Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Son bir haftadır Libya'da olan bitenlerin ardından "Neden oradayız?" sorusunun giderek netlik kazandığını görüyoruz. Bu sorunun daha fazla cevap bulmasını sürecin iyi yönetilebilmesi için önemsiyorum.

        Zira alınan kararlar bir hükümet kararıdır, sorumluluğu da öncelikle hükümete aittir. Ancak devlet hepimizin devletidir. Suriye'de, Libya'da süregelen gelişmeler belki de nesillerimizi etkileyecek bir niteliktedir.

        O halde doğru istikamet için meseleyi masaya yatırmak herkesin en doğal hakkı olmalıdır.

        Türkiye'nin Libya hamlesi, salt Libya sahasında olup bitenlerle ilişkilendirilmemelidir. Zira böyle bakarsak güvenlik alanımıza yönelik uzun vadeli tehditleri görmekte zorlanırız.

        Daha önce de bu köşede ifade etmiştik.

        Doğu Akdeniz'de Türkiye'yi Bypass edecek enerji ve egemenlik projeleri 2003 yılında Güney Kıbrıs Rum Kesimi-Yunanistan işbirliği ile başlatıldı. Mısır ile anlaşmaları o tarihte gerçekleşti. Ne tesadüftür ki! Aynı tarihlerde Annan Planı üzerinden Türkiye'ye Avrupa Birliği havucu gösterenler bu kez Libya’dan dem vurup AB sopası uzatıyorlar.

        Bakın geçtiğimiz gün Güney Kıbrıs Cumhurbaşkanı Anastasiades ne diyor: "Türkiye, Doğu Akdeniz'deki saldırganlığını azaltmazsa, enerji aramalarını geri çekmezse AB üyeliğine aday olmaz."

        Hatırladınız değil mi bu hazin ironiyi... Merhum Rauf Denktaş o günlerde bu tehlikeye karşı adeta çırpınmıştı.

        REKLAM

        Fakat artık koşullar değişti. İhtiyaçlar farklılaştı.

        Evet... Türkiye, Avrupa'yla iyi ilişkiler kurmak zorunda ama AB üyeliği, sabah akşam göreceği bir rüya olmaktan uzaklaştı.

        Burada dikkat edilmesi gereken nokta, Türkiye'nin Libya'daki etkinliğinin özellikle doğu Avrupa için de kritik bir öneme haiz olması... Çünkü Rusya burunlarının dibine kadar gelmek üzere. Bir başka ifadeyle Rum-Yunan ikilisinin "Megola İdea"sı Avrupa'nın güvenlik konseptini de tehlikeye atıyor.

        Amaçları Kuzey Kıbrıs'ı yutmak ve Türkiye'yi Antalya-Lefkoşa arasına sıkıştırmaktı. Suriye kıyısına konuşlanan Rus savunma sistemi ve gemilerini de dikkate alırsak Türkiye'nin nasıl bir kıskaçta kalabileceğini siz hesap edin...

        Peki biz bu ülkelerle dost değil miyiz? Neden karşı karşıya gelelim?

        Doğrudur. Bahsi geçen ülkelerle en iyi ilişkileri kuralım ama sadece onun koşullarıyla kurulan bir ilişkinin günümüz uluslararası sisteminde pek bir kıymeti kalmadığını yaşayarak tecrübe ediyoruz...

        İşte tam bu süreçte "Mavi Vatan" kavramı ete kemiğe büründü. Artık mesele sadece gaz bulmak ve çıkarmak değildi. 2019 Kasım ayında Libya ile imzaladığımız “Deniz yetki alanlarını sınırlandırma anlaşması” Türkiye'yi kendisine yönelen kıskacı eğip-bükmek için bir fırsat sundu. En azından zaman kazanmak adına... Ve Türkiye'nin desteklediği meşru hükümet bugün petrol hilali dedikleri bölgenin kapısına kadar geldi.

        İşte bu özet zincirin varılan halkasında, Rum-Yunan ikilisi, İsrail ve Mısır ile East-Med doğalgaz projesini planlaya dursun, Türkiye "ben olmadan bu hat işlemez" mesajını çoktan verdi bile...

        Diğer Yazılar