Türk milleti hep bu sınavla yüzleşmiş!
Dün geceki saldırılar Ermenistan'ın işgalci ve haydut yüzünün bir kez daha ortaya çıkışıydı. Yüzyıllar geçse de fıtrat değişmiyor.
Aslında bugünkü Azerbaycan’ın kurumsal ve zihinsel temelleri 1918 yılında kurulan ve dönemin ilk demokratik cumhuriyeti olan Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti ile atılmıştır. 1919 yılına gelindiğinde anayasasında dili Türkçe olan ve neredeyse bütün kurumlarını oluşturmuş bir devletten söz etmek mümkündür. Kimi hadsizlerin “Azerbaycan devlet mi?” diye sormaları bilgisizliğin de ötesinde bir şuursuzluğun dışa vurumudur.
Söz konusu dönemde Azerbaycan’ın ilk Başbakanı Nesip Yusufbeyli’dir.
Nesip beyin başbakan olduğu sırada yaşanan bir olay günümüze ışık tutar niteliktedir. Nesip bey doğduğu Gence şehrine başbakan olarak gelir. Makam arabası evin önünde beklerken, kız kardeşi bir iki sokak ötede sebze pazarına gitmek için şoföründen yardım ister. Yolda ilerlerken kızkardeşini görür ve arabadan indirerek şu sözleri söyler. “Sen kardeşim de olsan, devletin makam aracına binemezsin.”
İşte Nesip bey bu duruşu ile soluksuz bir romana konu edilir.
Romanın adı “ŞEFİ”...
Aslında Şefika Gaspıralı’dan geliyor. Evet yanlış okumadınız İsmail Bey Gaspıralı’nın kızı...
Nasıl da başlıbaşına bir ders veriyor bu tesadüf!
“Dilde, fikirde, işte birlik” şiarını kazandıran, Türk birliğinin yılmaz savunucusu İsmail Gaspıralı’nın kızı Azerbaycan’ın ilk Başbakanı ile hayatlarını birleştiriyor.
Şefi romanında Nesip Bey ile eşi Şefika Gaspıralı’nın asra kazınan aşk hikayesi ve herkese örnek dava arkadaşlıkları anlatılıyor.
Hal böyle olunca bu romanı Meryem Aybike Sinan’dan başkası yazamazdı. Yüreğini ve sayfalara dökmeyi başarabilen ender kalemlerden biri olduğuna inanıyorum. Meryem hanımı aradığımda bir de güzel haber verdi. Abay Kunanbay ve Sadık Ahmet'ın romanları da yoldaymış. Gerçekten soluksuz okunacak bir romanı karşınızda buluyorsunuz. Romanda Nesip bey ile Şefika hanımın birbirlerine yazdıkları gerçek mektuplar kullanılıyor.
Bakın Şefika henüz 15 yaşındayken babası İsmal Bey Gaspralı’nın yanına sokularak şu soruyu sorar:
-Babacığım İdil-Volga ve Kazan Türkleriyle Kırım Türkleri neden ayrı telden çalıp söylerler?
-Güzel kızım bugün bu acz içindeki halimizin nedeni, birlik ve beraberlik duygusunun zayıflığındandır. Ne yazık ki aramıza giren yabancı kavimler bu eksikliğimizi, bu zaafımızı söylem ve icraatlarıyla derinleştirdiler…Türk milleti, tarih boyunca birbiriyle kapışıp zayıfladığı için yabancıya hacet kalmamıştır.
Ne kadar önemli tespitler değil mi?
Bunun Türk tarihindeki etkisi için Orhun Yazıtlarını iyi anlamak gerekir. 1300 yıl sonra da değişmeyen şeyler var. Bir zamanların "yumuşak ipek kumaşı" şimdilerde bir tür makam saltanatıyla kendisini hissettiriyor.
Türk Dünyasını birbirinden koparmaya çalışan ve nifak tohumları ekenler artık kale duvarının içerisinde kendilerine maşalar bulmakta zorlanmıyorlar. İşin bir diğer yanı da tıpkı bugün olduğu gibi o günlerde de Ermeni haydutlar köyleri basıp, genç, kadın, yaşlı demeden insanları katlediyordu. Nesip beyin de içerisinde yer aldığı Difai teşkilatı da böyle doğmuştu.
1917’de Kafkas Müslümanları kurultayında Nesip bey tekrar kürsüye geldiğinde partisine yönelen eleştirileri dikkate almadan şöyle söyler: “Biz büyük Türk milletiyiz. Sizi bütün kalbimle temin ederim ki çok yakın bir zamanda Azerbaycan müstakil bir devlet, Bakü şehri onun payitahtı olacaktır…”
Öyle de olmuştur ve olmaya devam edecektir.