Katip Çelebi yaşasaydı Türkiye'nin sorunları için bugün ne söylerdi?
Günümüz gerçekliğini kavramak ve sorunlara çözüm bulabilmek için tarih bir başucu kaynağıdır. Osmanlı Devletinin duraklama dönemine yürürken yaşadığı sorunları ve bunların çözümüne yönelik düşünceleri ortaya koyan Katip Çelebi’ye değineceğim bugün...
Özellikle devlet yaşamına ilişkin görüşleri büyük ölçüde İbni Haldun’a benzeyen Çelebi, önerilerini uzun süren gözlemleriyle de desteklemiştir. Reformcu ve metodoloji başarısıyla dönemini hayli aşan bir bakış açısına sahiptir.
Katip Çelebi, devletin tıpkı insan vücudu gibi belirli uzuvlardan meydana geldiğini ve bunların dengesinden söz eder. Bu aslında günümüz yönetim biliminde sistem yaklaşımının net bir ifadesidir. Nasıl ki sindirim sistemi ya da sinir sistemi varsa devletin de uyum içerisinde ilerleyebilmesi için birbiriyle ilişkili alt sistemleri vardır. Hani denge-denetim mekanizmasından bahsediliyor ya işte bu da bir alt sistemdir.
Çelebi aynı zamanda insan ömrüne benzettiği devlet sürecini gelişme, duraklama ve gerileme olarak sıralar.
İyi ve doğru bir sistemle yönetilen devletlerde kademeler arası bu geçişler uzun sürebilir.
Yani iyi bir yönetimle köklü sorunlar dahi ötelenebilir.
Katip Çelebi, bu tasarladığı devlet sisteminde ilim adamlarına ve bilge insanlara (ulema) en önemli yeri tahsis etmiştir. Damarlarda dolaşan kandır bu sınıf... Bugüne uyarlarsak ilim üzerine inşa edilmiş kararlar, toplumu objektif biçimde aydınlatan aydınlar...
Bu sınıf o kadar önemlidir ki beyin ve kalp İçin gerekli olan her şey onlarla dolaşır ve etki gücüne erişir. Kanın berraklığı ve temizliği ne kadar uygunsa vücudun dinamizmi de o kadar artar. İşte halk da bu dolaşımdan nasibini alır.
Bir başka ifadeyle ilim ve onunla uğraşanlara verilecek değer ve onların da yeterliliği devletin yönetim aklını başarıya taşıyacak yagane güçtür.
Katip Çelebi devletin duraklama dönemlerinde beliren işaretleri de verir. Giderlerin gelirlerden çok fazla olması, israf ve savurganlık, yozlaşma ki bunun artık normalleşme derecesine ulaşması, halkın abartılı vergiler altında ezilmesi, toprağını süremez, üretemez hale gelmesiyle ilişkilendirir.
Çelebi’ye göre toplumsal ahlak ve dini değerler bütününün sarsılmasında da bu ulema sınıfının çözülüşüne ciddi bir yer ayırır. Bilhassa Fatih döneminde altın devrini yaşayan felsefi ilimlerinin medreselerden kaldırılması ve akli ilimler aleyhine dengenin bozulması aydınları da ülkede görünmez hale getirir.
Mizan adlı eserinde "Osmanlı ülkesinde ilim pazarına kesat gelip bunları okutacak olanların kökü kurumaya yüz tuttu." şeklindeki sözleri dikkat çekicidir.
Bu tespitlerden hareketle bugün Türkiye'deki yönetim sorununu iki temelde irdelemek mümkündür. Çelebi'nin bahsettiği kan dolaşımının tıkanması ve devletin organları arasında akıl/ilim yerine siyasallaşması ve direncin etkili olmasıdır. Bütçe dengesindeki bozulma ve halkın ekonomik bakımdan ezilmesi bu iki sorunun giderilmesiyle hafifletilebilir.