Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Eğer bir erken seçim kararı alınmazsa 15 ay sonra seçim sandığı seçmenin önüne konulacak. Cumhur İttifakı tarafından hazırlanan seçim kanunu değişikliği Mart ayında TBMM’de kabul edilirse bu değişikliklerin uygulanması 1 yılı gerektirdiğinden seçimin öne çekilmesi için sadece 3 aylık bir süre kalıyor. Gerçi teknik olarak 400 milletvekili ile bu kısıtı aşmak mümkün ama her halukarda yıl sonunda seçim sath-ı mâiline girmiş olacağız.

        Dolayısıyla ittifaklar ve siyasi partiler için fırsat ve risklerin çok daha keskin olacağı bir döneme adım atıyoruz. Özellikle Ekim ayından sonra enflasyon başta olmak üzere ekonomideki veriler, halkın alım gücü (hissedilen enflasyon) ve bu hususta geleceğe ilişkin beklentiler seçim sonuçlarında belirleyici olacak. Zira Türkiye’de seçmen davranışlarını inceleyen araştırmalara bakıldığında ideoloji/parti aidiyeti ve liderlik faktörleri dışından rasyonel diye de bilinen gidişata göre oy kullanan seçmenlerin tercihleri etkili oluyor.

        Bu kapsamda son dönemde yapılan araştırmalarda blok olarak birbirine yakın çıkan ittifak oylarının yanında kararsızların en kritik konuma sahip olduğu anlaşılıyor. Yeni bir gelişme yaşanmadığı takdirde ittifakların yoğunlaştığı oy alanlarının karşılıklı yer değiştirmesi düşük bir ihtimal. Değişikliğin gözleneceği adres de kararsızların yönelimi ve ittifak içi oy dağılımlarında olacaktır.

        TBMM’ye getirilen seçim kanunu değişikliği bir uyum yasası gibi yorumlansa da oyunun kurallarının kuralı değiştirenin lehine gerçekleştiği bir senaryoyu görmemize engel değil! Örneğin "Başbakan" ibaresinin kaldırıldığı madde ile seçim döneminde Bakanlara getirilen kimi yasaklardan Cumhurbaşkanı muaf tutuluyor. Oysa ki şuanda Cumhurbaşkanı Kabinesi olarak geçiyor. Kabine değil ama Cumhurbaşkanı muaf!

        Peki bu değişiklikler seçmen tercihinde sonuca dönük etkiler meydana getirebilir mi?

        Burada sadece iki değişikliği irdelemek istiyorum.

        Bunlardan birisi barajın %7’ye düşürülecek olması. Daha düşük bir oran örneğin %5’lik bir oran mevcut sistemin geneline bakıldığında daha uygun… Zira herhangi bir partinin Cumhurbaşkanı adayı gösterebilmesi için %5’lik oy sınırı var. Bir yönüyle bu oran mevcut sistem için bir yeterlilik ölçütü olarak kullanılmış. Baraj kapsamında da bu yeterliliğe uygun bir düzenleme olarak düşünülebilirdi. Kaldı ki %7 de olsa ittifak için partiler açısından baraj sıfırlanmış oluyor. Barajın bir anlamı kalmıyor. %5 ile küçük partilerin büyük partilerin gölgesinde siyaset yapma zorunluluğu bir nebze daha aşılmış olabilirdi. Bunu bir an için temsilde adalet/yönetimde istikrar dengesine dayanarak cevaplamak mümkünse de TEPAV’ın 1995-2007 arası seçim sonuçlarını baz alarak yaptığı karşılaştırmalı analize göre barajın %4’e düşürülmesi durumunda temsilde adalet göstergelerinde (meclise giren parti sayısı, temsil edilme oranı) iyileşme yaşanırken yönetimde istikrar anlamından çok büyük bir kayıp olmuyor.

        İkinci husus milletvekili dağılımının 2018’de uygulandığı gibi ittifakın toplam oylarının ittifak içindeki durumuyla belirlendiği yöntem bitiriliyor. Değişiklikle ittifak içinde de olsa her partinin tüm seçim bölgelerindeki oyları d’hondt yöntemiyle dağıtılarak çıkaracağı milletvekili sayısı belirleniyor. Bu değişikliğin en büyük etkisi dün iki parti temsilcilerinin açıklamasında vardı: “Siyasi parti tercihlerinde belirli bir ortak hedef veya hedef ötesinde seçmen iradesinin kendi partisi dışında başka partilere yansımaması gözetilmiştir."

        Artık cumhurbaşkanı adayını seçtirme hedefinin dışında ittifak kuran partiler de birbiriyle yarışacak demek oluyor. Bu noktada ittifak içi partilerin oy geçirgenliği de seçmen bilinci ve parti aidiyeti ile doğru orantılı olarak yavaşlayacaktır. Özellikle AK Parti-MHP ve CHP-İyi Parti arasındaki geçirgenlik açısından böyle düşünmek mümkün.

        Ve bu değişiklik büyük partileri daha fazla öne çıkaran, küçük partileri de pusulada ayrı parti ve amblemler yerine büyük partiler içerisinde konum almaya teşvik eden bir eğilime sahip. Çünkü partilerin seçim çevrelerinde d’hont yönteminin avantajlı kıldığı %15 hatta %20’lik oy oranına ulaşması gerekiyor.

        Area Araştırma'nın eski ve yeni yeni sisteme göre milletvekili dağılımlarını karşılaştırdığı çalışmaya göre AK Parti’nin milletvekili sayısı 295’ten 305’e, MHP 49’den 52’e ve HDP 67’den 72’e çıkarken CHP 146’dan 134’e, İyi Parti 43'ten 37’e geriliyor.

        Değişiklikler bilhassa Millet İttifakı'nı oluşturan partilerin pusuladaki görünümünü ve dağılımını etkileyebilir. Cumhurbaşkanı adayının kim olacağı sorusunun yanında şimdi bir de bu detay masaya getirilen ana başlıklardan birisi haline gelecektir.

        Diğer Yazılar