Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bugün sıradan bir Nisan günü değil.

        23 Nisan…

        Mustafa Kemal Atatürk’ün çocuklara armağan ettiği bir bayram ve 100 yıl sonra bir kez daha anlamaya çalıştığımız eşsiz bir mücadele ruhu…

        Ve bir egemenlik devrinden söz ediyoruz.

        Peki nasıl oluyor da egemenlik ya da hakimiyetin devri, çocukların bayramıyla buluşuyor.

        İşte bu bayramı farklı kılan en önemli özellik de budur. Yeni nesillerin ülkesine ve milletine karşı sorumluluklarını anlaması bakımından hayati bir önem taşımaktadır. Ben de bunu her fırsatta yazmayı, söylemeyi çok önemsiyorum.

        Daha da netleştirmek için egemenlik kavramının tarihsel gelişimine kısaca değinelim. İlk çağlardan itibaren iktidarın ya da onun kaynağının nereye dayandığı sorusu belirli bir değişim halinde cevap bulmuştur. Önce iktidarın Tanrıdan, gökyüzünden, kutsal bir haktan kaynaklandığına inanılmıştır. Eskiden Mısır’da Tanrı-Krallar vardı. Hükümdarın bir anlamda yeryüzü Tanrısı olduğuna inanılırdı. Sonra Tanrının kendisi değil onun oğlu olduğuna inanılmaya başlandı. Bir dönem Çin’de imparatora “göklerin oğlu” deniliyordu. Göktürkler döneminde de hükümdarın ya da kağanın Tanrı’dan kut alması gerektiğine inanılırdı. Gerçi o dönem “kurultay” adlı, meclis benzeri bir yapının varlığı Türk milletinin kendine özgü yönetim tarzına da bir işaretti.

        Orta Çağ’a gelindiğinde özellikle batıda kiliseler öne çıkar ve iktidarın kaynağının ilahi olduğu vurgulanır. Mutlak monarşiler bu dönemde kendisini hissettirir. Osmanlı’da da padişah “Allah’ın yeryüzündeki efendisidir.” Elbette Osmanlı’nın yönetim tarzının bilhassa 17. yüzyıla kadar batıdan çok daha üstün yanları vardır.

        18. yüzyılın sonlarına doğru bu dayanak zayıflamaya ve iktidarın meşruluk kaynağı yeryüzünde ve toplumun kendisinde aranmaya başlanır. Milli Egemenlik ve Halk Egemenliği teorileri de bu süreçte ortaya çıkar.

        Buna göre egemenliğin sahibi değişme eğilimindedir. Kralın ya da hükümdarın başındaki taç, artık milletin başına oturtulmaktadır. Günümüzde demokrasiyle idare edildiğini iddia eden yönetim sistemlerinde devleti yönetenlerin gücünü aldığı yegane kaynak milletin kendisidir. Millet kendi kendisini yönetemeyeceği için de temsilcileri eliyle bunu gerçekleştirir. Buna da temsili demokrasi denir.

        VERDİĞİ GÖREV

        23 Nisan 1920’de Türk milletinin iradesini temsil eden Büyük Millet Meclisi’nin kurtuluş savaşının şanlı mücadelesinin ardından açıldığı ve Türk milletinin egemenliğini ilan ettiği tarihtir. Atatürk o gün hakkında şöyle demektedir: “Bütün cihan bilmelidir ki artık bu devletin ve bu milletin başında hiçbir kuvvet yoktur, hiçbir makam yoktur. Yalnız bir kuvvet vardır. O da milli egemenliktir. Yalnız bir makam vardır. O da milletin kalbi, vicdanı ve mevcudiyetidir.”

        Yani Büyük Millet Meclisi’nin açılmasıyla şu gerçek vurgulanmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetenler bundan böyle yetkisini/gücünü milletten ve onun iradesinden alacak ve hiçbir iktidar bu iradeden üstün olamayacaktır. Bunun bir neticesi olarak “demokrasi”, “halkın kendisini yönetenleri özgürce belirleyebilmesi”, “milli iradeye saygı”, “seçimler”, “sandık” gibi kavramlar Türk siyaset ve yönetim alanının gündemindedir.

        İşte bu önem çerçevesinde Atatürk, 1921'de bayram olarak kutlanmasına karar verdiği bugünü 1929 yılında çocuklara armağan etmiştir. Böylelikle milletin iradesine, demokrasiye ve bağımsızlığına sahip çıkma sorumluluğunu yeni nesillerin omuzlarına yüklemiştir.

        KISA NOTLAR:

        - Geçen gün oğlum Bahri Yiğit ile sohbet ederken “Baba 23 Nisan geliyor; bu bizim bayramımız dışarı çıkıp kutlamak, Anıtkabir’e gitmek istiyorum ama yapamayacağız” deyince o eski bayramlar geldi aklıma… Haftalar önceden hazırlıklar başlardı. Hele salgından sonra iyice zorlaştı bu işler. Akşam hep birlikte İstiklal Marşı okuyacağız…

        - Şehirlerarası yolculuklarda ve şehir merkezlerinde de ateş ölçmek ve maske kullanımını denetlemek için kontroller sıklaştı. Bunu destekliyorum. Daha da artırmak lazım. Kurallara uyan insanlar sayıca fazla olsa da korkusuzca davrananların başta çevredeki sevdiklerine zarar vereceğini hatırlatmak istiyorum.

        - Bir süre aradan sonra Habertürk’te yazmam sebebiyle gerek telefonla arayarak gerekse mesaj göndererek kutlayan herkese yürekten teşekkür ediyorum.

        Diğer Yazılar