Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Andımız konusundaki tartışmalar Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun bozma kararıyla yeni bir boyut kazandı.

        Bugün elbette vatandaşımızın ciddi sıkıntıları var. İnsanlar ekonomik sorunlarla, Pandemi koşullarıyla savaşıyor. Ama andımız konusu içeriği ve şekli itibariyle milletin müdahil olduğu bir tartışma alanıdır. Öyle ki Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 2016/3395E, 2018/2460K sayılı kararında bu konuya hukuken taraf olmak için Türk Vatandaşı olmak yeterli sayılmıştır.

        Üstelik nesiller bu metinle büyümüş ve Türk Milleti için bir başucu kaynağı teşkil etmiştir.

        Süreci hatırlayacak olursak Millî Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliği'nin "Öğrenci Andı" başlıklı 12. maddesini, 08 Ekim 2013 tarihinde yürürlükten kaldırmıştı. Türk Eğitim-Sen düzenlemenin iptali istemiyle dava açmış ve Danıştay 8. Dairesi, söz konusu işlemi iptal etmişti. Ancak Milli Eğitim Bakanlığı’nın kararı uygulamayıp, temyiz etmesi sonucu geçtiğimiz ay 8. Daire'nin kararı bozduğu açıklanmıştı.

        Henüz gerekçeli kararı bilmiyoruz ancak 1933 yılından bu yana hayatımızda varolan bu uygulamanın hukuki olduğu kadar siyasal ve toplumsal yönü bulunduğunu hatırlatmak gerekiyor.

        Öncelikle Bakanlığın kaldırma kararını aldığı yıl 2013’tür. Sözde çözüm sürecinin etkisini gösterdiği bir iklimde gerçekleşmiştir. İkincisi bu idari işlemin gerekçelerinin hangi yol ve yöntemlerle oluşturulduğu sahih değildir. Hatta Bakanlığın mahkemeye sunduğu gerekçelerdeki sorunlu ifadelerden dolayı bazı kişilerin görevlerine son vermesi ve ek dilekçe sunması arka plandaki teknik eksikliklerin bir işaretidir.

        Bakanlığın uygulamayı kaldırma gerekçesindeki iki temel başlık sorunludur. Birincisi eğer metinde günümüz eğitim sistemi açısından uyarlanması/eklenmesi gereken ifadeler varsa daha önce de birkaç kez yapıldığı gibi bunun güncellenmesi mümkündür. İkincisi çocukların bina önünde topluca bu metni okumaları bilimsel olarak katkı sağlayıcı değilse bunun da yeni bir yöntemle sürdürülmesi mümkün olabilirdi. Örneğin ben 2018'de Habertürk'te katıldığım bir yayında çocukların kendi sınıflarında ve hatta farklı periyotlarla bunu okumaya devam edebileceğini önermiştim.

        Ama mesele işlemi iyileştirmek değil ortadan kaldırmak olunca bunların bir hükmü olmadı.

        Danıştay 8. Dairesince verilen temyize konu karardaki “Dava konusu düzenleme ile; öğrenci andının kaldırılmasını gerekli kılacak idarece yaptırılmış eğitim biliminin gerekleri ve pedagojik formasyon ilkeleri bakımından değerlendirmeler içeren dava dosyasına sunulmuş araştırma, inceleme ve tespit bulunmadığı…anlaşılmaktadır” ifadesi ise oldukça kritiktir.

        O halde bakanlık bu kararı alırken nasıl bir süreç oluşturmuştur. Böyle bir konuda alınacak kararda katılımcılık esasının olgunlaştırılması ve toplumsal bir konsensusa dayanması olması gerekendir. Peki bu kararda vatandaşların, velilerin, öğretmenlerin vb bu konudaki düşünce ve eğilimleri araştırılmış mıdır? Hangi yöntem kullanılmıştır? Eğer anne-babalara böyle bir konu sorulmayacaksa hangisi sorulacaktır?

        Ve diyorum ki; terörle mücadelenin içerde ve dışarda farklı bir anlam kazandığı 2021 yılı “Türkçe yılı’, “İstiklal Marşı Yılı” olarak tarihe geçerken andımız kararının gerek alınışı gerekse içeriği itibariyle Türk milletinin vicdanında kabul görmesi mümkün olmayacaktır. Unutulmayacaktır!

        Diğer Yazılar