Söz konusu gıda ise görüntü teferruattır
İstanbul’un 50, Ankara’nın 7 meydanında kurulan “tanzim satış” araçlarına teveccüh yüksek. Araçların önlerinde oluşan kuyruklar ise muhalefetin eleştirilerine maruz kalıyor. “Bu çağda ne tanzimi?” diyen solcular bile görüyoruz. İlginç. Dar gelirli olmanın çağa mahsus bir şey olmadığını, meyve sebze gibi hayati gıda maddelerinin fiyatının vahşi kapitalizmin keyfine bırakılamayacağını, devletin hiç değilse kriz dönemlerini regule edecek araçlara sahip olması gereken bir aygıt olduğunu en iyi solun bilmesi gerekir.
Araç önündeki kuyruklar elbette iyi bir görüntü vermiyor, biraz daha ucuza gıda almak isteyenlerin bu kadar uzun sıralar oluşturması iç burkucu. Ama 50 gramlık maydanoz demetinin 3 lira, patlıcanın 20, kabağın 15 lira olduğu bir yerde insanların biraz nefes almasını sağlamak için atılmış her adım makbuldür, görüntü de teferruattır. Tanzim satışları devletin serbest piyasa asalaklarına müdahale ederek fiyatları normal seyrine çekme çabası olarak gayet meşru bir tanzim adı üzerinde nizam verme aracıdır.
TANZİMİN NİZAM VERDİĞİ
Hükümet sorunun tamamının aracı komisyoncu grubunun kur dalgalanmasıyla başlayan süreci istismar etmesinden kaynaklandığını, meselenin üretim darlığından, tarım politikalarından kaynaklanmadığını söylüyor. Antalya’daki afetin neden olduğu ürün kaybının süreçte olumsuz rol oynadığı da bilgiler arasında.
Eğer böyleyse, mesele kötü tarım politikaları, üretimdeki düşüş değilse ve spekülatörlerin aracıların fahiş kâr payı elde etmek için fiyatları şişirmesi yüzünden ise yani bu açıklama doğru ise o zaman şunu kabul etmek durumundayız: Ürün var, üretim var, ama fiyatlar yüksek ve vatandaşın “alım gücü” düşmüş durumda. Alım gücünü düşüren şartları irdeleme bahsinde de yolların nereye çıkacağı malum.
Yani tanzim satış araçlarından büyük bir başarı hikayesi çıkarmak pek mümkün değil. Ancak muhalefet kusura bakmasın, buradan onlara çıkacak bir dilim ekmek yok. Zira alım gücü düşen vatandaş tanzim satışlarından memnun. Bu satışlar aynı zamanda marketteki fiyatları da düşürdüğü, dolayısıyla tek kârlı çıkan tanzim araçlarından alış veriş yapanlar olmadığı için memnuniyet de artıyor. Hatta şu an korku “Eyvah komünizm mi geliyor” meselesi değil, devletin belediyeler üzerinden kısmi olarak oluşturduğu bu imkanı sadece yerel seçimlere kadar sürdüreceği endişesi. Bir de İstanbul Ankara dışında yaşayanlar “Bizim başımız kel mi?” diyor.
Serbest piyasa güzel, devletin piyasayı kontrol ettiği sistemler çağdışı tamam, ama kimse kusura bakmasın, devlet de eşek başı değil.
Serbest piyasayı avantajsız durumda olanı daha da ezmek için, tekelleşmek için, haksız kazanç temin etmek için istismar edenleri yine “piyasanın enstrümanlarıyla” durdurmak, vatandaşın gıda gibi en hayati unsurunu bir grup muhterisin keyfine bırakmamak hiçbir devleti komünist yapmaz. Sorumlu devlet yapar.
“TARIM TOPLUMU OLMAYI AŞACAĞIZ” DERKEN
Tabii bu noktaya gelene kadar, belediyeler pazarcı esnafına kiraladıkları tezgah için o kadar yüksek ücretler almasaydı daha iyi olmaz mıydı diye de bir soru sorulabilir ve çok haklı bir soru olur.
Üstelik tanzim satış yerleri kalıcı bile olsa, bu ülkenin tarım meselesini çözmeye yetecekmiş gibi görünmüyor.
Şöyle sorunlar var: Bu ülkede bir süredir tarım kredilerini, tarımı iyi bilen, çiftçiliğin ehli kişiler alamıyor. Çoğunun tapu sorunu var çünkü. Eken diken tarım yapan ama tapu sorunu olan çiftçiye kredi verilmemesinin sonucu, o adamı köyde kırsalda tutamamak oluyor. Şehre geliyor ve kayboluyorlar. Tarım kredilerini ise o işten hiç anlamayanlar, nakit sıkıntısını gidermek isteyen tekstilciler filan alıyor, onlar da tarım filan yapmıyor, göstermelik bir iki yeri ekiyorlar, o kadar. Tarım kredisini doğru kişilerin alıp almadığı iyi denetlenmiyor. Sadece sel gibi felaketlerin neden olduğu bir ürün kaybı yok. Ektiği ürünü toplamaya kalkarsa altından kalkamayacağı bir maliyetin altına girmiş olacağını anlayan ve ürününü öylece bırakmak zorunda kalan bir üretici profili var ve asıl felaket bu.
EN ÖNEMLİSİ, EN BAŞTA OLAN ŞEY
Sanayi toplumu olabilmişiz gibi “şimdi devir bilgi çağı, tarım eskidi, sanayii geride kaldı artık bilişim toplumu olacağız” denilerek uygulanan politikaların, kuşaklar boyunca tarım yapmış çiftçiyi kendi habitatından çıkmaya kentlere akın etmeye teşvik etmesi, hatta adeta zorlaması, yanlış iliklenen ilk düğme. Ülkenin en iyi yaptığı şey tarım ve hayvancılıktı ama en çabuk uzaklaşılan, adeta bakılmak bile istenmeyen alan da bu oldu.