Atatürk'ün emanet halısı ve düşündürdükleri!
Gerçekten zor günlerden geçiyoruz. Devletin kurumları, onu işleten kuralları ve her birini ayakta tutan kavramlar dünyası bir kaos ve dengesizlik halinde....
Yozlaşmayla giderek daha fazla yüzleşiyoruz. Siyaset kurumu ise polemik ve popülizmin önünde saygıyla eğiliyor adeta!
Günümüze ne kadar ışık tutar bilinmez ancak bugün Mustafa Kemal Atatürk'ün yaşadığı bir olayı aktarmak istiyorum. Belki de birçoğunuz biliyorsunuz.
Bu olayı rahmetli Altemur Kılıç'tan da dinlemiştim. Zira bahsi geçen olay (1922) Atatürk'ün emir subayı ve yoldaşı Muzaffer Kılıç'ın anıları arasındaydı.
Olay şöyledir:
Atatürk bir gün Ulus’ta Saman Pazarı’nda Kitapçı Ali Efendi’nin dükkânına uğrar. O dönemin zor koşulları dikkate alındığında Dükkânın kepenkinde muazzam bir halının asılı durduğunu görür.
“Böylesine kıymetli bir halının burada ne işi var, kaç para kimin bu?” diye sorar.
Kitapçı Ali Efendi: “Halıyı emanet bırakanlar özellikle rica ettiler, müsaade buyurursanız isim bende kalsın, 40 lira istemişlerdi” diye cevap verince Atatürk ısrar eder, “kimin bu?” diye tekrar sorar. Israr karşısında Ali Efendi açıklamak zorunda kalır. “Abdülhalim Çelebi Efendinindir” der.
Abdülhalim Efendi Konya milletvekilidir. Aynı zamanda Mevlana soyundandır ve İstiklal madalyasına sahiptir. En önemlisi de evindeki halıyı satacak kadar parasız kalmasına rağmen kapısı hep açıktır ve hiç kimseyi geri çevirtmemektedir.
Atatürk duygulanır, Abdülhalim Efendi'den övgüyle bahsederek; "...evde halısını satacak kadar parasız kalıyor ama, kapısını kimseye kapamıyor" ifadesini kullanır.
Yaverine “40 lira bırakın” diye emir verir. Ayrıca“Halıyı Abdülhalim Efendi’nin evine yollayınız, biz oradan aldırırız. Bu akşam evine kahve içmeye gideceğim bunu da bildiriniz” der.
Akşamüstü Abdülhalim Efendi’nin evine gider. Halı paketiyle birlikte kapının yanına konulmuştur.
Kahveler içilir. Abdülhalim Efendi “Paşam halıyı almışsınız, evime yeni geldi, müsaade buyurursanız, arabanıza koydurayım” dediğinde Atatürk elini kaldırır ve şöyle der: “Halı yine bizim olsun, sana emaneten bırakıyoruz, arada kahveye geldiğimizde onu seyrederek içeriz.”
Bu arada halı da odaya serilir. Abdülhalim Efendi ise halıya gözü gibi bakar. Söz konusu halı bir süre sonra Mevlâna Müzesine bağışlanır.
İşte bu yaşanmış olayda alınacak o kadar ders var ki! Tabii anlayana...