Bağımsızlığa sahip çıkmak...
Devletlerin yaşamında bağımsızlığın elde edilişi ve bunun korunması ülküsü çok büyük bir anlam taşır. Mustafa Kemal Atatürk “Bağımsızlık tehlikeye düştüğü zaman onu, bütün anlamıyla koruyabilmek, gerekirse son bireyin son damla kanını akıtarak insanlık tarihini şanlı örnek ile süslemek! İşte bağımsızlık ile özgürlüğün gerçek niteliğini, geniş anlamını, yüksek değerini vicdanında kavramış milletler için temel ve ölmez ilke…” demişti. Sanırım ekonomik bağımsızlığın ne denli vazgeçilmez olduğu günümüzde daha iyi anlaşılmaktadır.
İşte bundan 29 yıl önce, Atatürk’ün de özel bir önem verdiği “büyük bozkırda” (Türkistan’da) dünyanın 9.toprak büyüklüğüne sahip ülkesi Kazakistan bağımsızlığını elde etti. Ülkenin kurucu Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in “Biz uzun bir sefere niyetlenip gemimizi tevekkül denizine indiren bir milletiz. Hayali bir ümidi değil, kahramanlığı ve halkın arzusunu bağımsızlık direğine bayrak gibi bağlayan bir milletiz.” şeklindeki sözleri bağımsızlığın milletlerin istikbalinde nasıl yer edindiğini vurgulamaktaydı.
Bu yıl salgın sebebiyle kutlamalar kısıtlansa da kardeş Kazakistan’da Bağımsızlık Günü farklı bir öneme sahiptir. Bu sebeple olsa gerek; 29.Bağımsızlık gününde Kurucu Cumhurbaşkanı Nazarbayev ve yeni Cumhurbaşkanı Kasım-Jomart Tokayev özellikle bağımsızlığın önemine vurgu yaptılar. Nazarbayev “Atalarımızın asırlar süren hayalini gerçekleştirdik. Bağımsızlık kazandığımız süreçte ülkemizin etnik çatışmalarla parçalanacağı tahmin edilirken bugün aksine tarihte hiç olmadığımız kadar birlikteyiz. Ülkenin kaderi ve memleketimize duyduğumuz sevgi, ortak bir sorumlulukla hepimizi birleştirdi.” dedi. Gerçekten de bağımsızlığın elde edildiği ilk yıllarda gün yüzüne çıkan olumsuzluklar karşısında geleceğe umutla bakmak, güçleşiyordu. Ekonomideki %50’lik daralma, sermaye yetersizliği, hiper enflasyon ve yüksek orandaki işsizlik, gelecek kaygısını derinleştirirken geri kalmış teknolojik miras, kısa vadede çözüm üretilmesini zorlaştırıyordu. Bununla birlikte her konuda varlığını hissettiren yaygın bir ideolojik boşluk görülüyordu. Açıkçası Kazakistan bütünsel anlamda kapitalist sistemin acımasız yüzüyle baş başa kalmıştı. Bu zor koşullar altında uzmanların pek çoğu Kazakistan’ın bir devlet olarak yaşamını sürdüremeyeceğini ileri sürüyordu.
İşte böyle bir ortamda Kazak bozkırlarında gerçek bir liderlik öyküsü yazılmaya başlandı. Karaganda bölgesindeki bir fabrikada metalurji mühendisi olarak çalışma hayatına atılan ve giriştiği siyaset sahnesinde kısa zamanda en tepeye yükselen Nursultan Nazarbayev ülkesinin imajı ve geleceği için üç önemli hedef belirlemişti. (1) Kazakistan’ın devlet olarak gerçek yönünü ve karakteristik özelliklerini tanıtmak, (2) Uluslararası platformlarda ülkenin önemini kavratıp güvenliğini ve toprak bütünlüğünü sağlamak ve (3) Dünyanın hızla değişen ekonomik sistemine uyum sağlamayı başarmak.
