28 Şubat'ın defteri…
28 Şubat’ın 22. yıldönümünü idrak etmekteyiz. Sağda solda kimi etkinlikler var. Biri de TÜRKAD’ın düzenlediği. Başlığı şu: “28 Şubat’ın yargılanamayan aktörleri (Medya-Siyaset-İş Dünyası)”
İşin doğrusu “yargılanamayan aktörler” ifadesi ilginç.
Doğrudur, 28 Şubat’ın bütün sembol isimleri yargılanmadı. Ama gözden kaçırmayalım, asıl sorumluları yargılandı. Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen o dava 13 Nisan 2018’de sonuçlandı, 103 sanıktan çoğu beraat etti. Aralarında dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı, Genelkurmay 2. Başkanı emekli Orgeneral Çevik Bir, Genelkurmay Harekat Başkanı emekli Orgeneral Çetin Doğan ve eski YÖK Başkanı Prof. Dr. Halil Kemal Gürüz'ün de bulunduğu 21 sanık ise müebbet hapis cezasına çarptırıldı. 1995’te kurulan Refah Yol hükümetini adım adım baskı altına alan ve sonunda 1997’deki MGK kararları ile tasfiye eden TSK merkezli Batı Çalışma Grubu’nun beyin takımı mahkum oldu.
Doğrudur, insanın kanına dokunan şeyler var. Misal, dönemin İstanbul Üniversitesi (İÜ) Rektörü Kemal Alemdaroğlu, başörtülü genç öğrenci kızlara yaşattığı cehennemin hesabını vermek şöyle dursun daha bir yıl önce çıktığı Habertürk Televizyonunda Kübra Par’ın sorularını yanıtlarken “Pişman değilim” diyordu. Kendisine “Başörtüsü ile kapalı ve açık alana girilemez" genelgesi sorulduğunda pişkin ve hiçbir özeleştiri emaresi taşımayan korkunç yüz ifadesini takınarak yanıtladı: "Hiçbir zaman hata olarak görmedim".
Doğrudur, dindarlara karşı bütün baskı yöntemlerinin uygulandığı acı dolu günlerin sorumlusu olarak sadece 21 kişinin bedel ödemesi, kamuoyunu yeterince tatmin etmemiş olabilir. Zira 28 Şubat’ın sembol isimlerinin bile elini kolunu sallayarak gezdiğine, ahkam kestiğine, hatta başörtülü kızları sınıflarından çıkaranların yeni yandaş profiller olarak sahne aldığına şahit olduk.
“Yargılanamayan aktörler” yargılanmalarına yetecek delil ve veriler vardı ise, neden şimdiye kadar yargılanmadılar diye sorulur. Siyasi zemin müsait değildi, zamanı gelmemişti de denilemez, AK Parti 17 yıldır iktidarda.
28 Şubat bal gibi darbedir, ancak yargı boyutu itibarıyla, gereği yapılarak kapatılmış olması gereken bir defterdir artık.
Şimdi lazım olan, asla unutmamak ama asıl olarak iktidar aygıtını kullanırken 28 Şubatçılar gibi davranmamaya dikkat kesilmek, onlarla aynı dalga boyuna düşmekten kaçınmak olsa gerek.
Meseleyi yargının değil, siyasetin ve hâlâ o dönemden kalma yaralarını saramamış olanların durumunu düzeltecek icraatın alanı olarak görmek lazım.
Eğitim hayatı o döneme denk gelen, yurtdışında okuyabilecek imkanı da olmayan pek çok kadının hayatı ellerinden kayıp gitti, kuru bir afla da düzelmedi mesela. Yıllar sonra dönüp okulunu bitirenler yükseköğrenim ve lisans sonrası istihdam koşullarının onlarca kez değişmiş olmasından kaynaklanan problemler yaşıyorlar. Unutmayalım ki, 28 Şubat’ta en çok kadınlar zarar gördü. Ve siyasi bolluk bereket zamanları geldiğinde ilk unutulanlar, mücadeleci ve sorgulayan kimlikleri sinir bozucu gelmeye başlayanlar, yavan hamasetle iktifa etmesi; nihayet şimdi yükselecek kocalarının bir adım kollarına dönmesi beklenenler de sadece kadınlar oldu. Çektikleri sıkıntılar da asla tam olarak telafi edilmedi.
28 Şubat’ın yapanı, önayak olanı, pazarlayıcısı, finansörü, şıracısı bozacısı asla ve asla eskiden olduğu gibi muteber meşru aktörler olamayacaklar. Ancak “yargılanamayan aktörler” gibi başlıklar, yeni sivil ayak yargılamalarının önünü açmak için atılıyorsa; yürüyorsanız durun, ayaktaysanız oturun, oturuyorsanız gözlerinizi kapatıp tekrar düşünün derim.