Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Türkiye’nin en acil ve ağır problemlerinden biri Suriyeliler ya da daha genel anlamda sığınmacı meselesi. Hem gerçekçi yanları ve dayanakları hem de toplumun tahammül sınırları aşan yönüyle siyaset kurumunun ciddi sınav alanlarından biri haline gelmiştir.

        Siyasetin meseleye yaklaşımı ve söylem alanı da giderek sertleşmektedir.

        Ankara/Altındağ’da yaşanan üzücü hadiseler ise uzun süredir ötelenen bu problemin nelere sebep olabileceğini göstermesi bakımından bir işarettir. Bilhassa sığınmacıların yoğunlaştığı yerleşim bölgelerinde tehlikenin daha da büyük olduğunu ortaya koymaktadır.

        Gelin görün ki bu gerçekle yüzleşmek ve derinleşen sorunu irdelemek yerine vatandaşların haklı eleştiri ve taleplerini “ırkçılık”, “faşistlik” yaftasıyla suçlamaya çalışanlar bu ülkeye iyilik yapmıyorlar!

        Uzağa gitmeye gerek yok hatırlarsanız geçmişte sözde çözüm sürecinde de buna benzer bir iklim görmüştük. O gün bu projeyi savunan ve yönlendirme gayretinde olanların tehlikelere dikkat çekenlere neler dediklerini açık kaynaklardan görmek mümkündür. Oysa gelinen noktada bu uyarıların büyük çoğunluğunun ne kadar haklı olduğu ortaya çıktı. Tabii ağır bedeller ödendi!

        Bu sebeple toplumda yükselen infiali, böylesi yanlış yaklaşımlarla baskılamaya çalışmak yerine sorunu çözme iradesini göstermek ülkeye yapılabilecek en somut katkılardan biri olacaktır.

        Bana göre sorunu toplum nezdinde derinleştiren 3 temel sebep olduğunu düşünüyorum. Birincisi ülkeyi yönetenlerin bu konuyla ilgili insanların makul gelecek beklentisine cevap verebilecek bir taahhütnameyi çoktan ortaya koyması gerekiyordu. Kimse kusura bakmasın! Türkiye'nin demografik geleceği ciddi risk altındadır. Suriyelilerin geri dönüşüyle ilgili ucu açık ve belirsiz ifadeler, hatta geri gönderilmelerinin mümkün olmadığı yönünde güçlenen toplumsal kanaat esasında umutsuzluğu ve çaresizliği beraberinde getiriyor. Burada belki de en önemlisi devlet otoritesinin konuyla ilgili kontrolü ve yönetilebilirliği kaybettiği yönünde bir algının yayılması olacaktır.

        İkincisi ülke ekonomisinde artan sorunlarla birlikte sığınmacılara yönelik ya da onlardan kaynaklanan olay ve uygulamaların çok daha görünür hale gelmesidir. Örneğin sığınmacılara sağlanan ya da böyle inanılan ilave haklar, kayıt dışı istihdam penceresinden süzülerek gelen “işime, aşıma zarar veriyor” düşüncesi….

        Üçüncü temel sebep de Afganistan’dan gelerek ülkeye giriş yapan kişilerin meydana getirdiği ilave tehlikedir. Maalesef hükümet bu konuda da toplumsal beklenti ve etkileşim ihtiyacını karşılayamamakta ve böylece vatandaşlarda artan olumsuzluk, yerini öfke ve tepki psikolojisine bırakmaktadır. Hatta toplumun Suriyelilere yönelik empati yapma isteği de son Afgan göçüyle ciddi zarar görmüştür.

        Diyorum ki; bu üç temel hususta önlem alınıp, yeni ve etkin bir yaklaşım geliştirilmezse bırakın çözüm bulmayı (!) meseleyi konuşmak bile zorlaşacaktır -ki zaten bu kavşağa çoktan gelmiş gözüküyoruz!

        Diğer Yazılar