Sosyal medya yasağına vatandaş nasıl bakıyor?
Sosyal medyanın toplumsal ve siyasal etkisi o kadar artıyor ki artık kendisi başlı başına bir tartışma konusu haline gelmiş durumda. Siyaset, medya, iş dünyası ve akla gelebilecek her sektör sosyal medyada kendisini gösteriyor. Zira bu mecraları etkili kullanamayan sektörlerin, kişi ve kuruluşların rekabette dezavantajlı olacağını söylemek şaşırtıcı olmaz.
Sebebi çok açık…
Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de sosyal medyaya olan ilgi sürekli artıyor. “We Are Social Digital Report 2020"e göre dünyada sosyal medya kullanıcısı 4 milyara yaklaşırken Türkiye nüfusunun %64’ü sosyal medya kullanıcısı… Sırasıyla Instagram, Facebook, Twitter, Youtube kullanıcı sayısı en yüksek olanlar. Türk insanı her gün internette ortalama 7 saat 29 dakika kalıyor. Dünya ortalaması 6 saat 43 dakika. Sosyal medyada geçirdiğimiz zaman ise ortalama 2 saat 51 dakika.
Hal böyle olunca bilgi paylaşımı, habere ulaşımı ve günlük yaşamsal sistemi bakımından sosyal medya milyonlar üzerinde ciddi bir belirleyici haline geliyor. Dinamik bir veri havuzuna dönüşüyor. Sosyal medyada yapılan istatistik ve analizler çoktan bilimsel makalelerin dayanak noktası olmayı başardı. Özellikle TV, gazete vb geleneksel medya ağı gücünü koruyabilmek adına sosyal medya ile ilişkisel kalma zorunluluğu yaşıyor.
İşte böyle bir süreçte dün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarının ardından sosyal medyaya ilişkin yasal düzenlemeler hız kazanacak gibi görünüyor. Tartışmayı yeniden alevlendiren gelişme ise Hazine Bakanı Berat Albayrak ve ailesine yönelik insanlık dışı saldırı… Daha önce başka örnekleri de olmuştu. Yine İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’e de benzer nitelikte bir saldırı vardı. Bu saldırıların topyekun karşısında olmak gerek… Başta siyaset kurumu sosyal medyada gerginleştirici, kutuplaştırıcı söylemlerden uzak durmalı!
Cumhurbaşkanı Erdoğan dünkü açıklamasında “Bu millete, ülkeye bu tür mecralar yakışmıyor. Bu tür sosyal medya mecralarının tamamen kaldırılmasını, kontrol edilmesini istiyoruz" dedi. Tamamen bir yasaklama olabileceğini düşünmüyorum. Zaten sosyal medya sitelerine girişi engellemek bu yönüyle mümkün değil. Katılım oranını düşürse de farklı erişim sağlayıcıların yüklenmesi yoluyla kullanıcılar giriş yapılabiliyor. Özellikle gençler bu detayları çok iyi biliyorlar.
Ancak dünyada çoğunlukla başvurulan yöntem tamamen yasaklamak yerine sosyal medya ağlarında oluşan zararlı içeriğin denetlenmesi ve engellenmesi için birtakım yasal düzenlemeler getirilmesi. Ipsos’un 24 Mayıs – 7 Temmuz 2019 tarihleri arasında gerçekleştirdiği araştırmada Türkiye’deki kullanıcıların yasaklama düşüncesine olan yaklaşımı ölçülmüş… Örn. ”Olağanüstü kriz zamanlarında geçici bir yasaklamayı destekliyor musunuz”” sorusuna %59 “evet” diyorken eğitim seviyesi arttıkça bu oran düşüyor. Genel bir yasaklama fikrine ise %74 oranında karşı çıkarken, %81’i soruna çözüm üretmeyeceğine inanıyor. Bu oran dünya ortalaması %62. En önemlisi katılımcıların %52’si hükümetin yasaklama kararının gerekliliğinin ne olduğuna doğru karar verebileceğine inanmıyor. Öyle görülüyor ki vatandaş, tamamen bir yasak değil daha iyi kullanım için ölçülü bir düzenleme taraftarı…
Çünkü sosyal medyanın faydalı yönleri kadar zararlı yönlerinin de dikkate alınması gerekiyor. Sahte hesaplar, profiller üzerinden hakaret, saldırı ve manipülasyon yapanlara izin verilmemeli. Bu ağların Türkiye’de bir temsilcilikleri yok. Büyük ölçüde vergi vermiyorlar. Nihai hedef bunu sağlamak olmalı. Ama kısa vadede “ifade özgürlüğünü” tartışmaya açmayacak yasal bir düzenleme şart. MHP’nin önerisi ve diğerleri irdelenmeli. Ortak akıl işletilmeli. Bu tarz bir düzenlemeye toplumun da destek vereceğine inanıyorum.