Alparslan'dan Mustafa Kemal'e uzanan bir vatan mücadelesi…
“Geçmişi anmak insanlara mahsus bir iştir. Geçmiş ne olursa olsun bugün ve yarın için vereceği derslerle, göstereceği ibretlerle ihmaline imkan olmayan bir kitap, milletlerin güç kaynaklarından biridir. Bundan dolayıdır ki millete geçmişini unutturmak onu yok etmenin ilk şartıdır.” Bu sözler 1971 yılında Malazgirt Zaferi’nin 900.yıldönümünde Nihal Atsız’ın kaleme aldığı sözler… Bugün zaferin 949. yıldönümünü kutluyoruz. Değişen bir şey yok; tarih yine millet için bir güç ve aynı zamanda bir ibret kaynağı…
Bu sebeple dün devletin en üst yönetiminin önce Bitlis’te, Ahlat şehrinde ardından bugün Malazgirt’te olması kesinlikle önemlidir ve bu kararlılık süreklilik taşımalıdır. Çünkü Ahlat ve Malazgirt bir bütünün parçalarıdır. Ahlat’ı anlamadan Malazgirt ruhunu kavramak güçtür.
Ahlat şehri Anadolu’ya yapılan akınların en önemli askeri harekat üssüydü. Daha önce Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey de Ahlat üzerinden Malazgirt’i kuşatmış ancak başarılı olamamıştı. Ahlat bu yönüyle Türklere Anadolu'nun kapılarını açan 1071 Malazgirt Zaferi'nde Sultan Alparslan'ın karargahını kurduğu yerdir. Bir rivayete göre Ertuğrul Gazi, Ahlat doğumludur. UNESCO Dünya Kültür Mirası Geçici listesinde yer alan, dünyanın en büyük Türk İslam mezarlığı olma özelliğine sahip Selçuklu Meydan Mezarlığı buradadır. Sadece bir mezarlık değil, Orhun-Yenisey abidelerinin Anadolu’daki yansımasıdır. 8200 civarında motif ve okunmayı bekleyen kitabeler vardır. Tarihçi Murat Bardakçı’nın daha önce yazdığı gibi Ahlat ve Malazgirt’de “Savaş alanı arkeolojisi” ile incelenecek daha çok şey vardır. Henüz bu çalışmaların devam ettiği bilgisini aktaralım.
Diğer yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli burada yapılan külliyeyi birlikte açtılar. Aslında yapılma öyküsü 2017’e dayanıyor. Ahlat Belediye Başkanı Mümtaz Çoban’ın aktardığına göre kendisi o tarihte Ahlat’a gelen Cumhurbaşkanı Erdoğan’a 1071 m2’lik bir arazi sunuyor ve yapının inşasını öneriyor. İçerisinde 16 Türk imparatorluğunu temsil eden bir de müze bulunuyormuş.
Anadolu’nun Türkleşmesini sağlayan Malazgirt Muharebesi’nin bütün yönleriyle anılması ve irdelenmesi hem bir milli görev hem de geleceğe ışık tutacak bir başucu kaynağıdır. Ancak 26 Ağustos 1071 ne kadar önemliyse 26 Ağustos 1922 tarihi de o kadar önemlidir. Biri Anadolu’nun kapılarını Türklere açmış diğeri bu toprakları düşman işgalinden kurtarmıştır. Hatta öyle ki Mustafa Kemal’in 26 Ağustos’u Taarruzun başlangıcı olarak belirlemesi bir tesadüf değildir. Prof. Dr. İlber Ortaylı bir konferansında “Türk büyükelçisi Müfit Özdeş, 26 Ağustos tarihinin Mustafa Kemal Paşa tarafından kasten seçildiğini söylemiştir. Çünkü 26 Ağustos 1071’in (Malazgirt Zaferi) ve Ağustos 1526’nın (Mohaç Zaferi) tekrarlanmasını istiyor" demişti. Yine Atatürk’ün kütüphanecisi Nuri Ulusu’nun anılarında anlatılıyor. Bir gün Atatürk Ulusu’yu çağırıp tahtaya “26 Ağustos 1071 ve 26 Ağustos 1922 yaz” diyor. Sonra da “Bu iki tarihin denk gelmesi çok önemli bir şeydir” ifadesini kullanıyor.
Dolayısıyla Sultan Alparslan bu topraklara “Yeniden biz geldik!” demiş… Mustafa Kemal Atatürk ise “Yine buradayız ve olmaya devam edeceğiz!” ifadesini tarihe kazımıştır.
Her iki zaferimiz de kutlu olsun!