Bugün aslında iki bayramı birden kutluyoruz!
Her ne kadar buruk ve öncekilerden farklı olsa da bugün dini bayramlarımızdan biri olan mübarek Ramazan Bayramını idrak ediyoruz. Hiç şüphesiz Mescid-i Aksa’da ve sonrasında yaşananlar İslam Dünyası’nı hüzünlü bir bayramla baş başa bırakıyor. Dünya böyle bir acımasızlığa kulak tıkıyor. Ve gerek salgın süreci, gerekse kapanma tedbirleri kapsamında ziyaretler, geleneksel buluşmalar, yemekler vb hiçbirisi bu yıl da yok. Telefon ve video seçeneği sevdiklerimize ulaşmak için elimizdeki en güçlü yöntem.
Bugün aynı zamanda “Türk Dil Bayramı”…
Aynı güne tesadüf etmeleri sebebiyle de bir başka anlamlı. Dinimiz ve dilimiz...Kültürümüzün iki birleştirici gücü, iki taşıyıcı kolonu.
Ramazan bayramı sadece bir tatil değil elbette! Sevginin, kaynaşmanın ve dayanışmanın perçinlendiği ve bir geleneğin de ayakta tutulduğu gün.
Yıkılan gönülleri tamir etmek, küskünlükleri ortadan kaldırmak, fakire, yetime, ihtiyaç duyana yardım elini uzatabilmenin vesilesidir bayram…
Çok umutlu olamasam da umarım toplumdaki kutuplaşmanın giderilmesine olumlu katkı sağlar.
Ve vicdan...Ve adalet! Bunlar olmadan söz konusu değerler nasıl anlam kazanabilir?
Bayramımız kutlu olsun!
Diğer Bayram...
Karamanoğlu Mehmet Bey’in 744 yıl önce, 13 Mayıs 1277 tarihinde “Bugünden sonra hiç kimse sarayda, divanda, meclislerde ve seyranda Türk dilinden başka dil kullanmaya.” şeklinde fermanı, Türkçenin devlet dili olması ve yeni nesillere aktarılmasında önemli bir kavşak noktasıdır. Kimi kaynaklarda Türkçe hakkındaki bu kararın Selçuklu Divani tarafından alındığına yönelik iddiaların da olduğunu (örn. Prof. Erdoğan Merçil) belirtmek lazım.
Bu adımla birlikte Türkçeyi koruma altına almak istemiş ve diğer Anadolu beyliklerindeki kıvılcımı ateşlemiştir. Burada dil birliğinin milli birlik ve beraberlikte ne kadar önemli olduğunun da altı çizilmektedir. Dilimize ne kadar sarılırsak ve korursak birlikte yaşam irademiz de o denli güçlü olur.
Yeri gelmişken “Dil Bayramı” adıyla bir başka önemli günün olduğunu da eklemek gerekiyor. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde 1932 yılında düzenlenen I. Türk Dili Kurultayı’nın açılış günü olan 26 Eylül her yıl “Dil Bayramı” olarak kutlanıyor. Her ikisi de bir zincirin halkalarıdır desek sanırım yanlış olmayacaktır . 13. Yüzyılda Türk dilini yaşatmak için nasıl bir karar alındıysa Atatürk de yaptığı dil devrimiyle Türkçeyi yücelten lider olarak tarihe geçmiştir. Türk Dil Kurumu’nu kuran ve bir yıl sonra Türk Dünyasına seslenen Atatürk şu çağrıyı yapmıştır: “…Hazır olmak, yalnız o günü susup beklemek değildir, hazırlanmak lâzımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevî köprülerini sağlam tutarak! Dil, bir köprüdür; İnanç, bir köprüdür; Tarih, bir köprüdür….Onların bize yaklaşmasını bekleyemeyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gerekli…”