Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Anlaşmayı bozan, verdiği sözde durmayan kişi, kendi aleyhine bir iş yapmış olur

        GÜNÜMÜZÜN sosyal olayları, geçmişin sosyal olaylarına benzemektedir. Toplumsal sözleşmenin düzenini bozanlar büyük günah işlemektedir. Yaptıkları hareketin topluma ve kendilerine neleri getireceğini bilmeyenler ve bu bilince sahip olmayanlar, aslında kazdıkları kuyuya kendileri düşmektedir. Yüce Allah bunu şu ayetlerde açıklamaktadır:

        "Çünkü onlar yeryüzünde kibirlendiler ve kötü tuzaklar kurdular. Halbuki kişi, kazdığı kuyuya kendi düşer. Onlar öncekilere uygulanan yasayı mı bekliyorlar? Allah'ın yasasında asla bir değişme bulamazsın. Allah'ın yasasında bir başkalaşma da bulamazsın." (Fatır, 43)

        1. Onların bu nefretleri giderek kibre dönüştü. Şeytana isyan bayrağını çektiren bu kibir, onlarda ortaya çıktı; kendilerini uyarıcı peygamberlerinden üstün gördüler, kendilerini müstağni/yeterli hissettiler. Kibir, düşmanlığa dönüştü, Hz. Peygamber'i durdurmak, mesajını tebliğ etmesini engellemek ve tuzaklar kurmak için planlar yaptılar. Bu ayet de günümüzü anlatmaktadır. Sanki Cebrail, Hz. Peygamber'e bu ayeti şimdi getirdi.

        Kendi düşünceleri, görüşleri veya felsefelerini Kuran'dan üstün gören, Müslümanları aşağılayıp kibir gösteren bu psikolojik durumlarını eyleme dönüştürüp Müslümanlara, İslam'a tuzak kuranlar bugün, geçmişten çok daha ileridedirler.

        2. Yüce Allah, onların kurdukları tuzaklara kendilerini düşürdü. Bir bakıma kazdıkları kuyuya kendileri düştü. Ayette geçen "yehîku" kelimesi "kuşatır" anlamına gelmektedir. Yukarıdaki ayette geçen

        bu ifadeyi hatırlatan başka ayetler de vardır:

        a. "Ey insanlar! Sizin taşkınlığınız ancak kendi aleyhinizedir." (Yunus, 23)

        Taşkınlık yapmak, başkalarına zarar vermek anlamına alınırsa, toplumlar bütün olarak düşünüldüğü için bunun bütüne zarar vermek anlamına geldiğini söyleyebiliriz. Çünkü yara sadece olduğu yere zarar vermez, bütün vücudu rahatsız eder. İsra Suresi'nin 7. ayetinde, "Ve eğer kötülük ederseniz kendinize yaparsınız", Fussilet Suresi'nin 46. ayetinde ise "Kim de kötülük yaparsa aleyhinedir" buyurulmaktadır.

        b. "Kim ahdini bozarsa, ancak kendi aleyhine bozmuş olur." (Fetih, 10)

        Ayette geçen "nekese" kelimesi, "bozmak, iptal etmek, çözmek, izi silmek, ahdi bozmak ve ipin çözülmesi" manalarına gelmektedir. Kuran'da "sözünden geri dönmek" (Araf, 135), "anlaşmayı bozmak" (Tevbe, 12), "anlaşmayı ipi çözer gibi çözüp bozmak" (Nahl, 92) ve "sözünden dönmek" (Zuhruf 50) anlamlarına gelmektedir.

        Bu kelime kendi içinde "ahdini bozmak" anlamını ifade etmektedir. Anlaşmayı bozan, bağlılığına ters düşen, verdiği sözde durmayan kişi, kendi aleyhine bir iş yapmış olur. Sözünden dönmenin olumsuz neticesi kendisine dönecek ve kendisine zarar verecektir.

        Kötülükler, işleyenlerine geri dönmekte, onları kendi kazdıkları kuyularına düşürmektedirler. Kötülükler kimi zaman bu dünyada sahiplerini kuyuya düşürür, kimi zaman da ahirette cehennem çukuruna düşürür.

        3. "Onlar öncekilere uygulanan yasayı mı bekliyorlar? Allah'ın yasasında asla bir değişme bulamazsın. Allah'ın yasasında bir başkalaşma da bulamazsın."

        Yüce Allah, onlara bir soru sormaktadır. Bu soru, önceki toplumlara uygulanan toplumu çökertme yasasını bekleme üzerinde sorulmaktadır. Önceki toplumlara uygulanan ilahi yasa, onların helak olmasıdır. Bu yasa, onların başına geldiğinde mi iman edecekler? O yasa, hayata geçince iman etme fırsatı bulamayacaklardır.

        Yüce Allah'ın, toplumların helaki için belirlediği ölçüler veya dinamikler her zaman aynı kalmış, kalıyor ve kalacaktır. O sosyal yasada ne bir değişme, ne de bir başkalaşma bulunabilir.

        Ayetin bu kısmında yer alan "sünnet", "yol, dosdoğru yol, ümmet, örnek, hukuk, yasa" anlamlarına gelmektedir. Tabiat kanunları Allah'ın sünneti, yani yasası olduğu gibi, toplumların sosyal yaşamı için belirlediği kanun ve yasalara da sünnet denmektedir.