DENGELİ VE ÇOK YÖNLÜ BİR POLİTİKA
Nazarbayev öncelikle doğrudan yabancı yatırımlara ve uluslararası kuruluşlara güven verebilecek hukuksal altyapının ve ilgili kuruluşların inşasına soyundu. Çok yönlülük ilkesinin işletilebilmesi temelinde Rusya, Türkiye ve Güneydoğu Asya’ya önem verirken, Asya ile Avrupa arasında bir kara köprüsü olmayı hedefliyordu. Bununla birlikte Kazak milli kimliğini ve milli kültürünü ayağa kaldırmayı hedefleyen önemli kararlar hayata geçirildi. Örneğin yeni bir başkentin inşa edilmesi, Latin alfabesine geçiş, Türkistan şehrinin eyalet haline getirilmesi, Kazakça eğitimin hakim kılınması vb süreçler…Kazakistan, kısa sayılabilecek bir sürede dünyanın bölgeye bakış açısını değiştirebilecek bir insani gelişmişlik seviyesi yakaladı.
Öte yandan Kazakistan’ın, geniş toprakları (2.727.000 km2) ve zengin yer altı kaynaklarıyla küresel ve bölgesel aktörlerin ilgi odağı olduğu görülüyor. Ülkenin jeo-stratejik konumundan kaynaklanan bu güçlükleri aşabilmesinde çok yönlü ve dengeli dış politikasının önemli payı bulunuyor. Geleneksel ve modern yaşamın iç içe olduğu Kazakistan doğu ve batı arasında da önemli bir geçiş noktası olmaya aday. Rusya ile 7 Bin, Çin ile 1700 km sınırı olan bir ülkedeki yabancı yatırımların %40’nın AB ülkelerine ait olması dikkat çeken bir durumdur. Burada Hollanda, Fransa ve İngiltere öne çıkıyor. Kazakistan 2010 yılına gelindiğinde Avrupa İşbirliği ve Güvenlik Teşkilatının (AGİT) dönem başkanlığını üstlenmiş ve eski SSCB ülkeleri arasında bir ilki gerçekleştirmiştir. 4 Aralık’ta da Kazakistanlı diplomat Kayrat Abdrahmanov’un AGİT Ulusal Azınlıklar Yüksek Komiseri olarak seçilmesi Kazak diplomasisinin bir başka başarısıydı. Bu başarı 1997 yılında ortaya konulan 2030 stratejisinin temel hedeflerinden biriydi.
Zaman içerisinde sınır problemlerini çözen Kazakistan Rusya ile BDT, Avrasya Ekonomik Birliği ve Kolektif Güvenlik Anlaşma Örgütü çerçevesinde ilişkilerini kurumsallaştırdı. Benzer şekilde Çin’le de Şanghay İşbirliği Örgütü’nü kurdu. Çin Devlet Başkanı Şi CinPing’in “Bir Kuşak-Bir Yol Girişimi”ni 2013 yılında Kazakistan’ın başkentinde ilan etmişti.
Kazakistan’ın dış politikasındaki etkili güzergahlardan biri de Türk Dünyası’dır. Tarihi süreç içerisinde Türk Dünyasıyla ilgili önemli kurumların oluşumunda Nazarbayev’in büyük rolü bulunmaktadır. TÜRKSOY, Türk Keneşi, TürkPA ve Türk Akademisi bunlar arasındadır. Halen Nazarbayev Türk Konseyi’nin “Ömür Boyu Onursal Başkanı”dır. Türkiye ile ilişkiler salgın dönemine rağmen çok fazla etkilenmedi. Bu yıl 3 milyar dolarlık ikili dış ticaret hacminin yakalanması sürpriz olmayacak. Hatırlarsanız 2015 yılında Türkiye-Rusya arasındaki Uçak Krizi’nin çözülmesinde Kazakistan dış politikasının ve Nazarbayev’in ayırt edici özellikleri belirleyici olmuştur.
Kazakistan’ın inisiyatifiyle kurulan organizasyonlardan biri de Asya’da İşbirliği ve Güven Artırıcı Önlemler Konferansı (AİGK)’dır. AGİT’in Asya’daki bir örneği olan AİGK, üye ülkeler arasında güven tesis etmeyi amaçlamaktadır. Öyle ki Pakistan-Hindistan, İsrail-Filistin gibi karşıt tarafların üye oldukları tek bölgesel işbirliğidir. Kazakistan önümüzdeki süreçte bu platformu tam teşekküllü örgüte dönüştürmeyi hedeflemektedir.
