Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Tanrı Dağları tarihte kadim Türkistan coğrafyasını adeta ikiye ayıran ve bugünkü Doğu Türkistan ile onun batısı arasındaki sıradağlardır. Ve günümüzde dünyanın farklı bölgelerinde birbirleriyle rekabet eden hatta çatışan ülkelerin bile ortaklaşmakta oldukları bir mesele vardır. O da işte Tanrı Dağlarının ardındaki Çin’in yeni yüzyıl stratejisidir…Bu algıyı pekiştiren siyasetine bakıldığında, Çin’in tarihsel ve siyasal kimliğinin yanı sıra üretim, tedarik ve finans araçlarıyla ülkeler bazında bir tür asimetrik bağımlılık hali meydana getirdiği söylenebilir. Bu aslında “Güç Geçişi Yaklaşımına” (power transition theory) dayandırılabilir. Tıpkı Hungtinton’un Medeniyetler Çatışmasına benzer şekilde bir bölgede siyasal-ekonomik güç konumlanmasından memnun olmayan bir başka yükselen güç, ya bölgedeki diğer güçler gibi eşit konum istemekte ya da bunun için mevcut dengeleri tümüyle değiştirecek araçları devreye sokmaktadır. Haliyle böyle bir süreç sert güç unsurlarının kullanımına kadar gidebilmektedir.

        Önümüzdeki 5 yıllık dönemde Çin’in “Yeni İpek Yolu” veya “Kuşak-Yol Projesi” ile sunduğu bir takım avantajların yanı sıra ülkeleri bir tür güç geçişine/konumlanmasına taşıyacağını söylemek zor olmayacaktır. Örneğin Harvard Business Review verilerine göre Çin devleti dünyadaki 150 ülkede 1.5 trilyon dolarlık kredi/borç sağlamış durumdadır.

        REKLAM

        Bakın Orta Asya ülkelerindeki sosyal, ekonomik ve politik atmosferi ölçen Orta Asya Barometresinin (OAB) 2020 analizinde buradaki ülkelerin Çin hakkındaki değerlendirmeleri ölçülmüş. OAB Orta Asya Bölgesinde nispeten bağımsız anketler yapan bir araştırma kuruluşu. Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’dan 1500’er kişi ile yapılan anket çalışmasında gerçekten çok önemli bulduğum tespitler ortaya konulmuş.

        Çin’in bu ülkelere ciddi yatırımları var. Dış ticarette Çin ya ilk sırada ya da ikinci. İthalatta bağımlılık daha da artıyor. Bununla birlikte Çin çoğunlukla kalkınma başlığı altında söz konusu ülkelere krediler veriyor. Bölge insanıyla bire bir konuştuğumda da gözlemlemiştim ki; en çok endişe duyulan konular, Çin’in toprak ve gayrimenkul satın alması, yerelde evlilikler yaparak hayatın içine entegre olmasıydı…OAB’ın araştırmasında vatandaşların bu endişelerle de cevap verdiği söylenebilir.

        Buna göre Çin’in enerji ve altyapı yatırımlarını güçlü bir şekilde desteklediğini ifade edenlerin oranı Kazakistan’da %7, Kırgızistan’da %9, Özbekistan’da ise bu oran %48 düzeyinde. Ancak Çin-Özbekistan ilişkilerinin diğerlerine göre farklı bağlamları var. Diğer iki ülkeye göre Çin yatırımları ve ekonomisine açıklık 2016’da sonra yeni cumhurbaşkanı döneminde hızlanmış. Bir de Özbekistan’ın Çin’e doğrudan coğrafi sınırı yok. Buna rağmen Çin’e olan güven 2019’da %65’ten %48’e gerilemiş. Şiddetle karşıyım diyenler de %2’den, 2020’de %10’a yükselmiş. Daha bir yıllık değişimde bile şüpheler artmış gözüküyor. Özellikle Çinli şirketlerin ister bir borç karşılığı isterse doğrudan toprak satın almaları başlı başına bir endişe kaynağı. Araştırmada bu da sorulmuş ve Kazakların %75’i, Kırgızların %72’si, Özbeklerin de %53’ü (geçen yıl %30’du) bundan endişe duyuyor.

