Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        SSCB sonrası bağımsızlıklarını elde eden Türk Cumhuriyetleri bunu korumak için dış politikalarında genellikle çok yönlülüğü sağlamaya yönelik bir hedefe yöneldiler. Rusya, Çin, Batı ve Türkiye/Türk Dünyası ile ilişkiler şeklinde dengelenmeye çalışılan ilişkiler 1990’ların sonuna kadar Türkiye ve batı ekseninde göreli ilerlemeler kaydetti. Rusya Federasyonu'nun gücünü toparlaması ve Rus Avrasyacılığının kurumsal olarak ete kemiğe bürünmesi Türkiye’nin istediği köklü işbirliği süreçlerini akamete uğrattı. Ve bu süreçte Türkiye’nin kimi yanlış ya da eksik adımları bu fotoğrafta etkili oldu. Enerji projelerinde kapasitenin kullanılamayışı -ki vaktiyle Türkmen gazının kaçırılması, Özbekistan ile yıllarca süren durağan ilişkiler, sahada FETÖ etkisi ve sonrası buna örnek gösterilebilir.

        Türkiye açısından Türk Konseyi’nin kurulmasının en önemli aşamalardan biri olduğu söylenebilir. Zira bu yolla Türk Dünyası işbirliği somut ve uluslararası bir kabul alanına taşındı. Sonrasında Konseyin, Türk Devletler Teşkilatı adını alabilmiş olması da hem Türkiye’nin bu coğrafyaya daha fazla önem vermesi hem de her üye ülkenin bölgesel ve küresel düzeydeki zorunluluklarıyla vücut buldu. Mevcut haliyle teşkilatın yapısı Türk Dünyasında birlikteliğin daha somut bir merhaleye taşınmasına meşruiyet kazandırdı.

        Şimdi iyi kullanıldığı takdirde Türkiye’nin önünde önemli fırsatlar doğuyor. Bu durum elbette diğer üye ülkeler için bir kaldıraç vazifesi görecektir. Bu fırsatın kaçırılması telafisi mümkün olmayan yaralar açabilir...

        Burada 4 temel husus ve gelişmeye dikkat etmek yeterlidir:

        Rusya’nın Ukrayna savaşıyla birlikte ekonomik ve siyasi durumunun yeni bir algıya sebep olmasıdır. Bu, söz konusu ülkeler için ekonomik, ticari ve siyasi anlamda faydacı bir sorgulamayı beraberinde getirebileceği gibi aynı zamanda kendi egemenlikleri bakımından da gerçekçi düşünmelerine zemin oluşturabilir. Muhakkak ki Rusya ile uzun sınırlara, tarihi ve ekonomik bağlara sahip bu ülkelerin ilişkileri devam edecektir. Ancak burada vurgulamak istediğim husus ana ilişki çeperinin veya sıklet merkezindeki yoğunluğun değişim gösterebileceğidir.

        İkincisi ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi ile doğan boşluklar, ekonomik ve güvenlik kaygıları yeni bir Batı konsepti geliştirmelerine katkı sağlayacaktır. Türkiye’nin batıyla ya da farklı konsorsiyumlarla birlikte burada insiyatif alabilme iradesi onlar tarafından da izlenmektedir. Ayrıca ABD ve Batının bu alandan çekilmesi Türkiye’yi (Türkiye’nin dış politikasındaki eğilime göre) bir tür ağ düzeneği haline getirebilir. Yeter ki, kararlı ve akılcı davranılsın!

        Üçüncüsü Çin ile ilişkilerde hemen hemen bütün Türk Cumhuriyetlerinin avantajlarının yanı sıra Çin’in bu ülkeler nezdinde bilhassa ekonomik bağımlılık aracıyla haddinden fazla hakimiyet kurabilme, demografiyi zaafa uğratabilme ihtimaliyle yeni bir dengeleyici için daha fazla alan açılabilir.

        Dördüncüsü de Türkiye'nin uzun süre yumuşak güç unsurlarıyla etkisini artırmaya çalıştığı alanda artık sert gücü de konuşulur hale geldi. SİHA'ların Karabağ zaferine katkısı, Suriye'deki gelişmeler, Ukrayna'da SİHA'ların kullanımı ilgili ülkeleri askeri boyutta Türkiye ile daha kurumsal ilişkiler kurmaya itiyor. Türkmenistan, Kırgızistan ve Kazakistan'la son aylarda bu yönde anlaşmalar yapıldı.

