Türk Keneşi tarihi zirvelerinden birini yapacak! İşte önerilerimiz...
Yeni dönemin en önemli ve kritik başlıklarından biri Türk Dünyasının işbirliği imkanları ve bu amaçla Türk Konseyi’nin nüfuz gücünü artırması olacaktır.
Bu yönelim zamanın ve koşulların getirdiği bir hal olduğu kadar aynı zamanda dün bahsettiğim dünyadaki çok kutupluluğun bir gereğidir.
Öncelikle Türk Konseyi’nin birdenbire oluşmadığını ve tarihi bir birikimle ortaya çıktığını hatırlamak lazım. Öyle ki SSCB’nin dağılmasıyla birlikte 1992 yılında, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkiye ve Türkmenistan arasında zirveler süreci başlamıştır. Bu süreçte 10 Türk Dili Konuşan Ülkeler Zirvesi toplantısı düzenlenmiştir.
Türkistan şehrinden bir görünüm...
Bu zirveler 2010 yılında Türk Konseyi/Türk Keneşi’nin bir örgüt haline gelmesiyle beraber "Türk Keneşi Zirveleri" olarak yeni içeriği ve görünümüyle devam etmiştir.
Konsey kelimesi Fransızca olduğu için onun yerine Keneş kelimesinin kullanılması kararı alınmıştır. Yine de örgütün Konsey olarak da bilindiği söylenebilir.
Bugün 5 daimi 1 gözlemci üyesi bulunan Türk Keneşi Türkmenistan’ın da katılımıyla Türk Devletleri İşbirliği ölçeğinde hedefe oldukça yaklaşmış olacaktır. KKTC’nin de bu ölçekte yer alması çok doğaldır.
İşte yeni dönemde Türk Devletleri İşbirliği Keneşi’nin hangi mekanizma ve kriterlerle genişlemesi gerektiği 12 Kasım’daki zirvenin en önemli gündem maddesi olmalıdır.
Buna ilişkin eğilim, üye ülkelerin bu örgüte nasıl baktıklarını ve beklentilerini de daha net ortaya koyacaktır.
Genişleme stratejisini belirleyen iki ana boyut öne çıkarılmalıdır.
Biri ilişkisel diğeri ise yapısal/teşkilatlanma boyutudur.
İlişkisel boyutta Türkiye-Türk Dünyası ilişkileri ve Türk Cumhuriyetlerinin bölgesel güvenlik kaygıları etkileyici olacaktır. Zira bu ülkeler bir yandan farklı örgütlerde yer alırken bir yandan da Türk Dünyası işbirliğini geleceğe taşımak istemektedirler.
Yapısal/teşkilatlanma boyutunda üyelik mekanizmasının içeriği, yani sadece daimi ve gözlemci üye olarak mı devam edileceğinin belirlenmesi ilk önemli husustur.
Elbette Türk Keneşi'nin özgünlüğü sebebiyle gereğinden fazla genişlememesi, sürdürülebilirliği için hayatidir.
Nitekim birliğin temel harcı “dil ortaklığı/dildeş aile” kriterinin sağlanması kuralıdır.
Geriye dönüp bakıldığında Türk dil ve lehçelerinin arasına giren en güçlü ayrıştırıcı “Sovyet Milliyetler Politikası’’ olmuş ve dil ortaklığı karmaşık bir farklılaşmaya dönüşmüştür. Üstelik bu ayrışma zamanla halkların algı farklılıklarını da derinleştirmiştir.
Bugün bu farklılıkların giderilmesi kadar önemli olan yeniden bu geçmişi tetikleyecek Devletleri/unsurları örgüt ikliminde uzak tutmaktır.
O halde 3 önerimiz 12 Kasım’daki zirvede masada olmalıdır.
(1) Örgütün adı “Türk Dili Konuşan Ülkeler...” yerine “Türk Devletleri İşbirliği Keneşi” şeklinde değiştirilmelidir.
(2) Daimi üyelik için mutlaka başvuran ülkenin resmî dilinin/dillerinden birinin Türk dil ailesinden olması gerek koşul sayılmalıdır. Örneğin Türkmenistan ve KKTC... Yani burada bir Türk Devleti olma kriteri açık ve ortadadır.
Gözlemci üye adayı ise her ne kadar resmî dil kriterini sağlayamamış olsa da tarihsel geçmişte belirgin birliktelik, Türk diliyle akrabalık ve birliğe katkı koşullarına uygun bir ülke olmalıdır. Macaristan böyledir ve onun için de gözlemci üyedir. Yine gözlemci üyenin birlikte temsil ve ortak çıkar ilkesini kabul etmesi beklenmelidir. Burada en yakın adaylardan biri kanaatimce Moğolistan'dır. Gerek daimi gerekse gözlemcilikte “Turan Koridoru” ifadesi kendisini hissettirmelidir. Yalnız bir önemli detay da bundan böyle daimi üyelik ile gözlemci üyelik arasındaki farklılıkların açıkça belirlenerek Keneşin iç mekanizmasında gözetilmesidir. Değilse üyelik talepleri son derece karmaşıklaşacaktır.
(3) Daimi üyelik ve gözlemci üyelik sistemine bir de iş ya da proje ortaklığı dahil edilmelidir. Bu kategoride Keneş üyesi ülkelerin çıkarlarına ve birlik ruhuna aykırı olmayan ülkelerle proje bazlı ortaklık rahatlıkla kurulabilecektir. Bu üçüncü katılım ağı, tüm karar alma mekanizmalarının dışında tutulacak ve bununla birlikte örgütün uluslararası meşruiyetini artırma hedefine hizmet edebilecektir.