Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Demokrasinin sıhhati sandıktan geçer, sağlıklı bir demokrasi için seçmenin de ‘organik’ olması lazım.

        Bu da yetmez, seçmenin ve seçimin ‘organik’ olmadığı yönündeki iddialar insanları sandığa gitmekten alıkoyacak bir bedbinliğe, nihilizme sebep oluyorsa, o iddiaların gerçek dışılığını ilan etmek lazım.

        Geçtiğimiz günlerde Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçmen bilgileri hakkında söylediği sözlere gelen tepkileri bu gözle değerlendirmek gerekir.

        Malum, AK Parti bakanları, sözcüleri, yüksek profilli cümle siyasetçisi Kılıçdaroğlu’nu kamuoyunu yanıltmakla ve kurumları töhmet altında bırakmakla suçladı.

        Kemal Kılıçdaroğlu verdiği bir röportajda şöyle demişti:

        "Bizim elimizdeki seçmen bilgileri Yüksek Seçim Kurulu'nun elinde de yok, her bir seçmeni, ilk kez sandığa gidip oy kullanacak seçmenleri de biliyoruz, evlerini, adreslerini de biliyoruz, doğum yerlerine de bakıyoruz. Suriye doğumlu, Afganistan doğumlu, hepsine bakıyoruz, dolayısıyla kimlere vatandaşlık verildiğini de oradan çıkarabiliyoruz. Şu anda öyle bir tehlike görünmüyor, veriler var, kaç yabancının oy kullanacağını biliyoruz, 400-500 bin kişi gibi yüksek bir rakam yok, öyle bir rakam geldiğinde onu hemen kamuoyuyla paylaşırız zaten. O konuda çok duyarlıyız."

        “Bizdeki seçmen bilgileri YSK’da bile yok” söylemi elbette fazla iddialı ama çok açık ki seçmen bilgilerini güncelleme işinin önemini ne kadar ciddiye aldıklarını gösterme amaçlı bir ‘abartı’ söz konusu. Öyle bile olsa elbette bu adar iddialı bir ifadeye hiç gerek yok.

        Peki “CHP halkı fişliyor” türü manşetlere, “Bunlar yasa dışı bilgilerdir” ithamlarında bulunmaya ve öküzün altında buzağı aramaya gerek var mı?

        Seçime girme yeterliliği kazanmış siyasi partilerin seçmen bilgilerine sahip olması gayet yasal bir durum iken, bu partiler için seçmen kütüğü devlet sırrı değil iken?

        Seçime katılma yeterliliği kazanmış siyasi partiler bir seçim dönemi içinde en çok iki kez ve tutarı ne ise ödemek koşuluyla bu bilgileri talep edebilirler. (Bkz. Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun madde 47)

        Kütük bilgilerini alan parti de herhalde bunu ‘bedtime story’ olarak torunlarına okumak için almıyor.

        Bu bilgileri parti örgütünden gelen verilerle kıyaslamak, ne kadar tutarlı olduğunu incelemek, bilgileri karşılaştırmak, güncelliklerini teyit etmek, bazı söylentileri sınamak ve hakikati ortaya koymak gibi amaçlar çerçevesinde alıyor. Zaten başka türlü neden kanun seçime girme yeterliliğini ispatlamış siyasi partilere seçmen bilgilerini alma hakkı versin?

        Söz konusu sınama, teyit etme ve ölçüp tartma yani güncelleme faaliyeti parti örgütünün takip ettiği, çalıştığı mahal ve beldelerdeki seçmenler hakkında yeni bilgilere de ulaştırıyorsa, o zaman Kılıçdaroğlu’nun “Bizdeki bilgi YSK’da bile yok” cümlesi literal anlamda da doğru olur. Çünkü mevcuda ilişkin yeni bilgi eski bilgiyi döver. Bu aynı koşullara sahip her parti için geçerli.

        Yani ortada velvele yapılacak bir durum yok. Alıntıladığım paragrafta yer alan diğer ifadelerle ilgili olarak ise, AK Parti’nin Kılıçdaroğlu’na teşekkür etmesi gereken bir durum var.

        TEŞEKKÜR EDECEKLERİNE İTHAM ETTİLER

        Çünkü Kılıçdaroğlu, AK Parti’yi zan altında bırakan bir suçlamadan kurtardı.

        Nasıl mı?

        Önce şu tespitin altını çizelim:

        Ülkemizde zaman zaman seçimin güvenilirliğini tartışan iddialar ortaya çıkıyor. İktidarın kamuoyu ile şeffaf bilgi paylaşımı yaptığına inanılmadığı için bu iddiaların bazıları hayli inandırıcı da olabiliyor.

        2023 seçimleri ile ilgili en bilinen komplo teorisi mültecilerin seçim için biner biner vatandaş yapıldığı, hepsine AK Parti lehine oy kullandırılacağı iddiası değil miydi?

        Peki ne diyor Kılıçdaroğlu?

        “Evet bu seçimde çok sayıda Suriyeli, Afgan, Pakistanlı oy kullanacak bu yolla seçim banko Erdoğan’ın kucağına düşecek, öldük bittik valla” deyip insanları gerilime ve cinnete mi sürüklüyor?

        Hayır. Tam tersi.

        “(…) Şu anda öyle bir tehlike görünmüyor, veriler var, kaç yabancının oy kullanacağını biliyoruz, 400-500 bin kişi gibi yüksek bir rakam yok” diyor.

        Yani kâh sığınmacı düşmanlığı yapmak, kâh muhalif kitleleri seçimden önce sokağa dökmeyi tek yol olarak görüp gaz vermek gibi saiklerle “400-500 bin sığınmacıya 2023 seçimlerinde AK Parti’ye oy vermeleri karşılığında vatandaşlık verildi” safsatasını yayanların gerçeği söylemediğini ortaya koymuş oluyor.

        Peki söyler misiniz Allah aşkına bu komplo teorisinin çürütülmesi sığınmacı meselesini ne yapacağını bilemeyen, bu konu üzerine her güne yeni bir iddia ve itham ile uyanan ve aslında puan kaybeden AK Parti’nin lehine mi aleyhine mi?

        Cevap: Lehine.

        Sonuç: AK Partili siyasetçilerin yaptığı sırf alan kaplamak için yapılmış boş, anlamsız bir feveran değilse nedir?

        Bu soruyu soruyorum çünkü “Erdoğan sürekli Kılıçdaroğlu’nu mindere çekiyor, ona yükleniyor çünkü 2023 seçimlerinde rakibinin o olduğunu vurgulamak istiyor. Bu konu da onlardan biri.” diyecek olanları biliyorum.

        Ben “Erdoğan 2023’te karşısında rakip olarak Kemal Kılıçdaroğlu’nu görmek istiyor, çünkü o ihtimalde kazanacağına inanıyor. Çok yanlış da değil, Kılıçdaroğlu aday olursa Erdoğan kazanır” tezine inanmıyorum.

        Neden inanmadığımı da sonra yazayım.

        İyi pazarlar.

        Diğer Yazılar