Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        SAAT değişikliğinden bahsediyorum. Yıllarca 1 saat ileri, 1 saat geri derken Türkiye olarak “Kalalım yerli yerimizde, bundan sonra saat farklılığı falan yok” kararı alındı. “İyi mi ettik, kötü mü?” tartışmaları devam ederken. “Sen ne düşünüyorsun?” diye sordular bana. “Biraz araştırayım, bakalım bu işin tarihçesi, etkileri nelerdir, konuyla ilgili bilimsel araştırma var mıdır? Ondan sonra konuşayım” dedim. Çünkü öylesine bireysel duygularla konuşsam, bana göre fark eden bir şey yok! Eğitimim için Türkiye’den Finlandiya’ya giderken çok bilmiş arkadaşlar, “Vah vah demek gidiyorsun? 6 ay gündüz, 6 ay geceymiş oralarda... Yazık sana, gül gibi solacaksın” demişlerdi... Gittim! Denildiği gibi 6 aylık periyotlarla olmasa da kış aylarında sadece 4-5 saat gün ışığı görüp (o da 5-10 vatlık gece lambası ampulü gücünde bir ışık), yaz aylarında ise bir türlü batamayan güneşte uyuyamayıp pencereme siyah perdeler çekerek tam 10 yıl yaşadım. Hem de “fıstık gibi” yaşadım! Ne hasta oldum, ne de kafayı yedim. Belki de hayatımın en huzurlu, enerjik ve üretken olabildiğim ülkesiydi o “gecesi gündüzü çorba” memleket. Bu yüzden birileri çıkıp “Bu sene saatleri geri almayacakmışız. Nasıl karanlıkta kalkıp işe gideceğiz?” dediğinde suratlarına bakakalıyorum. “Sizi kuzey ülkelerine görevli postalasak nice olurdu haliniz?” diye sorasım geliyor.

        Dedim ya, bu benim bireysel fikrim. Gelelim işin en gerçekci yanına, yani birazcık işin tarihçesine azıcık da bilimsel yönüne: Saatleri mevsimlere göre ileri geri alma fikrini ilk kez Benjamin Franklin 1784 yılında gündeme getirmiş. Sebep ise (o zaman elektrik olmadığı için) evlerde daha az mum yakılması. Saat değişikliğini gerçek anlamda ilk uygulayan ülke ise Almanya. 1 Mayıs 191’da (I. Dünya Savaşı sıralarında) enerji tasarrufu yapmak için uygulanmış. Tarih uzmanlarına göre Almanlardan önce 1907 yılında “Gün Işığı Kaybı” isimli kitapta İngiliz yazar William Willett olayı insanlara açıklayan ilk kişiymiş. Kitabında, “Karanlıkta uyanınca yapılacak ilk iş lambaları yakmak. Halbuki saatlerde uygulanacak bir değişiklikle güneşin doğuşunu yakalayarak hem elektrik tasarrufu yapılabilir hem de gün ışığına gözlerimizi açarak güne daha pozitif başlanabilir” demiş. Bu öneriye Almanya’dan sonra okey veren ikinci ülke ise ABD. İlk uygulamaya 19 Mart 1918’de geçilmiş. Fakat tarih kitaplarına göre Amerika’nın bu fikrin üzerine atlamasının sebebi enerji tasarrufundan çok insanların işten çıkıp alışveriş merkezlerine koşacak vakit bulabilmeleri... Amerika’da yaşayan bir insan olarak çevreme bakıyorum da, doğru gibi! “Alışverişkolik” bir toplum ve bu hastalıktan sebeplenen tüccarlar... Her türlü sarfiyatta dünyada ilk sırayı çeken bir ülkenin 1 saatlik değişikliği enerji tasarrurufu olsun diye uygulaması hakikaten anlamsız. Ne kadar saat değiştirilirse değiştirilsin trafiğe takılmamak için çoğu insan zaten sabahın 4 ya da 5’inde (hava karanlıkken) ayağa kalkıyor burada. Düşünselerdi, en azından yiyecek sarfiyatını azaltıp inanılmaz miktarlarda oluşturdukları çöpleri İsveç gibi enerjiye çevirerek hem kendilerine hem doğaya hizmet vermiş olurlardı.

