Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        'Tedebbür', insanın sırtını şeytana, yanlışa, çirkine ve kötüye; yönünü ise Allah'a, Kuran'a, iyiye, güzele çevirtir

        Bilge insanlar grubuna girecek olanlar meselelerin arka boyutunu, köklerini görebilen ve memleketin menfaatini öne çıkarabilen, ideolojiden uzak insanlar olmalıdır. Kin dolu, düşmanlık dolu, nefret dolu insanlar bu gruba alınmamalıdır

        GÜNÜMÜZDE bir "bilge insanlar" . grubunun kurulması haberleri havada uçuşmaktadır. Bilge insanlar, düşünce adamı olmalıdır. Tecrübeyle düşünceyi bir araya getiren kişiler, bilge insanlar grubuna girebilir. Kuran'da çeşitli düşünce şekilleri vardır. Bunları şöyle sayabiliriz: Tedebbür, tefekkür, tezekkür, teakkul bunlardan bazılarıdır. Biz burada "tedebbür" düşünce biçimini işleyeceğiz. Bu konudaki ayet şöyledir: "Bunlar, Kuran'ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri kilitli midir?" (Muhammed, 24)

        a) Bu ayette yer alan "yetedebberûn" kelimesi, "dübür" kökünden türemiştir. "Dübür" de "arka" anlamına gelmektedir. "Tefekkür" ve "tezekkür" de düşünmek anlamına gelmesine rağmen neden burada "tedebbür" kelimesine yer verilmiştir? "Tedebbür" kelimesinin diğerlerinden farkı şudur: "Arka" anlamına gelen "dübür" kökünden türemiş olması, ona meselenin arka planını düşünme, arkasını görebilme anlamını kazandırmaktadır. Dağ gibi olan meseleye tırmanıp arkasını görmeye çalışmak "tedebbür" denen düşünceyi ifade etmektedir.

        Bu kelime diğer taraftan şu manayı da taşımaktadır: Münafıklar, kâfirler ve müşrikler kendi inançlarını öne aldıkları için Kuran'ı arkaya attılar. "Tedebbür" denen düşünce şekli, kendi önceliklerinden bir an şüphe ederek onları bir kenara itip arkaya attıkları Kuran'ı öne alıp onun üzerinde düşünmeleri demektir.

        İşte Kuran, insanlığı bu düşünceyle tanıştırmakta, bu düşünce şekliyle beğenilmeyen, istenmeyen, tiksinilen ve hatta düşman olunup inkâr edilen konular anlaşılır hale getirilmekte, onlar daha sonra beğenilecek ve sonunda inanılacak esaslar halini almaktadır.

        Ayrıca bu kelimeden türeyen "debbe-ra" fiili de "idare etmek, yönetmek" anlamına gelmektedir (Yunus, 31). İnsanın içsel oluşumlarında ve davranışlarında yönetici olan, iktidarı elinde bulunduran düşünce şekline tedebbür denmektedir. Demek ki kâfirler, münafıklar ve müşrikler kendi beyinlerini yönetecek düşünceyi üretemedikleri için Kuran'ı reddetmişler, ediyorlar ve edeceklerdir.

        Tedebbür öyle bir beyin ve gönül eylemidir ki, insanın sırtını şeytana, batıla, yanlışa, çirkine ve kötüye; insanın yönünü ise Allah'a, Kuran'a, iyiye, güzele, hakka çevirtir. Bu kelimenin başka bir kalıbı da, "debbera"den gelen "el-müdebbirat"tır. Bu kelimenin anlamı "yerine getirenler"dir. Naziât 5'te, "fe'l-müdebbirâti emran" ifadesi "Böylece Allah'ın buyruğunu yerine getirenler" anlamına gelmektedir. Demek ki "tedebbür", "insanı Allah'ın buyruğuna götüren düşünce şekli"dir.