ÜLKE EKONOMİSNDE 15 KAT BÜYÜME
Kazakistan’ın dışarda sağladığı denge, içeride de farklılıkları ve farklı kimlikleri bir arada yaşatabilmesi ekonominin itici gücü olmuştur. 1991 yılından 2019 yılına kadar120 ülkeden yaklaşık 350 milyar dolar doğrudan yabancı yatırım çekilmiştir. Buna karşın 2005-2018 yılları arasında ülkeye giren 282 milyar dolarlık dış yatırımın %47’si Avrupa ülkelerine, %13’ü de ABD’ye aittir. 2010 yılında AGİT, 2011 yılında İslam İşbirliği Teşkilatının dönem başkanlıklarını üstlenmiş olması bu dengenin bir yansımasıdır. Dünyanın gelişmiş ilk 30 ülkesi arasına girme hedefi konulmuştur. 1990’lı yılların hantal teknolojisi ve imkânsızlıkları dikkate alındığında bugün dünyanın “iş yapma kolaylığı endeksinde” 190 ülke arasında 28. sıraya yükselmiş durumdadır. Bir diğer başarılı adım, ekonomide sürdürülebilir yatırım ve kalkınmanın sağlanmasıdır. Bağımsızlık yıllarının zor günleri atlatıldıktan sonra ortalama % 6 büyüme kaydeden Kazakistan Cumhuriyeti, kişi başına millî gelirini de 700’den 12 bin dolara yükseltmiştir. Ülke ekonomisi 15 kat büyümüş, yoksulluk seviyesi 10 kat gerilemiş ve halkın gelirleri de 9 kat artmıştır.
Bağımsızlık sonrası Kazakistan bu adımları atarken böylesi bir başarının mimarı olan Nazarbayev 19 Mart 2019’da görevi bırakma kararı almış ve yerine de uzun yıllardır birlikte çalıştığı Kasım-Jomart Tokayev’i aday göstermiştir. Henüz bazı stratejik kurumların başkanlığını bırakmamış olsa da sağlığında, kendi isteği ile görevini devreden bir liderlik modelini hayata geçirmiştir.
TOKAYEV’LE HIZLANAN REFORM DÖNEMİ
Nazarbayev’in ardından ülkenin ikinci Cumhurbaşkanı seçilen Tokayev ise bağımsızlık günü münasebetiyle “Zengin ve köklü tarihe sahip bir ülke olan Kazakistan için atalarımızın hayalini kurduğu bağımsızlığa değer veriyoruz. Bağımsızlık tarihimiz, ilk Cumhurbaşkanı Elbası’nın tarihi kişiliği ile yakından ilgilidir. " açıklamasında bulundu. Tokayev ayrıca “Başkan olarak benim asıl görevim sosyal adalet ve halkın refahının artması. Bu nedenle devletin günlük çabaları vatandaşlarımızın yaşam kalitesini iyileştirmeye odaklanıyor. Dünyada etkinliğini kanıtlamış dengeli, yapıcı bir dış politika izleyeceğiz. Önümüzdeki yıl bizim için bir kilometre taşı olacak. Anavatanımızın bağımsızlığının 30. yıl dönümüne damgasını vuracak. 30.yılda adalet ve fırsat eşitliğini sağlamaya yönelik demokratik reformları açıklayacağız.” diyerek Nazarbayev dönemindeki reform sürecinin devam edeceğini ortaya koydu.
Tokayev’in göreve gelmesinin ardından özellikle gelir adaletsizliği ve devlet-vatandaş etkileşimine yönelik politikalar üzerinde durduğu görülüyor. Halkını duyan devlet yaklaşımı ile hemen hemen tüm kurumlarda etkin çalışmalar yapıldı. Tabi bu süreçte ülke içerisindeki bir takım sorunlarla ve salgın başta olmak üzere pek çok krizle mücadele etmek zorunda kalan Tokayev yeniden bir toparlanma döneminin işaretlerini verdi.
Kazakistan şimdi bu yeni yönetim anlayışıyla 10 Ocak’ta gerçekleşecek olan parlamento seçimlerine hazırlanıyor. Seçim öncesinde siyasi partiler yasasındaki yenilikler, muhalefete yönelik olumlu düzenlemeler ve ceza kanunundaki değişiklikler seçim sonrasında da devam edecek gibi görünüyor.