        Çin’in kalkınma projeleri sebebiyle ülkelerinin borçlanmasından endişe duyanların oranı ise Kazakistan’da %39, Kırgızistan’da %51, Özbekistan’da %25…Özbekistan’da yine 1 yıllık dönemdeki olumsuz algı değişimi %7’den %25’e yükselmiş…

        Bu oranların önümüzdeki yıllarda da yükselmesi muhtemeldir. Çünkü Çin’in bölgeye yönelik yatırım ve toprak satın alma çabaları devam ederken bir yandan da borçlanma (özellikle Kırgızistan) artacaktır. Türkiye ve Türk Dünyası açısından önemli olan ise Çin’in meydana getireceği avantajları öne çıkaran ilişkileri artırmak, buna karşın bağımlılığı azaltacak bir enerji/ulaşım hattı birlikteliği oluşturmaktır.

        Organları iflas eden insanlara kulak verelim...

        Organları iflas eden insanlara kulak verelim...
        0:00 / 0:00

        Geçtiğimiz gün e-postalarımı okurken sağlıkla ilgili bir mesaj dikkatimi çekti. Konu organ nakliydi. Daha önce de bu konuda sıkıntı yaşamış, zarar görmüş tanıdıklarım olduğu için detaylıca inceledim. Ülkemizde özellikle böbrekleri iflas durumuna gelmiş zor durumda olan çok sayıda insan var. Muhakkak ki bunun ne demek olduğunu başına gelmeyen bilmez. Ölüm tehlikesiyle panikleyen insanların bu insanların ne tür problemlerle karşılaştığı çok bilinmiyor.

        Bunlardan biri de ABD’de ikamet eden ve yanında 110 personel istihdam eden bir iş adamı…2004 yılında böbrek rahatsızlığı çekmeye başlıyor. ABD’de ileri tıp merkezlerinde tedavi görse de yıllar içerisinde böbrek fonksiyonlarının iflas ettiği ve ölümcül sınıra geldiği tespit ediliyor. Sonra bundan kurtulabileceği yegane güvenilir yerin ülkesi Türkiye olacağına karar veriyor. Türkiye’de Sağlık Turizmi ismiyle hayatını kurtaracağına inandığı biriyle internetten tanışıp organ nakli konusunda anlaşıyor. Ve bu aracıların yaptığı işlemler tamamlanınca, parayı ödüyor sonrasında da İzmir’de böbrek nakli gerçekleştiriliyor.

        Ancak; bir süre sonra bu organizasyon firmasının gönüllü böbrek bağışlayan şahsın parasını ödemediği anlaşılıyor. Anlayacağınız dolandırıcı bir firmanın eline düşmüş. Konu mahkemeye intikal edince 5 yıl hapis cezasına çarptırılmış. Hukuki süreçte mahkeme Adli Tıp Kurumundan görüş istediğinde “…Organ nakli yapılamadığı koşullarda diyaliz ile hayatını sürdürebileceği mütalaa olunur.” deniliyor. Anlayacağınız ilgili yasada (91.madde) ölümün eşiğine gelmiş bu insanları çaresizce aracılara iten bir boşluk var. Şöyle ki; özellikle böbrek naklinde "4.dereceye kadar akraba olmak" kuralı var. Böyle olmayan ama uygun olan vericilerin etik kuruldan onaylandığında organ nakli gerçekleşebiliyor. İşte o aşamada bazı firmalar araya giriyor. İşlerini iyi yapanlar da var kanuna aykırı veya hatalı yapanlar da...Alıcı zaten çok hasta olduğu için zaman baskısı ile akrabaları dışındaki vericileri araştırmak yerine bu firmaların belirlediği kişileri tercih edebiliyor. Ve o aşamada mahkemeleri de zorlayan mağduriyetler ortaya çıkıyor. Biraz inceleyince böyle durumda olanların azımsanamayacak sayıda olduğunu öğrendim. Kanun koyucunun bu önemli sorun karşısında söz konusu yasa maddesini güncellemesi gerektiği anlaşılıyor. Zira kanunlar insanların, toplumların ihtiyaçları doğrultusunda şekillenir. Rızaya dayalı naklin bu maddede tekrar ele alınması ve tadil edilmesi çok önemli. Yeni gelecek Yargı Reformu Paketinde bu değişiklik de yer almalı.

        Diğer Yazılar