21. yüzyılın kültür savaşlarına hazır mıyız?
Kültür konusu tarihten günümüze dünya milletlerinin konumunu belirleyen ve geleceğine yön veren ciddi bir tetkik sahasıdır. Düşünce sistemimiz, davranışlarımız, sanat, müzik, sinema anlayışımız, örf ve adetlerimiz, inanç ve değerlerimiz ve yaşamımızı alabildiğince kuşatan pek çok kavram ve olgu kültürümüzün bir parçasıdır. Medeniyet ve kültür arasındaki ilişki şöyle dursun; Hofstede, kültürü “bir toplumun bireylerinin diğerinden ayırt edilmesini sağlayan ortak akıl programlarıdır” şeklinde tanımlamaktadır.
Böyle bakıldığında dünyadaki rekabetin odağında aslında bir tür kültürler savaşı vardır. Zira maddi kültürü ihtiva eden teknik ve buluşçuluk, yeni dünyanın savaş doktrinini biçimlendiren bir öneme sahip olmuştur. Manevi kültür ise dil, din, semboller ve diğer unsurlarıyla teknik ilerleyişin yukarı ya da aşağı yönlü olmasına zemin teşkil etmektedir. Uzağa gitmeye gerek yok savunma sanayinde süregelen acımasızlık Türkiye’yi millileşme yönünde çabalara itmiş ve bu sayede tarihsel kimlik üzerinden yeni bir söylem alanı kendisini göstermiştir.
Düşünün ki kültür ile emperyalizm mefhumlarının bir araya gelişi, küresel emperyalizmin dayattığı bir gerçekliktir artık…Ve bu gerçeklik, farklı sahalarda savaşan ülkeleri kültür değişimleri üzerine eğilmeye mecbur bırakmaktadır. Çünkü kültür bir yandan milleti ortaklaştıran bir yandan da bir başka milletten ayrıştıran kodlara sahiptir.
O halde Türkiye bu yüzyılın mücadelesine hazırlanmak için sadece cephe savaşına değil kültürler savaşına da hazırlanmalıdır. Örneğin…Türk dizi sektörü son yıllarda büyük bir atılım yaşadı. 70’ten fazla ülkede izlendiği belirtiliyor. Bunlardan biri de “Diriliş Ertuğrul”…Kısa sürede Pakistan’da birinci sıraya yükseliyor ve işte o anda iki ülke bu dizinin kaldırılması için Pakistan’a baskı yapmaya başlıyor. Şaşıracak bir şey yok iddiaya göre bu ülkeler S.Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri…Hatta bu iki ülkenin Osmanlı Devletine karşı Arap propagandasını içeren “Kingdoms of Fire” adlı filmi 40 milyon dolar bütçeyle hazırladıkları, buna rağmen Türk dizisi karşısında tutunamadıkları görülüyor.
Bu elbette büyük fotoğraftaki küçük bir nokta…
Şimdi Türkiye'nin yapması gereken yumuşak güç unsurlarını, kültür diplomasisini ayağa kaldırmaktır. Böylelikle sahada ilerletilen maddi kültür araçları masada kazanç getirebilecek bir donanıma sahip olacaktır. Ancak bunu yaparken kültürel dargörüşlülükten uzak durularak bilim, liyakat ve özgünlük temelinde bir yapılanma şarttır. Kaynakların doğru ve etkin kullanımı siyasal ve ideolojik yakınlık kıskacından çıkılarak başarılabilir.
Son olarak, Prof.Dr.Mümtaz Turhan kültür değişmeleri adlı eserinde “Yunan medeniyetine ölmezlik vasfını veren nedir, neden hala sayısız hayranları vardır ve niçin Garp medeniyeti onun bir eseri sayılmaktadır?” diye sormaktadır. Zira ona göre bugünkü batı medeniyetinin dayandığı ilim ve teknik Yunan medeniyetinde mevcut değildi.
Bu soruyu görünce bugün D.Akdeniz’de olup bitenlerin, ülkeler arasındaki saf tutuşların ya da koşul bağımlılıkların salt çıkarlar manzumesi ile değerlendirilmemesi gerektiği bir kez daha anlaşılıyor.