Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Dün Rusya’da gerçekleşen protestolar hapisteki bir muhalefet liderine verilen destek gibi görülse de aynı zamanda ekonomik ve toplumsal temelleri olan bir fotoğrafı da gözler önüne seriyordu. Artan gelir adaletsizliği ve ekonomik sorunlar ortada. Üstelik gösterilerin batı ile iyi ilişkileri olduğu iddia edilen bir lider ekseninde gerçekleştiği düşünülürse mesele daha da karmaşıklaşıyor.

        Göstericiler arasında gençlerin ağırlığı ve neredeyse ülkenin tamamında gerçekleşmiş olması önümüzdeki süreçte Rusya’nın iç ve dış politikasında etkileri olabileceğinin bir işareti…Bir de sosyal medya boyutu var elbette! Kırgızistan örneğinde bahsetmiştim; eğer burada güçlü bir ağınız varsa gençlere ulaşmak daha kolay artık...

        Bu hususu detaylandırmadan önce dünkü olayların odağındaki isim Alexei Navalni’e bir göz atalım. 44 yaşındaki avukat Navalni, yaklaşık 10 yıldır Putin’in karşısında. 2012-2014 arasında da hapisteydi. Son olaylar aslında Navalni’nin 20 Ağustos'ta uçakta zehirlenmesi ve tedavi için Berlin'deki Charite Hastanesine nakledilmesiyle başladı. Alman Hükümet Sözcüsü Steffen Seibert, Navalni’nin sinir hastalıklarıyla mücadelede kullanılan bir kimyasal ile kesin olarak zehirlendiğini açıklamıştı. Hatta tedavi için Berlin'e götürülmesi sırasında kendisine bir doz daha verildiği bile iddia edilmişti.

        Rusya Devlet Başkanı Putin ise 2020 biterken gerçekleştirdiği basınla buluşmasında Navalni'nin ABD istihbaratıyla birlikte çalıştığı gerekçesiyle Rus ajanlarının onu izlemesi gerektiğini söylemiş “Ancak bu onu zehirlememiz gerektiği anlamına gelmiyor.” diye de eklemişti.

        REKLAM

        Bununla birlikte olayların fitili ateşleyen unsur Navalni’nin hapse gireceğini bile bile ülkesine dönme kararı almasıydı. Bu karar hem taraftarlarının motivasyonunu artırmış hem de Kremlin’i alışık olmadığı bir yöntemle karşı karşıya bırakmıştı. Yine Salı günü Navalni ekibi tarafından geçen Putin’in Karadeniz kıyısında değeri 1.4 milyar dolara varan bir saray yaptırdığını iddia eden bazı dokümanlar paylaşılmıştı.

        Bir başka önemli husus batının, özellikle ABD ve bazı AB ülkelerinin Navalni’yi destekliyor olması.

        Öyle anlaşılıyor ki Putin hala ülkesinde güçlü olsa da Navalni konusu gündeme gelmeyi sürdürecek.

        Bu süreç Rusya’ya özgü Egemen Demokrasi’nin kendisini tahkim ettiği ve dış operasyonların etkisini artırdığı bir dönemi beraberinde getirebilir. Zira daha önce de buna benzer olayların ardından içerde baskıyı artıran düzenlemeler, dışarda ise operasyon ağını genişleten bir Rusya gözlenmişti. Örneğin 2012’deki protestoların sonrasında adım adım sivil toplumun alanını daraltan hukuki değişiklikler yapıldı.

        Peki nedir bu egemen demokrasi? Buna da bakmakta fayda var…

        Putin’in devlet başkanlığı göreve gelmesinden hemen sonra Brookings Enstitüsü’nün hazırladığı bir raporda Rusya’daki demokrasinin durumuyla ilgili şu tespitler yapılmıştı.

        - Güç ağırlığı yürütme organında yoğunlaşmış ve iktidarın kişiselliği ile gayri resmi ilişkiler bir o kadar etkilidir.

        - Yasama ve yargı organları bu güç dağılımında kırılgandır.

        - Sivil özgürlük alanlarının koruması zayıf ve bağımsız gazetecilere yönelik baskılar söz konusudur.

        - Yaygın bir yolsuzluk sarmalı hukukun üstünlüğü tezini aşındırmakta.

        Aynı değerlendirmede “Putin'in belirlediği yolda daha kararlı bir otoriterlik tehdidi var. Çünkü güçlü bir devletin demokrasiden daha önemli olduğu tezi siyasette hakim oluyor.” yazıyordu. Doğrusu zaman içerisinde Rusya’da demokratik kurumların güçlendirilmesi yönündeki eğilim yukarıdaki temel başlıkların ortadan kaldırılması için yeterli olmadı.

        Öte yandan bugünkü Rusya Federasyonu, Çarlık döneminin ve SSCB’nin mirasçısı olarak kendi hakimiyet alanı olarak gördüğü bölgeler ve ülkelere uygun politikalar geliştirmeyi sürdürmektedir. Gürcistan’da, Ukrayna’da, Kırgızistan’daki devrimleri buna örnek göstermek mümkündür. Böylelikle Bağımsız Devletler Topluluğu ülkelerinin bu alan içerisinde kalması hedefi Rusya’ya özgü “Egemen Demokrasi” kavramını öne çıkarmıştır. Devleti merkezine alan, egemenliğe ve gelenekselliğe vurgu yapan bu kavram zamanla ülkenin siyasi kurumlarına, yönetim biçimine getirilen eleştirileri söz konusu egemenliğe karşı adımlar olarak algılanmaktadır.

        Diğer Yazılar