Türk siyaseti nasıl bir yüzleşme yaşıyor?
Türkiye son dönemde toplumsal katmanların anbean gün yüzüne çıkardığı ciddi bir siyasi gerçekle yüzleşiyor. Hepimizin hissettiği ancak adını koymaktan imtina ettiği o gerçeği bugün sizlerle paylaşmak istiyorum.
Siyasetle ilgilenenlerin duymuş olabileceği bir yaklaşımdır Overton Penceresi…
1990’lı yıllarda ortaya çıkan bu kavram ABD’deki Mackinac Kamu Politikaları Merkezi başkan yardımcısı Joseph Overton’a ait. Overton’un 2003 yılında bir kazada hayatını kaybetmesinin ardından giderek popüler olan bu kavram Türk siyasetinin şekillenmesi için de bir çerçeve çiziyor. Türk siyasetinde köklü değişimler olacağını şimdiden açıkça söyleyelim...
Hatırlatmak gerekirse toplumdaki fikirlerin zaman içinde nasıl değiştiğini ve siyaseti nasıl etkilediğini anlamak için kurulan bir modeldir. Halkın istekleri, beklentileri, kaygıları, daha önce neyi sevip şimdi neyi sevmediği, hangi politikacı türünün yaklaşımını doğru bulup bulmadığı gibi geniş bir pencere açar. Bu pencere içerisinde kalan fikirler aynı zamanda halk desteğinin neler üzerinde şekilleneceğini de ortaya koyar.
Vatandaşlar ya da seçmenlerde bu pencereyi gözetmek zorundadır. Zira bir fikrimiz pencerenin dışında ise bunu politikacılara benimsetmekte biz de zorlanabiliriz.
Bazen politikacılar, pencerenin dışında yatan bir politikayı cesaretle savunarak Overton Penceresini kendi lehlerinde hareket ettirebilseler de bu çok nadir olan bir durumdur. Seçime yakın zamanlarda oy yüzdelerini sürpriz bir şekilde yukarı çekmeyi başaran liderlerin bu pencereyi hareket ettirmesi ile ilişkilendirebiliriz.
O halde Türkiye’de Overton Penceresi nasıl bir kırılma yaşamaktadır?
Evet bence siyaseti yorumlayanların oy yüzdelerini ya da olası ittifak senaryolarını kurarken aşağıdaki 4 başlıkta yaşanan değişimi dikkate alarak değerlendirme yapmasında fayda vardır.
Birincisi demokrasinin varlığı ve demokratik kurumlara olan güven kaybı toplumun hemen her düzeyinde hissediliyor. Rüşvet, yolsuzluk, kayırmacılık vb. Yozlaşma türleri artık toplumun dilinde ve evinde konuşuluyor.
İkincisi teknolojinin getirdiği fırsatlar kadar tehditler de 7’den 70’e her bireyin gelecek kaygılarını derinleştiriyor. Bu durum artan kitlesel ve teknoloji yoğun üretimle daha fazla işsizlik ve yoksullaşma anlamına geliyor.
Üçüncüsü toplumun ve özellikle gençlerin bilgi edinme kaynakları gelenekselden dijitale (bilhassa sosyal medya) kayıyor ve kontrol dışı bir alan adım adım etkisini artırıyor.
Dördüncüsü de iklim krizinin meydana getirdiği kuraklık, ürün yelpazesinin baskılanması, tedarik zincirlerinin farklılaşması ve tarım başta olmak üzere üretim sektörlerinin bu değişikliğe karşı yeterli politika geliştiremeyişi tüm vatandaşların istek ve beklentilerini güncelliyor.
İşte Türkiye’deki siyasi yelpazeyi sarsabilecek, siyasi partileri değişime sürükleyecek pencere burasıdır. Burayı iyi okuyanlar, halkın sorunlarına ve beklentilerine makul çözüm sunanlar pencereyi kendilerine yöneltmede başarı sağlayacaklardır.