"Kürtler ne yapacak?" sorusunun cevabını 'anadil' ajandası belirleyecek
Son birkaç yıldır Kürtler sadece HDP bağlamında gündeme geliyor.
HDP hakkında ise PKK dipnotu düşülmeden tek bir cümle bile kurulamıyor.
“Ama 6 milyon oyu var şimdi hiç bahsetmesek de olmaz” gibi apolojetik parantezler içine alınıyorlarsa, şanslı günlerinden birinde olduklarındandır.
Türkiye’nin içine girdiği terörle mücadele kuşağı ve sistem tarafından pompalandıkça yükselen milliyetçilik, daha önce açılmış dosyaları geri plana itti.
O dosyalarda bu ülkede yaşayan ve talepleri olan bir topluluk olarak "Kürtler ne istiyor?" gibi konu başlıkları vardı.
Artık yok.
Ama şöyle bir durum da var: İçinde bulunduğumuz sürecin zorlukları aynı zamanda bir kalbur görevi üstleniyor ve gerçekte neyin öncelikli ve değerli olduğu yönünde bir berraklaşma da sağlıyor.
KALBURUN ÜSTÜNDE KALAN: ANADİL
Ana akım tartışma platformlarında yer almasa da, Kürtlerin talepleri hakkında hem Türkler hem Kürtler nezdinde iz süren çalışmalar var.
Kürtlerin meselesini HDP, PKK, Kandil, Rojava gibi kavramlardan bağımsız düşünmemize yani aslında olduğu yere oturtmamıza izin veren çalışmalar bunlar, bu yüzden de değerliler.
Çünkü bize şu hakikati gösteriyorlar: Kürtlerin en büyük ortak talebi anadil.
Kalburun deliklerinden geçmeyen, direnen ve bu direnci merkezsiz, örgütsüz yatay toplum katmanları arasında sürekli hareket ettiren tek şey.
TÜRKİYE KAMUOYUNUN EN AZ TEPKİ GÖSTERDİĞİ EN ÇOK DESTEKLEDİĞİ TALEP
Anadil aynı zamanda Türkiye kamuoyunca en az tepki gösterilen, en fazla olumlu bulunan talep.
TEAM’in 2020-Ocak Türkiye geneli araştırmasına göre; anadili Türkçe olanların %41’i "İsteyenlere devlet okullarında Kürtçe öğretilsin" diyor.
%44,5’i "Kürtlerin yoğun yaşadığı illerde belediye hizmetleri Kürtçe de verilsin" diyor.
BAYETAV’ın KONDA’ya yaptırdığı 2022-Mart Türkiye geneli araştırmasına göre de mesela, "Türkiye’deki Kürt çocukların anadilleri olan Kürtçe eğitim alamaması insan hakları ihlalidir" diyenlerin oranı %51.
"Türkiye’deki Kürt çocuklar anadillerinde eğitim alabilsinler" diyenlerin oranı %40.
Siyasetin kürsülerinde neo ittihatçı rüzgarların estiği, TV programlarında "Kürt Meselesi ifadesi bile ayrımcı ve bölücü bir ifadedir" gibi cümlelerin kurulduğu, yukarıda dediğim gibi pompalandıkça yükselen milliyetçiliğin farklılıkların üzerine mermer döşediği bir dönemde, bunlar hayli anlamlı oranlar.
Daha da anlamlı olan ise ‘anadil’ konusuna Kürtlerin nasıl yaklaştığını ortaya koyan araştırmalar.
KÜRTLERİN KÜRTÇE İLE İLİŞKİSİ, KÜRTLERİN SİYASETLE İLİŞKİSİ
Bundan bir-iki hafta önce Kürt Çalışmaları Merkezi ve Rawest Araştırma’nın ortaklığıyla sürdürülen “Dil haritası projesi” yayınlandı. Projenin amacı dil temelli taleplerin yoğunluğunu görmek ve bu verileri kamuoyunun erişimine açmak.
Diyarbakır, Mardin, Van ve Urfa’da illerin demografilerine uygun veriler toplanarak bu illerde anadili Kurmancî, Zazakî ve Arapça olan katılımcıların verileri analiz edildi.
%79’u Kurmancî, %9’u Zaza, %11’i Arap olan katılımcıların %30’u ilkokul ve altında bir tahsile sahip, %45’i ortaokul, lise ve dengi okullardan mezun, %25’i üniversite mezunu veya öğrencisi.
Bulgular Mardin ve Urfa’da fark arz etmekle beraber, dört ilin genel toplamında göre elde edilen oranlara baktığımızda şu rakamları görüyoruz.
Eğitim dili sadece anadil olmalı diyenler: %6
Eğitim iki dilli olmalı, hem Türkçe hem de anadilde eğitim verilmeli diyenler: %37,5
Eğitim dili Türkçe olmalı, anadil okulda ayrıca öğretilmeli diyenler: %34,6
Eğitim dili Türkçe olmalı, okulda anadili öğretmeye de gerek yok diyenler: %11,9
Dil Haritası Projesinin ortaya koyduğu önemli verilerden ilki, anadili konuşma ve anlama becerisinin büyük ölçüde sürmekle birlikte dilin gündelik hayatta kullanımının zayıf olduğu bulgusu.
Dilin bilinmesi ve kullanılması ise kadınlara nazaran erkeklerde daha yüksek.
