, büyütmeyi öğrendikten sonra hayatına düzenli olarak tahıl ve diğer gıdaları eklemeye başladı. Bu yüzden vücudumuz, sindirim sistemimiz otçullardan da etçillerden de farklı bir şekilde omnivor olarak (yani hem et hem ot yiyen şekilde) evrime uğradı. Hızla gelişen teknolojiyle birlikte yapaylaşan yani yapısı doğallıktan uzaklaştırılarak hazırlanan etiyle, sebzesiyle, meyvesiyle tüm “insan yaratısı” yiyecekler, sağlık sorunlarını da beraberinde getirdi. Diğer yandan tıbbi gelişmeler sayesinde kendi yarattığımız sorunları tedavi etmeye başlayınca da insan yaşamı uzadı. Uzamasına uzadı ama yaşam kalitesi düştü, stres fırladı, yaşamdan alınan zevklerin yerini garip zevksizlikler aldı. Bu karmaşa içerisinde ortaya çıkan “Et yemeli”, “Hayır, yememeli” ya da “Sadece gelişme çağında yemeli” tartışmaları sürekli gündemde kaldı. İşin etik ve dini yanını hiç işin içerisine katmadan (biliyorum zor ama) et yeme konusunu farklı iki başlık altında özetleyelim ki kafalar karışmasın. Önceden belirteyim, anlatacaklarım bilimsel araştırmaların sonuçlarına dayalıdır, bireysel fikrim değildir. Önemli bir nokta da, burada bahsedilen araştırmalarda kullanılan “et” büyük anne ve babanızın yediği doğal ortamlarda büyümüş hayvanların eti değil, modern çağda yetiştirilen antibiyotik ve hormonlarla şişirilmiş hayvanların etidir. Arada çok büyük fark var biliyorsunuz.

        İŞLENMEMİŞ, SAF KIRMIZI ET YERSENİZ VÜCUDUNUZDA (POZİTİF) NELER OLUR?

        -Tip 2 şeker hastalarında yapılan incelemelere göre hastalara et oranı yüksek diyet verildiğinde kan şekerlerini yükselten yiyeceklere karşı daha az ilgi duydukları için diğer hastalara oranla şeker düzeylerinde anormal oynamalar olmuyor.

        -Kas gelişiminde etin rolü büyük. Dışardan destek olarak alınan vitamin, demir ve diğer mineral hapları et kadar etkili değil.

        -Etin hazmı sırasında vücut daha çok kalori yakıyor. Hareketsiz kişilerin diyetine et eklendiğinde daha çabuk ve kolay kilo veriyorlar.

        -Özellikle çocuklarda beyin gelişiminde et çok etkin.

        -Depresyon, anksiyete ve hiperaktivite gibi sinirsel sorunların tedavisinde etle alınan aminoasitlerin etkin olduğu gösterilmiştir.

        -Et yiyenler enerji seviyelerini vejetaryenlere göre daha uzun süre muhafaza edebiliyorlar. Çünkü et, beyinde orexin salgılayan hücreleri uyarıyor.

        -Et, vücudun ihtiyacı olan bütün B vitaminlerine ve antioksidan olan “karnozin” olarak isimlendirilen kimyasala sahip. B vitamini eksikliği vejetaryenlerde B vitamini takviyesiyle kolay kolay düzeltilememekte.

        ETİ HAYATINIZDAN ÇIKARIRSANIZ (POZİTİF) NELER OLUR?

        -Kalp rahatsızlıklarının tedavisinde vejetaryen olanlar tedaviye daha çabuk yanıt veriyor.

        -Kemik erimesi (osteoporoz) ihtimali çok daha az orana iniyor.

        -Böbrek ve safra taşı oluşumu yavaşlıyor.

        -Besin zehirlenme hikâyelerinin % 80’i hayatımızdan çıkarılmış oluyor.

        -Özellikle kırmızı et yemeyenler, yiyenlere oranla daha uzun yaşıyor.

        -Karşılaşılabilecek antibiyotiklere dirençli bakterilerin sebep olduğu enfeksiyon sayısı çok aza indirgeniyor.

        -Ette bulunan ama insanda bulunmayan Neu5Gc molekülünün sebep olduğu düşük bağışıklık sistemine maruz kalınmıyor.

        -Dünya sağlık örgütünün söylediğine göre kanser riski minimuma düşüyor.

        Sağlık konusunda bu yazdıklarım şimdiye kadar bilimsel olarak ispatlanmış araştırmaların sadece yüzeyine ufak bir dokunuş. Elde edilen sonuçlar çok daha derinlere iniyor ve elde edilen bulgular “et yemeli-yememeli” tartışmasını yapanları tek bir noktada birleştiriyor: “Et insanoğlu için ihtiyaçtan öte tutkuya dönüşmüştür. Bunu, artan ve fakirleşen nüfusa rağmen dünyada kişi başına düşen et miktarının her yıl daha da artmasından anlamaktayız. Tutkular üzerine yapılan her tartışma gibi bu tartışmanın sonunun da hiçbir yere varmayacağı kesindir.”

        Özellikle sosis sucuk gibi işlenmiş et yeme tutkusunun sonucu olarak tırmanan sağlık sorunları saymakla bitmiyor. Lakin hastalar uyuşturucu bağımlılığı gibi “Ölsem de bol bol et yemeye devam edeceğim” demekten geri kalmıyor. Oysa...

        EĞER İNSANLAR SADECE İHTİYAÇLARI KADAR ET TÜKETSEYDİLER, BUGÜN...

        1- Et üreticileri et miktarını artırmak için hayvanları yapay olarak “şişirmek” amacıyla antibiyotik ve hormon kullanımına yönelmiyeceklerdi. Böylece süt ve süt ürünleri de maksimum kalitede olacaktı.

        2- Küçük alanlara sıkıştırılarak, doğadan men edilerek insanlık dışı eziyetlerle yapılan hayvancılık yüzdesi aşağılara çekilecekti. Yapılan kontroller daha etkin olacaktı.

        3- Yapay tatlandırıcılar, jelatinler eklenmiş, işlenmiş et ürünlerinin üretimine gerek kalmayacaktı.

        4- Hayvancılıkla oluşan her türlü çevre kirliliği azalacak ve nitrojen döngü bozuklukları bir düzene girecekti.

        5- Sarf edilen enerji miktarı aza çekildiği için et fiyatları düşecekti. Böylece et alımı dar gelirli aileler için çok zor olmayacaktı.

        Üreticiler et yerine kullanılan proteini yüksek bitkisel tarıma ağırlık verebilecekti. Bu konuda da söylenecek şey çok, yazacak yer yok. İsterseniz bir de “yeterince et” ne demek onu belirterek sözüme son vereyim: Amerika Kanser Araştırma Merkezi ve Harvard Üniversitesi beslenme uzmanlarının belirttiğine göre sağlığınızı tehlikeye sokmamak için (et tutkunuzdan vazgeçemiyorsanız) günlük 30-35 gramın üzerine çıkmamalısınız. Bunu yapabilir misiniz?

        Benden söylemesi...

        İyi bayramlar, sağlıklı bir hafta diliyorum...

        Diğer Yazılar