        Demek ki yüce Allah, geçmiş toplumlara uyguladığı ceza şekline "sünnet" demektedir. "Aynı sebepler, aynı şartlar altında aynı neticeleri doğurur" esasını yüce Allah burada "sünnet veya yasa" olarak tanımlamaktadır. Allah, eski toplumlara uyguladığı yasa gibi peygamberlere de yasa yani sünnet uygulamıştır: "Yine onlar, seni yurdundan çıkarmak için neredeyse dünyayı başına dar edecekler. O takdirde, senin ardından kendileri de fazla kalmazlar. Senden önce gönderdiğimiz peygamberler hakkındaki kanun/sünnet de budur. Bizim yasamızda hiçbir değişiklik bulamazsın." (İsra, 76-77)

        Peygamberlere gösterilen ağır tepkilerin, eskiden gelen sosyal bir yasa olduğuna işaret eden yüce Allah, bu yasanın değişmeyeceğine de dikkat çekmektedir.

        Allah'ın yasasında veya sünnetinde ne değişim ne de başkalaşım olur. Kimse de bunları onda gerçekleştiremez. Bir toplumun doğuşu, büyümesi, çürümeye başlaması veya çöküp yok olması konusundaki oluşumlar yasasında asla değişme ve başkalaşma yoktur.

        BAYRAKTAR HOCA yanıtlıyor

        Kuranda kıyamet alameti var mı?

        ■ Hocam, siz "Kıyamet alameti yoktur" diyorsunuz. Ama Muhammed Suresi 18. ayette "Muhakkak onun alametleri gelmiştir" deniyor. Bu ne anlama geliyor?

        Muhammed Suresi'nin 18. ayeti şöyledir: "Onlar kıyamet saatinin kendilerine ansızın gelmesinden başka bir şey beklemiyorlar. Şüphesiz onun geleceği şimdiden haber verilmiştir. Kıyamet koptuğunda geçmiş günahlarını hatırlamalarının onlara ne faydası olacaktır?" Ayetin içinde geçen "bağteten" kelimesi ansızın demektir. Ansızın kopan bir şeyin de alameti olmaz. Diğer taraftan ayette yer alan "Şüphesiz onun geleceği şimdiden haber verilmiştir" ifadesi kıyametin alametleri olduğunu ifade etmez. Oradaki "eşrad" kelimesi "alamet" değil "haber" manasına alınmalıdır. Kıyamet hakkında konuşabilmek için Araf Suresi'nin 187. ayetini ele almamız gerekiyor. Ayet şöyledir: "Sana kıyamet saatinin ne zaman gelip çatacağını soruyorlar. De ki: Onun bilgisi ancak Rabb'inin katındadır. Onu zamanında açığa ancak O çıkarır. Bilgisi göklere ve yerlere ağır gelmiştir; o saat/kıyamet ansızın size

        gelecektir. Sanki sen onu biliyormuşsun gibi sana soruyorlar. De ki: Onun bilgisi Allah katındadır,

        fakat insanların çoğu bu gerçeği bilmiyorlar." Diğer taraftan Taha Suresi'nin 15. ayeti de şöyledir: "Herkese uğraştığının karşılığı gösterilsin diye, zamanını nerede ise kendimden bile gizli tutacağım kıyamet mutlaka gelecektir." Görülüyor ki kıyamet zamanını Allah neredeyse kendisinden bile gizliyordu. Durum böyleyken kıyametin alametlerinden nasıl bahsedebiliriz. Var denilen kıyamet alametleri tamamen hurafedir.

        Bütün günahlar affedilecek mi?

        ■ Hocam, "Allah mahşerde genel af ilan edecek" diyorsunuz. Genel af ilan edilip günahların affedilmesi, günah işlemeyenlere karşı bir haksızlık değil mi? Bu durum "Allah nasıl olsa affedecek,

        o zaman günah işleyebiliriz" anlamına gelmiyor mu? T.V.

        Mahşerde genel af ilan edilecek ama bu genel afta bütün günahlar affedilmeyecek. Hangi günahların affedileceğini ise biz bilmiyoruz. Affedilmeyecek olan günahlar vardır. Mesela kul hakkı, şirk, imandan sonra küfre dönmek, anne baba hakkı, haksız yere adam öldürmek gibi.

        Cebrail'in görevi devam ediyor mu?

        ■ Vahiy getiren melek Cebrail'in görevi bitmiş midir? Allah'ın izniyle başka insanlara da mesaj getirme

        durumu var mı? C.S.

        Cebrail'in görevi bitmedi. Şimdi vahiy taşıma yok ama ilham taşıma vardır. Cebrail de ilim adamlarına ilham taşımaktadır.

        Cennette kadının durumu ne olacak?

        ■ Cennette her şey erkeklere göre mi düzenlenmiş? Kadınlar, erkeklere hizmet mi edecek? Yoksa kadınlara da hizmet edenler olacak mı? C.L.

        Oradaki hayatı tam bilemiyoruz ancak Allah cennetteki nimetlerin kadın ve erkeğe eşit olarak verileceğini ifade ediyor.

        Diğer Yazılar