3 Mayıs'ta Türkçülüğün esasları üzerine…
3 Mayıs, Türkiye’nin ve siyaset tarihinin önemli günlerinden biridir. Türkçülük düşüncesinin iyi anlaşılması ve bugünün gerekleriyle yoğrulması ise oldukça kıymetlidir. Bugün bu olaylara ve Türkçülüğün günümüze yansıyan esaslarına bir pencere açmaya çalışacağım.
19.yüzyılın sonundan Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşuna uzanan sürece bakıldığında Türkçülük fikriyatına katkı sağlayanlar olmuştur. Ziya Gökalp, Gaspıralı İsmail Bey, Ahmet Ağaoğlu, Ahmet Vefik Paşa, Hamdullah Suphi, Yusuf Akçura, Yahya Kemal, Hüseyinzade Ali Bey ve daha birçok fikir adamı bu düşüncenin şekillenmesinde rol oynamışlardır. Şüphesiz Mustafa Kemal Atatürk bu zemin üzerinde “temeli Tük kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü” olan bir devlet kurmak istemiştir. Atatürk’ün siyaset, ekonomi ve sosyal hayata ilişkin politikalarında Türkçülük ana damardı. Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu gibi kurumlar böyle inşa edilmiştir. Türk Dünyası adım adım bir dış politika ekseni haline geliyordu. Ancak onun ölümüyle bu çalışma ve araştırmalar adeta rafa kaldırılmıştı.
3 Mayıs 1944, sebep ve sonuçlarıyla yukarıdaki gelişmelerle de ilgilidir.
Hatırlamak gerekirse Nihal Atsız, Orhun Dergisinde Başbakan Şükrü Saraçoğlu’na yönelik sert iki yazı yazar. İkinci yazıda ismi geçen Sabahattin Ali bir süre sonra Atsız’a hakaret davası açar. Davanın görüldüğü günlerden biri olan 3 Mayıs 1944’te Nihal Atsız’a destek için ciddi sayıda bir kalabalık toplanır. Adliyeden Ulus’a doğru yürüyüş yaparak sloganlar atan kabalıkla polis arasında olaylar yaşanır. İşte her yıl 3 Mayıs’ta “Türkçüler Günü” olarak kutlanan gün, bu güne işaret eder.
Aslında bu dava esas davanın ilk adımı olmuştur. Aralarında Zeki Velidî Togan, Nihal Atsız, Alparslan Türkeş, Nejdet Sançar, Fethi Tevetoğlu, Reha Oğuz Türkan, Hüseyin Namık Orkun gibi isimlerin bulunduğu 23 kişi tutuklanmış ve ancak 3.5 ay sonra ilk duruşmaları görülmüştür! Mahkeme iddialarının büyük bölümünü 3 Mayıs’taki olaylar ve 8 Mayıs 1944 tarihli hükümet bildirisine dayandırmıştır! Dahası, o tarihlerde devletin en tepesinden yapılan açıklamalarda duruşması bile yapılmamış bu dava hakkında yönlendirici nitelikle olumsuz mesajlar verilmiştir. "Irkçılık/Turancılık söylemi de en fazla seslendirilen suçlama olmuştur. Bunda o dönemin dış politika öncelikleri de etkilidir!
1944’te yargılanan Nejdet Sancar’ın ifadesiyle “Bu dava…bir dava yaratmak davasıdır.” Ne hazindir ki Türkiye geçmişte adeta hukukun katledildiği siyasi davalardan çok çekmiş, bedeller ödemiştir.
O günün temel suçlamasının "ırkçılık/turancılık" olduğu hatırlandığında bugün Türk Devletler Teşkilatında, 7 Türk Cumhuriyeti resmen bir araya gelmesi elbette bir tarihsel rastlantı sayılamaz!
Türkçülük düşüncesinin günümüzde de benzer iddialarla karşı karşıya kaldığı göz ardı edilmemelidir. Bu sebeple dünden bugüne fikri temelleri ve meydana getirdiği birikim siyasetten azade biçimde irdelendiğinde, şu 10 maddeyi öne çıkarmak mümkündür:
-Türkçülük, Türk milletini her alanda yükseltmek, ileriye taşımaktır. Devletin güçlü ve zengin olması ise milletin ileriye taşınması için vazgeçilmezdir. Bunun için çağdaşlık, kök değerler üzerinde yenilikçilik, bilimi esas alan buluşçuluk ve farklılıkları özümseyen bir sentezcilik gayesindedir.
-Türkçülük her sahada millileşmeyi hedef alır ve her türlü yabancı tahakkümünü reddeder. Sevgi, saygı, doğru sözlülük, harama el uzatmama, dayanışma, liyakat gibi ahlaki faziletler, Türkçülüğün birey nezdindeki başucu kaynaklarıdır.
-Dil konusunu bir egemenlik meselesi olarak ele alır ve siyasal egemenliğin ön koşullarından biri kabul eder. Milletin ortak ve resmi diline yönelen tehditler öncelikli milli bir tehdittir.
-Türk tarihi, Türklerin tarih sahnesine çıkışından itibaren kenetlenmiş bir zincir, ayrılmaz bir devinim olarak görülür.
-Bu tarih çizgisinden süzülerek Türkçülüğün devlet mecrası şuurlu bir demokrasi, yasalara dayalı idare, halk hakimiyetini icra eden etkili bir meşveret ve buradan güç alan hızlı ve adaletli bir yönetim anlayışıdır.
-Türkçülük halka dayalı ve halkın hissiyatını, değerlerini içselleştiren bir fikir sistemini inşa eder. Bu yolda yoksulluğa ve her türlü sınıfsal ayrışmaya karşı mücadele halindedir.
-Irkçılıkla ilişkilendirilemez; çünkü aksine toplumu oluşturan bireylerin Türk milli kültürü çevresinde uyumlaşması, aynı heyecan, kaygı ve değerleri paylaşması ve Türk milletinin çatısı altında yaşama iradesi göstermesi Türkçülük düşüncesinin geniş ve ideal manasını teşkil eder.
-Türkçülüğün meşalesi milli kültürdür ve milletin çeşitliliği, zenginliği konusundaki tutumu “mozaikçilik” tezinden çok farklıdır. Türk milletinin çatısı altında birey özgürlüğünü ve bireyler arası adaleti esas alan bir bütüncülük anlayışına sahiptir. O da Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş ilkesi olarak sayılabilecek “milli bir bütün” olabilmeyi başarmaktır.
-Türkçülük fiziki çevreyi, toplumsal çevreyi ve eko-çevreyi temiz ve daha ileri boyutlara taşımayı amaçlar. Bu amaç doğrultusunda orman ve doğa sevgisini ülke topraklarının hazinesi olarak görür.
-Türk Dünyasının birlikteliğini her alanda işbirliği hedefiyle ilerletir. Turan bir kızıl elma, “Dilde, fikirse, iş’te birlik” şiarı da Türk Birliği çerçevesinin temel güç mekanizmasıdır. Farklı coğrafyalardaki Türk halklarının özgür ve refah içerisinde yaşayarak bulundukları sahalarda güçlenmelerini önceler. Tehlikelere karşı ortaklaşmayı, fırsatlarda gerçek bir dayanışmayı hedefler.
Belki bir başka gün bu başlıkları ve dayandığı temel kaynakları da irdeleme imkanı buluruz diyorum...