        İşte bu iklimde Türkiye’nin ticaret, ulaştırma, enerji başta olmak üzere eğitim, kültür sahalarında da sonuca dönük ve etkili adımlar atması son derece önemli. Ancak Türk Dünyası üyesi ülkelerin Türkiye ile ilişkilerin faydası ve uzun vadeli sürdürülebilirliği konusunda motive olmalarını sağlayacak adımlardan söz ediyorum. Böyle bir süreç yukarıdaki kırılmaları Türkiye-Türk Dünyası için fırsatlara taşıyabilir. Ve bu durum Türkiye açısından da sorunlu Karadeniz sahasındaki kayıpları dengelemek için bir fırsat sunacaktır.

        Atılacak muhtemel adımları bir yazı dizisi olarak bu köşede paylaşacağım.

        Eczacılar Birliği'nin açıklaması vatandaş açısından bir uyarı atışıdır!

        Eczacılar Birliği'nin açıklaması vatandaş açısından bir uyarı atışıdır!
        0:00 / 0:00

        İlaç fiyatlarındaki artış ve kimi ilaçları bulmakta zorlandığımız bir dönemde Türkiye Eczacılar Birliği'nin yaptığı açıklama dikkatten kaçmamalı. Aslında benzer açıklamalar daha önce de gelmişti. Enflasyondaki aşırı artış birçok meslek erbabını olduğu gibi eczacıları da doğrudan etkiliyor ve bunu çözümlemesi gereken kurumlar henüz nihai adımları atmış değil.

        "Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) geri ödeme listesindeki ilaçlar için, ilaç firmalarından belirli oranlarda kamu kurum iskontosu uygulanmasını istemektedir. Son dönemde bazı ilaç firmaları SGK’nın belirlediği kamu kurum iskontolarını uygulamaktan kısmen ya da tamamen vazgeçmektedir. Söz konusu firmaların keyfi olarak yaptıkları bu uygulamanın faturası, aradaki fiyat farkını ödemek zorunda kalan hastalara çıkmaktadır. Defalarca gündeme getirmemize rağmen sorun çözüme kavuşmamıştır ve artarak devam etmektedir. Kronik hastalıklarda kullanılan çok sayıda ilaçta dahi kamu kurum iskontosu yapmayan bazı ilaç firmaları, şimdi de hayati önem taşıyan diyaliz ilaçlarında halk sağlığını tehdit eden bu tutumlarını sürdüreceklerini beyan etmişlerdir. Sorunun devam etmesi halinde, kronik böbrek yetmezliği bulunan hastaların cebinden bu ilaçlar için aylık 1000 TL’yi bulacak fiyat farkları çıkacaktır. Bu durum hastalarımız için çok ağır bir yük demektir." şeklinde yeni bir uyarıyla ilaca erişimde sıkıntının artacağını söylüyor Eczacılar Birliği...

        Hem kur artışlarındaki güncellemenin yetersizliği hem de enflasyondaki artışla yeni ilaçların raflara girmesi güçleşirken bir yandan da vatandaşın cebinden daha fazla para çıkmaya başladı. Bunu hissetmeyen kimse kaldı mı bilmiyorum... Gerçekteki avro kuruyla ilaçta kullanılan kur arasında uçurum olduğunu belirtiyor eczacılar...

        İlaç firmaları ise SGK'ya yaptıkları iskontolarda %10'luk ilave bir vazgeçme kararı bekliyor. Tabii bunun yükü de Hazineye olacaktır. Sorunu çözmesi gereken taraflar SGK ile ilaç firmaları olmasına rağmen, yaşanan sorun eczacılar ile hastaları karşı karşıya getiriyor. Çünkü beklediğinden daha fazla fark ödemek zorunda kalıyor.

        İşte tüm bu dengesizlik ve belirsizlik halinde olumsuz etkilenen vatandaş açısından bu vaziyeti masaya yatırmak gerekiyor. Ya istediği ilacı vaktinde bulamıyor ya da ödediği fark kesesinin üzerinde bir seviyeye çıkıyor.

        Buna çözüm üretilmezse bir süre sonra durumu idare etme hali çok daha zorlaşacaktır.

        Diğer Yazılar