Uzlaşı olmalı
Bugün kimin eli kimin cebinde belli değil. Psikolojik baskı insanlarımızın üzerinde. Demokrasi ve Cumhuriyet kurtulmuştur. Ülke tek yürek olmuş günlerden beri meydanlarda. Ankara’da başlayıp çeşitli illerimize sirayet eden direnmeler ülkemizi felaketlerden kurtarmıştır.
İhtilal başarılı olsaydı acaba Atatürk’ümüzün mozolesi yerinde kalacak mıydı, şüpheliyim.
Geçen hafta art arda iki uzun köşe yazısı yazmış ve şunu ifade etmiştim. “Yahu arkadaş nasıl Kâbe biz Müslümanların vazgeçilmez ve kutsal mekânı ise Türkiye Büyük Millet Meclisi de biz Türklerin en kutsal mekânıdır. Bu binadan ne istiyorsunuz”
Kafa işte...
ÖZGÜR İRADE
Allah’ın yardımıyla milletin özgür iradesi... Demokrasiyi korumak için meşru olan direnme hakkını en iyi şekilde kullandı ve tarihe geçen zafer kazandı.
Bu yazıyı neden yazıyorum
Bugün ülkemiz tam bir kaos ortamında. Kimin ne olduğu tam anlaşılamamıştır. Bu geçici bir kargaşadır.
Ne var ki, bir musibetten bin hayır doğmuştur. Sabırla ve dikkatle olayları takip ediyoruz.
Geçen Pazar günü İstanbul’da yapılan miting ve Sayın Cumhurbaşkanımızın Başbakanla birlikte iki muhalefet partisi Genel Başkanlarını Beştepe Külliyesinde ağırlaması çok önemli bir gelişmedir.
Bu uzlaşı için atılmış en önemli adımdır.
Özellikle 24 Temmuz 2016 da Taksim Meydanında CHP liderinin okuduğu yüzbinlerce insanın adeta Türk Milleti adına kabul ettiği “Taksim Manifestosu” ulusumuz için, gelecek için, ümitlerimizin yeşermesi için çok önemlidir.
Ne diyor bu manifestonun ikinci maddesi,
2) Bütün siyasal partiler, darbe girişimine karşı çıkmış demokrasi konusunda Türkiye’de tartışmasız bir ortak payda oluşmuştur. Bu ortak tutum ve anlayış, siyasette uzlaşma kültürünün güçlenmesine de katkı vermek zorundadır.
Altıncı maddesinde ise;
6) Bu darbe girişimi Anayasa’da, yasama yürütme ve yargı olarak yer alan güçler ayrılığı ilkesinin demokrasideki denge ve denetleme işlevinin güvencesi olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur.
ÇOK ACI ÇEKİLDİ
Bakın arkadaşlar... Yıllardan beri bu ülke çok acılar çekti. Hepimiz biliyoruz ki, çok değerli subaylar, gazeteciler ve çeşitli vatandaşlar Silivri zindanlarında haksız yere hapis yatırıldılar. Onurlarıyla oynandı. Aileleri perişan oldu. Bazıları sonucu görmeden intihar etti. Ama adalet özelikle Anayasa Mahkemesi kararları bu onursuzluğa son verdi. Hepsi beraat ederek ailelerine kavuştu.
Geçen gün yazdım. Bir daha tekrar ediyorum. Bendeniz idama karşıyım. Kanunlarımızda öyle. Hakimlerimiz de, ne kadar iyi ve üstün meziyetli olursa olsun ihtilalden... Hatta ölümlerden kurtulmuş olursa olsun, bir havanın etkisinden kolay kolay kurtulamamış olmaları büyük olasılıktır.
Bir de şöyle düşünelim. Yapılan işlemlerde ve kararlarda tutuklu için bir hata olmuş ise düzeltilir. Yanlıştan dönülebilir. Seneler sonra olsa bile... İdamda bu varsayım yoktur.
Bir de bunlar, cezaevlerinde sonlanacak yaşamları ile nasıl bir vatan haini olduklarını her gün tekrar tekrar anlarlar. Yaşamlarının sonuna kadar bu darbeci-vatan haini sıfatı ile yaşarlar. Ve kendi çoluk çocuklarını nasıl perişan ettiklerini görürler.
Bir daha da kimse böyle bir vahşete kalkışamaz.
Hoşça kalın.