Katılımcıların ebeveynleriyle konuşma ile çocuklarla konuşma arasında anadili kullanma oranları dörtte üçe yakın azalıyor. Ebeveynleriyle Kürtçe konuşma oranı AK Parti seçmeninde daha yüksek iken, çocuklarıyla Kürtçe konuşma oranı HDP seçmeninde daha yüksek.
Dilin kullanımı merkezde kırsaldan daha düşük.
Rawest Araştırma’dan Reha Ruhavioğlu’na, aynı zamanda ‘din dili’ olan Kürtçe’nin bilinme ve konuşulma oranını takip ederken dindar-seküler farkına ne kadar dikkat ettiklerini sordum ve şu cevabı aldım: “Geleneksel Kürt medreselerinde Kürtçe baskın dil. Türkçe’den daha fazla kullanılıyor. Medrese dışı dindarlık ve Kürtçe ilişkisinde ise belirgin bir seküler-dindar ayrımı yok. Daha çok geleneksel-modern ayrımı var. Geleneksel olanlar, kırsalda yaşayanlar Kürtçeyi daha kullanıyor.”
Bulgulardan biri de, eğitim düzeyi arttıkça anadilin gündelik hayatta kullanım oranının azalması.
Ancak sıra Kürtçe okuma yazma oranına gelince, okuma-yazma oranı modern, eğitimli kesimde daha yüksek.
Gelir düzeyi, maddi refah arttıkça bu talebin savunulma yoğunluğunun arttığını düşünenlerdenim. Araştırmada anadil ile ilgili taleplerin savunulma yoğunluğunu gelir düzeyi üzerinden ölçümleyen bir bulgu var mı diye baktım ama göremedim.
Görebildiğim, Kürtlerin talepleri arasındaki ağırlık ve yoğunluk itibarıyla anadil meselesinin diğer konu başlıklarından daha ön planda olduğu yönünde. Dahası anadil talebi Türkiyelileşmiş ve bu olurken Kürtleri Türkiyelileştiren bir araç olma potansiyeli de kazanmış durumda.
Çünkü Kürtlerin anadillerini konuşma, öğrenme, anadilde hizmet alma gibi beklentileri anadili Türkçe olanlar tarafından da önemli ölçüde benimseniyor; bunca toz duman arasında Türkler ve Kürtlerin konuşup mutabık kalabildiği, ortaklaşabildiği berrak bir gündem ortaya çıkıyor.
AŞURE KADAR CESUR OLMAK
Çok belli ki, seçimlerde Kürtlerin oy davranışını belirleyecek olan, kayyumlardan, HDP’nin geleceğinden çok daha önemli bulunan konu başlığı ‘anadil’ meselesi.
AK Parti hükümet etmekte olan en büyük parti olarak vaatte bulunma ve gereğini yapma konusunda muktedir olsa da Cumhur İttifakı'nın malum koşulları nedeniyle sıkışmış durumda. Ama devlet gücünü elinde bulunduran, istediği zaman istediği yerden U dönüşü yapabiliyor, rakibini tuzağa düşürüp kendisi viraj alabiliyor. Bu, defalarca görüldü.
Muhalefet açısından da bir sıkışıklık var.
Muhalefet partileri sürekli HDP bu ittifakın neresinde, masanın altında mı kenarında mı mugalatalarına cevap vermeye zorlanıyor. Bu arada asıl cevap verilecek makamın halk makamı olduğu gerçeği geri plana düşebiliyor.
Oysa şu gerçeğin artık görülmesi gerekir.
Muhalefet Cumhur İttifakı tarafından gelen "Vay efendim mutabakat metninde neden Ankara’nın adı geçmiyor? Neden Türk milleti denmiyor? Ne söylenmek isteniyor?” gibi eleştirilerden ürküp kendisine sınır tayin ederse, Ankara seçim yaklaşırken ekonomiyi bir miktar ferahlatıp, gerçekte yapabileceğinin üçte biri kadar bir Kürt hamlesi yaparak bile yoğurduğu sokak simidini herkese satmaya başarır.
Cumhur İttifakı'nın en büyük avantajlarından biri bu.
Beklemiş bayatlamış bir simitten fazlası değil, vaatler simit tadında ve giderek susamı da azalmakta.
Ama işte, simit bu, ihtiyaçlar hiyerarşisinin en altında durur ama aynı zamanda olabilecek en yaygın ihtiyacı temsil eder ve simit farklı bir şey gibi davranmaz, istese de olmaz. Bu basitlik taraftarları için zaman zaman bıkkınlık verici olsa da, aynı zamanda rahatlatıcıdır.
Altılı ittifak ise ‘aşure’.
Ve istese de “Her gün simit yerim yine de sizin gibi vatan hainlerine…” diye başlayan lafazanlara kendisini beğendiremez ve onları tatmin edemez.
Üstelik aşurenin güzelliği çılgınlığından ve cesaretinden gelir.
Aşure kof kalabalık değil, çeşitliliğe övgü olmaktır.
Yağlı salçalı biberli yemeklerin içinde görmeye alıştığımız şeylerin bir araya gelip, özgün tatlarını kaybetmeden ortaya tatlı bir şey çıkarmasıdır olay.
Altılı ittifakın Kürtler bahsinde anadil talebinin hakkını veren güçlü bir siyasi söylem birliği içine girip giremeyeceğinin cevabı, bol malzemeli simit gibi değil aşure gibi davranmayı göze alabilmesine bağlı.
Çünkü bol malzemeli simit diye bir şey yoktur.