        Saat değişiminin tarihçesiyle ilgili çeşitli makaleleri okudukça uygulama sebeplerinin ardında o kadar masum bir açıklama olmadığını fark ettim. Rusya’nın matruşka bebekleri gibi iç içe, dışarıdan fark edilmeyen sebepler var. Birini açıyorsun, içinden başka bir sebep çıkıyor... Mesela saatlerin ileri ya da geri alınmasıyla golf endüstrisinin ve Hollywood filmciliğinin yüzlerce milyon dolar daha fazla para kazandığı kimin aklına gelir? Tufts Üniversitesi profesörlerinden Michael Downing, yaptığı bir basın toplantısında gazetecilere “Arkadaşlar komik olmayın. Şu son 100 yıl içerisinde yapılan saat değişikliğinden 1 kuruş enerji tasarrufu edilmediği bir gerçek. Stalin’in halkın çalışma saatlerini artırmak için ‘Artık takvimler değişecek. 1 hafta 7 gün değil 5 gün olacak. Hafta sonu diye bir şey olmayacak. Her gün çalışılacak’ demesi gibi bir şey bu uygulama. Saat değişikliğinin ardında yatan gerçekleri görmek istiyorsanız büyük işadamlarının saat değişikliği olduğu dönemlerdeki girdi çıktılarına bir göz atın” demişti. Ne dersiniz? Düşündürücü değil mi? Bu tür makaleleri okudukça kendimi (Keanu Reeves’in rol aldığı) Matrix filminin içerisinde yaşıyor gibi hissediyorum bazen. Gördüklerimiz, görmediklerimiz, bildiğimizi sandıklarımız... Ülke olarak başka ülkeler uyguluyor diye peşine takıldıklarımız...

        Gelelim işin bilimsel yanına....

        SAAT DEĞİŞİKLİĞİYLE GELEN SAĞLIK SORUNLARI

        İnsanoğlu her ne kadar değişikliklere kolay adapte olabilen varlıklar olarak görünse de fiziksel olarak içinde 1000 küsur kefe taşıyan süper hassas bir teraziye benzemektedir. Kefelerden birinde meydana gelen değişiklik tüm dengeyi saniyeler içerisinde allak bullak etmektedir. Karanlıkta uyuyup gündüz aktivitelerimize devam etmek içimizde sirkadiyan ritmi (yani vücudumuzun görünmeyen saatini) dengede tutmaktadır. Bu ritmin hücresel düzeyde geçerli olduğu Nobel ödüllü bilim adamımız Prof. Dr. Aziz Sancar ve ekibi tarafından keşfedilmiştir. Sirkadiyan ritmin bozulması sonunda (melatonin hormon dengesizliğinin ardından) ortaya tansiyon sorunları, organ fonksiyon bozuklukları, vücut sıcaklığında oynamalar ve hatta kanser hastalıklarını tetikleme görülmektedir. Bir saatlik değişim bile insan vücudundaki bu ritmi en azından 3 hafta kadar bozmaktadır. Belki “Günlük hayatımızda bazen 1 saat erken 1 saat geç yatabiliyoruz; hatta bazen saatlerce uykusuz kalabiliyoruz. O zaman denge bozulmuyor da saatleri ileri geri alınca mı dengeler bozuluyor?” diye bir soru gelebilir aklınıza. Unutmamak gerek ki olay kolumuzdaki, duvardaki saatte yaptığımız değişiklikten ibaret değil. Gün ışığının doğuş batış saatine göre vücudun içerisinde (dünyadaki ritme ayak uydurmuş) hiç farkında olmadığımız, tıkır tıkır işleyen bir biyolojik saat var. O saat bazı günler uykusuz kalsak da dengesini korumaya devam ediyor. Lakin yapılan saat değişikliği çok uzun süreli olduğu için iç saatimizde dengesizliklere sebep oluyor. İşte o noktada da sağlık sorunları baş gösteriyor. İstatistiki araştırmalar saat değişiklikleri döneminde kalp krizlerinin % 24 arttığını iddia ediyor. Cleveland Tıp Merkezi hekimlerinden Dr. Samuel Friedlander ise depresyonun, kilo almanın ve ardından felçlerin hatta çeşitli kanserlerin arttığını ileri sürüyor. Bu fikri destekleyen tıbbi yayın sayısı hiç de küçümsenmeyecek kadar.

        Görüldüğü üzere bütün veriler bir araya toplandığında saat değişikliği yapmanın enerji tasarrufuna faydası olmadığı gibi bir de sağlık sorunlarına sebep olması dikkat çekiyor. Kısacası ülke olarak 2016 yılında almış olduğumuz karar son derece yerinde.

        Buna rağmen başta söylediğim fikrimi tekrar etmek istiyorum: Ayçiçekleri gibi yüzü güneşe dönük bir milletiz biz. Akdenizliyiz çünkü. Bir süre karanlıkta işe gidebilmek zor geliyor o yüzden. Lakin unutmamak gerek ki güneş ışığının çok kısıtlı parladığı bazı ülkelerde insanlar o karanlıkta çocuklarına dünyanın en iyi eğitimini verebiliyorlar, ekonomik rahatlık açısından dünyanın ilk 3’üne girebiliyorlar, terör ve savaştan uzak yaşayabiliyorlar, yaş ortalamalarını 95’e yükseltebiliyorlar. Yeter ki iç denge korunabilsin.

        Diğer Yazılar