Ermenistan'da başlayan yaman çelişki...
Bugünlerde Ermenistan kamuoyunda en çok irdelenen meselelerden biri de Türkiye ile sınır kapısının yeniden açılıp açılamayacağı… Özellikle Ermenistan Dışişleri Bakanı Ara Aivazian’ın parlamentoda kendisine yöneltilen bir soruya "Türkiye'nin Ermenistan ile sınırını kapalı tutmak için artık bir nedeni yok.” şeklinde cevap vermesi zaten belli ölçülerde süregelen tartışmayı alevlendirdi. Bakanlık Sözcüsü Anna Naghdalyan da “Sınırı kapatan Ermenistan değil, bu nedenle Türkiye-Ermenistan sınırının açılması sorunu öncelikle Türkiye'ye yöneltilmelidir.” diyerek yükselen tepkilere karşı ön almış oldu.
Tepkilerin odağındaki yaklaşım ise bu kez sınır kapısının açılması ihtimalinde Türkiye’nin elde ettiği siyasal, ekonomik ve en önemlisi psikolojik üstünlük… Kaygılar burada yoğunlaşırken bir yandan da seçim döneminde sözde Ermeni soykırımını tanıyacağını söyleyen Biden döneminden beklentiler sürüyor. Ermeni akademisyen Arman Grigoryan katıldığı bir yayında “Türkiye, sınır kapısının açılmasına “hayır” dememize uzun süre izin vermeyecektir.” diyerek bu konudaki nihai hamlenin tamamen Türkiye’nin inisiyatifinde kaldığına vurgu yapıyor. Hatta kimi analistler Ermenistan bu konuda istekli olursa sözde soykırım iddialarında geri adım atmaları gerekeceğini ileri sürüyorlar.
Hatırlanacak olursa 1993 yılında Karabağ’ın işgal sürecinde Türkiye tarafından tek taraflı olarak kapatılan sınır kapısı en son 2009 yılındaki yumuşama çabalarının ağırlık kazandığı dönemde gündeme gelmişti. İşgal altındaki bazı rayonlardan (rayon/il) çekilmeleri durumunda ilişkilerde normalleşme adımı atılabileceği konuşulmuştu.
Ancak artık bambaşka bir tablo var ortada…
44 gün süren savaşın ardından rayonların tümünün işgalden kurtarılması Türkiye’nin Ermenistan’la ilişkilerini olası bir normalleştirme kararında daha kapsamlı ve çok yönlü hedefleri ön plana çıkarmış gözüküyor.
Bunun belirgin işaretlerini 10 Aralık tarihinde Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Aliyev’in ortak basın toplantısında almıştık. Toplantıda Türkiye, Rusya, Azerbaycan, İran, Gürcistan ve Ermenistan’dan oluşan 6’lı bir platform kurulması önerisinden söz edilerek bölgedeki entegrasyonun önemi vurgulanmıştı.
Şöyle demişti Cumhurbaşkanı Erdoğan: “Şimdi bu bölgesel barışın bölgedeki ülkelere getireceği yükler vardı. Bu yüklerin altyapı, üstyapı, siyasi bunun yanında diplomatik birçok yüklediği görevler vardı. Bugün de kardeşime söyledim, 'eğer bu konuda olumlu adım atıldığı takdirde biz de kapalı olan kapılarımızı açarız'. Yeter ki adımla atılsın, bizim de kapılarımızı Ermenistan'a kapatalım diye bir derdimiz yok. Biz barışın güvercini olmak istiyoruz, kaldı ki Ermenistan halkına bir kinimiz yok, sıkıntı Ermenistan yönetimidir. Benim ülkemde Ermeniler var. Vatandaşlar hakkı elde eden var, etmeyeni var. Onları da biz kabul ediyoruz.”
Öyle anlaşılıyor ki geçmişte işgal altında tuttukları toprakları bir koz olarak kullanan Ermenistan yönetimi, 10 Kasım’daki anlaşmanın ardından bu imkanı kaybedince Dağlık Karabağ’ın tanınması hayalini ne pahasına olursa olsun saklı tutmak istiyor.
İşte ateşkesi sağlayan ulaşım koridorlarının -başta Nahçıvan olmak üzere hayata geçirilmesinde esas sorunlardan biri Ermenistan’ın yaşadığı bu derin çelişki olacaktır.
Erivan merkezli düşünce kuruluşunun direktörü Richard Giragossian, Rusya’nın bile kendi topraklarına uzanacak bir demiryolunun tesis edilmesi düşüncesiyle Ermenistan’a normalleştirme baskısında bulunabileceğini ortaya koyuyor. Giragossian’a göre Rusya, hem Avrasya Ekonomik Birliğini genişletmek hem de Gürcistan’a karşı bu adımı atabilir.
Açıkçası, Ermenistan’ın bu yaklaşımla ne sınır kapısının açılmasına ne de bölgesel entegrasyon hedefine gerekli katkıyı sağlaması mümkün olacaktır…