2022'de daha zor koşullar bizi bekliyor!
"Salgın sonrasında nasıl bir dünya olacak?" sorusunun cevabı yaklaşan tehlikeleri öngörebilmek ve her ülkenin kendi ölçeğinde tedbirler geliştirebilmesi için oldukça önemli. Atlantik Konseyi’nden Mathew Burrows ve Anca Agachi’ni hazırladıkları raporda 2022 yılına ilişkin 12 risk ve fırsat sıralanırken muhtemel 10 trend başlık da aktarılıyor. Çalışma uzun olduğu için bunlardan özellikle gelişmekte olan ülkeleri ve tabii ki Türkiye’yi de yakından ilgilendiren “Deglobalizasyon” kavramına değinmek gerekiyor.
Raporda ayrıca Türkiye’nin bugün yaşadığı ekonomik probleme ilişkin dikkat çekici bir çerçeve de çiziliyor.
Öyle ki gelişmekte olan ülkeler için 2022’de durum hiç parlak görünmüyor. Küreselleşmenin yükseltici etkisi artık tersine dönmüş durumda. Salgın sürecinde bu kesimin uğradığı tahribat tam olarak bilinmese de ülkelerin büyük kısmında orta sınıf can çekişiyor.
Eğer doğru politik adımlar atılmadığı takdirde bir taraf giderek zenginleşirken diğer taraf fakirleşecek! Bu vaziyet ailelerin iç bütünlüğünü de çatırdatacak!
Şurası çok önemli ki 2022’de bazı ülkeler salgın ile ilgili zorlukların üstesinden gelerek güç kazanırken, bunun üstesinden gelemeyen zayıf ülkeler artan siyasi istikrarsızlık ve hatta topyekun başarısızlıkla yüzleşecek.
Son yıllarda daha çok kullanılan “Deglobalizasyon, yani ülkeler arası bağların gevşediği, ülkelerin içe kapanma tercihini ifade eden süreçler daha etkili olacak. Harvard Üniversitesi’nden Prof. Kenneth Rogoff bu kavramın Türkiye’ye etkisi konusunda “güçlü bir meydan okuma…” ifadesini kullanıyor. Rogoff’a göre AB ve ABD ile ilişkilerini normalleştiren bir Türkiye bu süreci daha az hasarla atlatabilir.
Büyük bütçe açıkları, buna dayalı olarak para basma, enflasyon ve deglobalizasyon bir araya geldiğinde ise çok riskli bir tablo ortaya çıkıyor. Türkiye'yi kısa vadede bu üç ayağın etkileşimi zorlayacak.
Buna ek olarak bir de gıda yoksunluğu sorununun artabileceği öngörülüyor. Afrika'nın GSYH’sı, küresel ısınma ve ilkim felaketleri ile 2030 yılına kadar yüzde 15 düşebilir. Ayrıca işsizliği ve kayıt dışı istihdamı teşvik edebilecek işyerinden ve evden birlikte çalışmayı esas alan karma çalışma modeli dünyada hakim olacak.
Raporda atıf yapılan bir analiz de kayda değerdi…Dünya Bankası’nda baş ekonomist olarak görev yapmış olan Rabah Arezki ve Jean-Pierre Landau tarafından Eylül 2021’de hazırlanan bir analizden şu değerlendirme aktarılıyor.
Dış borcu yüksek ve finansal durumu zayıf ülkeler enflasyon artışı ve para biriminin değer kaybetmesi tehlikesiyle karşı karşıya kalacak. Dışa bağımlılığı yüksek olan bu ülkelerde giderek daha pahalı hale gelen ithalatın yerine yurtiçinde üretilen ürünlerle durumu ikame etmeyi amaçlayan politikalar, bir süre sonra vasat bir büyüme ve hızla artan enflasyonu beraberinde getirecek. Böylelikle hane halklarının satın alma gücü aşınacaktır. Buna önlem olarak orta/uzun vadede yolsuzlukla mücadele, mali disiplin ve bütünsel bir tasarruf anlayışı gerekiyor. Yolsuzluk, gelişmekte olan ekonomilere yılda yaklaşık 1,3 trilyon dolara mal oluyor.
Umarım yukarıdaki kaygı verici tespit ve olasılıkları Türkiye yaşamaz. Ancak görünen o ki böyle bir tablo karşısında Türkiye’nin günlük tedbirler yerine daha kalıcı, bütünsel, katılımcı ve istikrarlı bir yol haritasını uygulamaya koyması ülkenin yarınları için hayati gözüküyor. En önemlisi de bir türlü hak ettiği değeri bulamayan adaletli yük paylaşımı, yoksulluk ve yolsuzlukla mücadele...