        Bu kelimenin "dâbir" kalıbı Enfal 7'de "kök" anlamına gelmekte ve ilgili ayette "kâfirlerin kökünü kesmek" anlamında kullanılmaktadır. Tedebbür denen "düşünce", inkârın ve şirkin kökünü kesen, insanı gerçek köküne indiren bir beyin ve gönül faaliyetidir. İnsanın kökü, kendi tabiatının derinliklerinde olan Allah'ı kabullenme inancıdır.

        b) Ayette yüce Allah, iki soru sormuş oluyor. Birisi düşünüp düşünmedikleri konusundaki soru, diğeri de "Yoksa kalpleri kilitli midir?" şeklindeki sorudur.

        Düşünemeyen insanın zoru kalbin-dendir. Düşünememekten, kalplerinin kilitli olduğu neticesini çıkarabiliriz. Burada kastedilen manevi kalptir, beyindir. Kalbin, yani gönlün dışarıdan gelecek olan uyarıların etkisinde kalmaması için kişi gönlünü içine kapatır. Bir daha açılmamak üzere kilidini vurur.

        Diğer taraftan, gönlünün içindeki inkârın dışarı çıkmaması için de bu kilidi vurmaktadır. Gönlündeki inkâr dışarı çıkıp Kuran'la karşılaşınca veya Kuran o gönle girip inkâr ile bir araya gelince, onu kaybedeceğini zannediyor. Çünkü inkâr Kuran'a karşı duramaz.

        Netice olarak diyebiliriz ki, bilge insanlar grubuna girecek olanlar meselelerin arka boyutunu, köklerini görebilen, yoğurabilen ve memleketin menfaatini öne çıkarabilen, ideolojiden uzak insanlar olmalıdır. Memleket meselelerine taraflı ve köksüz, düşünceden yoksun olarak bakanlar bu işin erbabı olamaz. Bu insanlar gönül gözüne sahip, derinlemesine gören ve aydınlık insanı olmalıdırlar. Kin dolu, düşmanlık dolu, nefret dolu insanlar bu gruba girmemelidir veya alınmamalıdır. Onlar millete karşı sorumluluk duyacakları gibi Allah'a karşı nasıl bir hesap vereceklerini de dikkate almalıdırlar.

        BAYRAKTAR HOCA yanıtlıyor

        Eşek sütü içmek dinen uygun mu?

        ■ Hocam, eşeğin sütünü içmek haram mı? Eğer haramsa şifa maksadıyla da olsa içilemez mi? S.E.

        Burada kural, eti yenmeyen bir hayvanın sütünün de içilmez olduğudur. Eşeğin sütünün helal olup olmaması meselesinin spekülatif açıklamalarla değil, bilimsel olarak ispat edilmesi gerekir. Eğer bilim adamları, eşek sütünün hastalıklara karşı koruyucu olduğunu, bağışıklık sistemini kuvvetlendirdiğini ispat ederse o zaman bu sütü hasta olanların içmesi caizdir. Tıpkı hasta olanlara ilaç verilmesi gibi. Hasta olmayan bir adama ilaç verilemeyeceği gibi hasta olmayan birine de eşek sütü içirilemez. Mesela, domuzun eti haramdır, ancak domuzdan kalp kapakçığı insanın kalbine uygun olduğu için takılmasında sakınca yoktur.

        Kuran'a göre ilk Müslüman kimdir?

        ■ Kuran'da ilk Müslüman, Enam 163'e göre Hz. Muhammed, Araf 143'e göre Hz. Musa, Ali İmran 67'ye göre Hz. İbrahim olarak geçiyor. İlk Müslüman kimdir? G.Y.

        Ayette geçen "ilk Müslüman" ifadesi, kendi toplumlarının ilk inançlı kişileri anlamındadır. Kuran geldiği zaman ilk Müslüman olan Hz. Muhammed'dir, Hz. Musa da kendi toplumunun ilk inançlı kişisidir.

        Diğer Yazılar