Ayasofya konusunda UNESCO'nun kararı…
Danıştay’ın kararı sonrası Ayasofya’nın müze statüsünün camiye çevrilmesi, sadece ülke içerisinde değil ülke dışında da yankı uyandırdı. Bu kapsamda konunun özellikle hukuki boyutu bakımından UNESCO nezdindeki gelişmeler önem taşıyor. Bazı yetkililerle görüşme fırsatım oldu. Söz konusu kararın UNESCO açısından ne anlam taşıdığını ve olabilecekleri sıralamaya çalıştım.
UNESCO Genel Direktörü Audrey Azoulay “Karardan dolayı derin üzüntü duyuyoruz” şeklinde bir açıklama yaptı. Hem de Yunanistan Başbakanı ile görüşmesinden sonra. Oysa Papa’nın sözleri gibi Genel Direktörün yaklaşımı da hukuki olmak yerine siyasi bir tavır! Çünkü Yunanistan 1829 yılında kurulan bir devlet… Oysa İstanbul 1453 yılında fethedildi. Kural olarak bu şekilde bir konumlanma sağlıklı bir miras yönetişiminin önüne geçiyor. Daha önemlisi UNESCO’nun iki önemli görevinden biri olan Genel Konferans Başkanının bir Türk vatandaşı olması. 2021’e kadar süresi devam edecek olan Altay Cengizer… Kendisi hiçbir aleyhte beyanda bulunmadı.
Sanki kiliseden müzeye dönüştürme işlemi yapılmış gibi bir algı oluşturulması doğru değil. Fakat bir ayrıntı var. Müze halindeyken geçerli olan uygulamaların büyük bölümü devam edecek. Namaz vakitleri dışında tüm görseller, değerli yapıtlar bu kez ücretsiz olarak ziyaret edilebilecek.
Peki UNESCO açısından hangi hususlar ve ayrıntılar önemli?
Görüşmelerim neticesinde 5 ana maddede sıralamak mümkün:
(1) Ayasofya’da henüz bir tek taş yerinden oynatılmış, bir yeni çivi çakılmış değil. İleride ne olur bilinmez elbette… Ama şu an için durum böyle. Yani mevcut yapıda herhangi bir değişikliğe sebep olabilecek bir fiziki hamle söz konusu değil. Ayrıca dini yapıların nasıl kullanılması gerektiğine yönelik kural haline gelmiş bir uygulamaları yok. Yunanistan’daki Aynoros adasına erkekler giriyor, kadınlar giremiyor. Japonya’da böyle bir örnek var. Buna rağmen UNESCO miras listesindeki bu yerler hakkında kadın-erkek eşitliğine yönelik bir karar hatta tavsiye kararı bile verilmiyor.
(2) Fiziki bir değişiklik yok ama bir fonksiyon değişikliği var. Müzeyken cami, bir ibadet yeri haline getirme kararı alındı. UNESCO Dünya Miras Komitesi bu adıma “işlev değişikliği” diyor. Geçmişte bu konuda atılan adımlar çoğunlukla ilgili devletin kararına bırakılmış. Rodos adasında Kanuni Sultan Süleyman onuruna yapılmış olan cami 1978 yılında müzeye dönüştürüldüğünde UNESCO bu duruma “çok iyi bir karar” diyerek yanıt vermiş!
(3) Diğer bir detay buranın “Üstün Evrensel Değer” olma özelliği… Bu değişir mi? Eğer yapı değişmiyorsa işlev değişikliği böyle bir sonuca götürmüyor. UNESCO Dünya Miras Komitesi bu tür durumlarda yapı değişikliği arzu eden ülke ile neyin değiştirilip neyin değiştirilemeyeceğini koordine ediyor. Böylece “üstün evrensel değer” statüsünün korunmasına katkı sağlıyor. Dolayısıyla Ayasofya için şu an böyle bir durum geçerli değil.
(4) UNESCO’nun öne çıkardığı bir başka husus böyle bir evrensel değerin o ülkede yaşayan insanların çoğunluğu tarafından nasıl kullanılmak istendiği… Çünkü yapıtla ilgili masrafı yapan ve kendi egemenlik alanında bu yapıtın korunmasını arzu eden ülkenin insanları aslında böylesi yerleri ayakta tutanlar olarak kabul ediliyor. Örneğin bu kararı yetkili makamlar alsa bile o ülkenin insanları şiddetle karşı çıkıyor mu? UNESCO bu eğilime de bakıyor.
(5) UNESCO’da son yıllardaki eğilim bilimin açık kaynaklar halinde yürütülmesi ya da üretilmesi… Yani eserlere doğrudan erişimi destekleyen bir düşünce hakim. Türkiye’nin daha önce müze adıyla ücretli ziyaret edilen yerleri ücretsiz hale getirmiş olması bu yönelime uygun bir değişiklik olarak görülüyor.
İşte bu detaylar ve değerlendirmeler ışığında Paris’teki UNESCO merkezinde şu ihtimali seslendirenler var. “Dünya Mirası Listesinden” çıkarıp “Tehlike Altındaki Miras Listesine” eklemek. Buna yetkili organ 21 üyeli UNESCO Miras Komitesi... Böylece dünyadaki siyasi eğilimi dengelemek isteyebilirler.
Türkiye açısından bakıldığında bu da aslında yerinde bir karar olmayacaktır. Zira Dünya Miras Listesindeki yer, başlı başına Ayasofya değil. Tarihi yarımada bu listede… Bu durumda Sultanahmet, Süleymaniye vd. içerisinde olduğu tarihi yarımadayı tümüyle “tehlike altındaki miras listesine” almak demek. Tabii Türkiye de “Hayır ben bunu kabul etmiyorum ve UNESCO listesinde burayı çıkarıyorum” diyebilir. Ancak meselenin buraya kadar taşınması ihtimalini düşük görüyorum.