Türkiye bu krizi nasıl yönetmeli?
Afganistan'da kaos giderek derinleşiyor. Devlet otoritesini ve kurumlarını hissetmenin imkansız olduğu şu günlerde ülkenin kaderi Taliban'ın atacağı adımlara bağlı...
Bu bile ülkenin ölüm ile sıtma arasında nasıl bir yerde durduğunun göstergesi.
Ne mutlu ki bir zarar görmeden Türk askerinin tahliyesi 48 saat içerisinde sağlandı. Bu doğru bir karardı ve böyle olması da gerekiyordu. Bunun sebeplerini daha önceki yazılarımda ortaya koymuştum. Türk büyükelçiliği ise sınırlı bir personelle askeri alanda yer almaya devam ediyor.
Şimdi yeni duruma göre nasıl bir pozisyon alınabilir ona bakmak gerekiyor.
Türkiye açısından en kritik husus, Afganistan'dan yönelecek bir göç dalgası olacaktır. Özellikle kış aylarıyla beraber bu dalganın tüm çevre ülkelere sıçraması endişesi yükseliyor. Vehhabi-Selefi anlayışın radikal ve keskin yansımaları Türkiye ve Türk Dünyasına büyük bir tehdit oluşturacak.
Dünya Gıda Programının Asya ve Pasifik'ten sorumlu yöneticisi Anthea Webb, Afganistan'ı bir insanlık dramının beklediğini açıkladı. Eğer önlem alınmazsa kuraklık, salgın ve istikrarsızlık ile yaklaşık 14 milyon insan en temel beslenme düzeyinin altında kalacak. Buna yetersiz beslenme tehdidiyle karşı karşıya olan 2 milyon çocuk da eklendiğinde meselenin bir yönetim oluşturulmasından da öte olduğu görülüyor.
Bu durum açıkçası yeni bir sığınmacı devrimi demek!
Özbekistan'ın bu konuda etkili bir girişimi oldu. Termez sınır kapısındaki lojistik kargo merkezini Afganistan'a olan yardımların ulaştırılması için teklifte bulundular. Burası sınır kapısına 2 km mesafede ve aynı anda 300 kamyon yükleme yapabiliyor. Ayrıca demiryolu ile de ulaştırma imkanı var. AB'nin Orta Asya temsilcisi Terki Hakala geçen hafta uraya giderek incelemelerde bulundu. BM nezdinden bir karar alınarak kış öncesinde tüm yardımların toplanması düşünülüyor.
Türkmenistan'da 18 Ağustos'da Afganistan ile kara ve demiryolu bağlantısının açık olduğunu belirtti. Görüldüğü üzere meseleden etkilenmesi muhtemel ülkeler yangını hafifletmek için kapıyı açık bırakıyorlar. Ülkeyi kendi kaderine terk etmek hepsi için yıkıcı olabilir.
Bu arada Rusya ve Çin'in yeni dönemde Afganistan'da nüfuzunu artıracağı öngörülebilir. Rusya yasaklılar arasında olmasına rağmen Taliban'la görüşmeyi sürdürdü. Çin de aynı şekilde...
Gelinen aşamada askerlerimiz geri döndüğüne göre Türkiye'nin bu durumda ne yapabileceği asıl konuşulması gerekendir.
Burada temkinli, ideolojik saiklerden uzak ve uluslararası birliktelikleri de gözeterek süreci ilerletmek gerekiyor.
Kabil Havalimanı'nın işletmesiyle ilgili ihtimal en sıcak konu gözüküyor. Bunun aslında Taliban ile iletişimi sürdürmek için bir araç olarak kullanıldığı da söylenebilir. Kabil-Penşır dengesi de çok önemli olacak.
Öte yandan Havalimanı'nın çalışır olması ülkedeki insani krizin kontrolden çıkmaması için yeterli olmayan bir gerek şart niteliğinde. Bu kapsamda kamuoyuna yansıyan bazı detaylara göre sadece işletmenin Türkiye'de olacağı, güvenliğinin ise Taliban tarafından karşılanacağı bir model üzerinde durulduğu anlaşılıyor.
Ancak mevcut tabloda bu teklif büyük riskleri barındırmakta. Şu an ortada bir yönetim yok, terör örgütlerinin olası bir yönetimle sürdüreceği etkileşim nereye evrilecek? bu da belirsiz. Taliban ve DAEŞ'in birbirlerine zıt oldukları ifade edilse de aynı zeminde durdukları gerçeği atlanmamalı! BM nezdinde El-Kaide ile birlikte terör örgütü listesinde yer alıyorlardı. Burada ABD'nin terör örgütü listesine almayışı kuşku uyandırıcıdır.
Ayrıca ülkedeki kurumların sürece destekleyici bir rol sağlaması uzun zaman alacaktır. Bu güvenlik ikliminde Kabil'e uçmayı kabul edecek çok fazla havayolu da olmayacaktır. Kısa vadede en mühim konu ülkeye yardımların ulaştırılması ve diplomatik temsilciliklerin akıbeti olacaktır.
Önce yeni bir hükümet ve bunun nasıl oluşacağı, dünyanın bu yönetime olan yaklaşımı da göz önüne alınmalıdır.
Türkiye'nin en azından bölgesel bir kabul ve işbirliği ekseninde kararlarını şekillendirmesi beklenmelidir. Örneğin yukarıda bahsettiğim Özbekistan eksenli bir lojistik yardım kuşağı, havalimanı ile eklemlenerek daha uluslararası bir meşruiyet kazanabilir.
Ve tabii ki TBMM'nin olağanüstü olarak toplantıya çağrılması uygun olacaktır.