Savaş tamtamları çalsa da...
Geçtiğimiz ay sonunda Rusya Savunma Bakanlığı’nın üst düzey yetkilisi olan Andrey İlnitskiy, ilginç bir açıklama yapmıştı. "Batılı ülkeler, Moskova’nın nükleer silahları ve modern ordusuyla büyük zararlar vereceğini bildiği için Rusya'yla doğrudan silahlı çatışmalara girmekten kaçınıyor ve önümüzdeki on yıl boyunca bu tür bir çatışma olası görülmüyor.” demişti. Değerlendirmeyi bir adım ileri götürüp yeni savaş modelinin Rusya’yı zihinsel olarak her anlamda kuşatacak bir kültürel/mental savaş olacağını ifade etmişti.
Karadeniz’de son yaşananlar karşılıklı silahların kuşandığı bir hal olsa da tarafların çatışma riskini belirli bir dengede tutmaları için hala sebepler var. En önemlisi söz konusu ülkelerin geniş coğrafyalarda iyi ya da kötü biçimde birbirini tetikleyecek koşul bağımlılıkları olduğu unutulmamalı. Suriye’den Doğu Akdeniz’e, Kafkasya’dan Hazar’a kadar bu etkileşimi görmek mümkün.
Ukrayna’nın NATO’ya üye olması, Rus tarafının iddia ettiği gibi Donbass bölgesine yönelik olası bir saldırı ya da Sivastopol açıklarında bir ani gelişme yaşanmadığı takdirde savaştan kaçınmak mümkün olabilecektir.
Rusya Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri Nikolai Patrushev de ülkenin etkili gazetelerinden biri olan Kommersant’ta yayınlanan röportajda “ABD, insanlığın kaderini belirlemek için dünyaya kurallar dikte etme hakkına sahip olduğunu düşünüyor. İki ülke arasındaki ilişkilerin Soğuk Savaş'tan bu yana en düşük seviyede olduğunu ancak tarihte iki ülkenin önemli anlarda farklılıklara rağmen işbirliği kurma becerisini gösterdiklerini” de ekliyor.
Bununla birlikte Rusya’daki iç siyaset dengeleri ve seçimler açısından düşünüldüğünde Putin’in elde edebileceği marjinal fayda da belirli bir noktada kısıtlanacaktır.
Kamuoyunun bir bölümündeki sert değerlendirmeler dikkat çekse de ABD ile ilişkilerin daha da kötüleşmesi konusunda halkın aynı düzeyde olmadığını ortaya koyan çalışmalar var. Levada araştırma şirketinin 25-31 Mart 2021 tarihlerinde yaptığı araştırma göre Rusların %40’ının ABD’ye karşı genel tavrı “kötü”, %42’si “iyi” şeklinde tutum göstermiş. Ancak genç nüfusta bu oranın daha iyimser olduğu görülüyor. 18-24 yaş grubundakilerin %65’i, 25-39 yaş grubunda ise %51’i “iyi” cevabını vermiş. Ayrıca eğitim ve gelir seviyesi arttıkça olumlu cevap verenlerin arttığı görülüyor. Araştırmada Biden’ın Putin hakkındaki “katil” sözü de sorulmuş. Rusya'nın üçte biri (%33) bu konuda öfke duyarken, % 34'ü yorumsuz, %23'ü "şaşkınlıkla", %5'i ise "anlayışla” ifadesini paylaşıyor. TV izleyicileri ve radyo dinleyicileri daha çok sosyal medya kullanıcılarına göre ABD konusunda olumsuz kanaate sahip.
Belirtmek gerekir ki bu noktada Türkiye’nin duruşu ve açıklamaları da son derece önemli olacaktır. Bugün Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenski’nin gelişiyle birlikte basına yansıyacak açıklamalar da iyi irdelenmeli.