Yeni anayasa tartışmalarının odak noktası "Güçlü Meclis" olmalı...
Bugüne kadar 184 değişiklik yapılmış olmasına rağmen yeni anayasa konusu siyasetin gündeminde kalmayı sürdürüyor. Hem sandalye dağılımı (en az 367 zorunluluğu) hem de ittifakların hükümet sistemine yönelik taban tabana zırt görüşleri dikkate alındığında kapsamlı bir değişiklik mümkün gözükmüyor.
Ancak ortada bariz bir gerçek var ki bu sistem mevcut haliyle pek çok problemi beraberinde getiriyor. Özellikle kuvvetler ayrılığı ilkesindeki aşınma, aşırı merkezileşme ve ara kademelerin eksikliği üzerinde durulması gereken çok ciddi meseleler…
Bugünkü sistemde gerek kanunların sayısı ve niteliği gerekse yürütme organının kontrol ve denetlenmesi bakımından meclisin ağırlığı tartışmalıdır. Bu aynı zamanda milletvekillerinin özgül ağırlığı meselesini gündeme getirmektedir ki siyasal etki kapasiteleri de son derece sınırlanmıştır. Üstelik birebir sohbetlerde iktidar partisi milletvekilleri de bu hususta dertli gözükmektedir!
Şu ana kadar yeni anayasa konusunda taslak bir metin hazırlayan ve açıklayan parti MHP oldu. 100 maddelik Anayasa önerisine ilişkin açıklamasında Sayın Bahçeli'nin şu ifadeleri dikkat çekiciydi: “TBMM’nin yetkileri; kanun yapımında, antlaşmaların onaylanmasında ve sona erdirilmesinde, bütçenin kabul edilmesinde, anayasal kurum ve kuruluşlara üye seçmede, meclis soruşturması açılmasında kuvvetlendirilmiştir.” Ayrıca YÖK'e ve yargıya dönük üye seçimiyle ilgili de TBMM'nin yetkisinin artırılması öneriliyordu.
Diğer partilerin henüz bir taslak çalışması kamuoyuna yansımadı. Ak Partinin bugünlerde açıklayacağı tahmin ediliyor.
Parlamentonun yetki meselesi her gündeme geldiğinde 1924 Anayasası hazırlanırken yoğun tartışmalara sebep olan meşhur 25. Madde aklıma gelir. Söz konusu madde cumhurbaşkanına meclisi fesih yetkisi vermektedir. Bu konu Hikmet Özdemir’in “Savaşta ve Barışta Kemal Atatürk” adlı kitabında “Meclis reisicumhura direniyor.” başlığı altında şu şekilde anlatılmaktadır. Hazırlanan taslak metin anayasa komisyonundan geçerek genel kurula geliyor ancak metindeki 25. Madde tartışmaların fitilini ateşliyor ve meclisin büyük bölümü bu maddeye direniyor. Bu talep geri çekilince 25. Maddeyi hazırlayan Kütahya Milletvekili Recep Peker bu kez maddeyi değiştirmiştir. Buna göre Meclis seçimin yenilenmesine karar verebileceği gibi vatanın yüksek menfaatleri gerektirdiği taktirde cumhurbaşkanı da meclise yazılı olarak bu teklifte bulunabilecektir. Ancak onay merci yine meclistir ve milletvekillerinin üçte ikisi tarafından reddedilmediği takdirde kabul edilmiş olacaktır. Herkes bilmektedir ki bu değişiklik teklifini de getiren Peker, Atatürk yakın takibiyle hareket etmektedir. Neticede bu yeni teklifte oylamaya konulmuş ve 194 üyeden 71’i kabul, 122 red oyu ile reddedilmiştir.
Diğer yandan bu gelişmeler olurken İsmet İnönü konuyla ilgili Atatürk’ün şöyle dediğini aktarmıştır: “…Esas mesele mecliste sağlam bir çoğunluğa sahip olmaktır. Mühim olan bu. (…) Mesela kanunlar anayasaya uygun olmak lazımdır. Anayasanın hükmü budur. Bir kanun anayasaya uygun mudur, aykırı mıdır? Buna karar verecek olan yine meclistir. Böyle olunca, herhangi bir meselede doğru neticeye varmak, meclis çoğunluğunun bulunmasına ve o çoğunluğun eğilimine bağlıdır.”
Başka konularda da yaşanan tartışmaların ardından 105 maddeli 1924 anayasası 20 Nisan’da kabul edilmiştir. Burada altı çizilmesi gereken husus Cumhuriyetin ilanının ardından önemli ve köklü değişiklikler yapmak isteyen reisicumhurun meclis karşısında yetkilerinin artırılması konusunda bizzat meclisin buna karşı durması ve Atatürk’ün de “münakaşalı meselelerin” peşini bırakmasıdır. Sonra tabi bu sorunu belirli bir süre çözebilmek için mecliste tek bir partinin bulunması çare olarak görülmüştür. Bir de meclisin 1923’te büyük ölçüde Atatürk’ün de bilgisi dahilindeki üyelerden oluştuğu düşünüldüğünde bu üyelerin yetki devrine karşı çıkmış olmaları kayda değerdir.
Varacağımız sonuç şudur ki bugün gerek yürütme organının denetimi gerekse çoğulculuğun yönetim sistemine etkili bir şekilde yansıtılabilmesi için güçlü bir meclise ihtiyaç vardır. Bunun için de dengeli bir yetki dağılımı yapılmalı ve yine meclisi oluşturan üyelerin seçimi de özgül ağırlıklarını artıracak bir usule (Siyasi Partiler Yasası) bağlanmalıdır.