Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Eğer bir erken seçim kararı alınmazsa -ki o ihtimalin hala mevcut olduğunu düşünenlerdenim seçimlere yaklaşık 1 yıllık bir süre kaldı. Seçim takviminin açıklanacağı dönemi bunun dışında tutarsak aslında seçim sathı mahalline girmiş durumdayız.

        Parti genel başkanlarının tutumları ve seçim kurullarının kısa bir süre sonra oluşturulacağı yönündeki iddialar da bunu doğruluyor. Her geçen gün barometre yükselirken Millet İttifakı adayının belirlenmesiyle her an bir seçim kararı alınabileceğini dikkate almak gerekiyor

        Ve yaklaşan seçimlere ekonomik krizin giderek derinleştiği bir ortamda giriyoruz.

        Üretici enflasyonu % 132, tüketici enflasyonu ise %70’in üzerine yerleşmiş durumda.

        Bu seçimlerin iki boyutu önemli olacak birincisi ve en önemlisi (başka etkileyiciler de olacak) eğer bu koşullar devam ederse iktidar açısından olumsuz bir ekonomik konjonktürde gerçekleşecek olması… İkincisi de mevcut sorunların çözümünde iktidara talip olanların ne ölçüde bir değişimi sandığa yansıtabileceği...

        Yani ekonomik krizin seçim sonuçlarındaki olumsuz neticeleri artık birçoğumuzun kabul ettiği bir gerçek olmakla birlikte sorunları kimin nasıl çözeceğine yönelik seçmen (ki kararsız /rasyonel seçmen) arayışının henüz bir rekabet ve belirsizlik sürecinde olmasıdır.

        Genel eğilime bakıldığında ekonomideki iyi performansın iktidarın oyunu artırdığı kötü performansın da düşürdüğü görüşü hakimdir.

        Bu konuda zaman zaman kamuoyuna yansıyan anketler bir öncü veri olarak irdelenebilirse de aslında ekonomi-politiğin seçim sonuçlarına yansımaları konusunda bilimsel yaklaşımların da ortaya konulduğu görülüyor. Tabii bu çalışmaların ekonomi dışındaki etkileyiciler sabit kaldığı düşünülerek elde edilen verilerden oluştuğu unutulmamalı. Örneğin dış politika ya da güvenlik meselelerinin bir an için göz önünde bulundurulmadığı bir çerçeveden bahsediyoruz.

        Araştırmalara gelecek olursak Dr. Mahfi Eğilmez’in 2002-2015 dönemini kapsayan incelemesinde yerel ve genel seçimlerden oluşan 8 seçimde iktidar partisinin oy oranı ile ülkedeki büyüme hızının aynı istikamette seyrettiği ortaya konulmuş. Bir başkası Osman Aydoğuş’un İktisat ve Toplum Dergisinde yayınlanan makalesinde 1983-2018 yıllarındaki 7 yerel seçim ve 11 milletvekili seçimine uyarlanmış. Burada da büyüme hızı ile iktidarın oy oranı arasında pozitif ve yüksek bir ilişki tespit edilmiş. Yani büyüme hızı ile iktidardaki partinin oy oranı benzer nispette değişiyor. O aralıkta AK Parti ‘nin %49,8 ile en yüksek oyu aldığı 2011 seçimlerinde ortalama büyüme hızının da en yüksek olduğu (%10,4) seçim. Buna karşın %38,4 oy oranının alındığı 2009 yerel seçimleri de büyüme hızının (-%4,3) ile en düşük olduğu seçim dönemidir.

        Büyüme dışında işsizlik ve enflasyonun seçimlere olan etkisi de incelenmiş. Söz konusu çalışmalarda işsizlik oranındaki 1 puanlık artış iktidarların oy oranında %1,14’lük bir gerilemeye, enflasyondaki 1 puanlık bir artış ise oy oranında %1,17’lük gerilemeye sebep oluyor. Yani Türk seçmeni ekonomideki gidişat ve özellikle enflasyondan etkilenme konusunda çok duyarlı.

        Araştırmada çok dikkat çekici bir veri de işsizlik ve enflasyon oranındaki değişimlerin CHP’nin oy oranı üzerindeki etkisinin istatistiksel olarak anlamsız çıkması… Bir başka ifadeyle geçmişteki seçimlerde ekonomik sorunlara yönelik iktidarların oy artış ya da kaybediş oranıyla ana muhalefet partisinin kazanç ve kayıpları arasında benzer bir değişim olmamış.

        Yine 1990-2011 dönemini inceleyen bir başka çalışmada da (Armutçu ve Tan, 2021) enflasyonun yükselişinin siyasi partilerin oy oranında gerilemeye sebep olduğu ortaya konulmuş. Belirtilen sonuçları destekleyen bir başka bulgu da (Esen ve Gümüşçü, 2020) o dönemlerde ekonominin geleceğine yönelik olumlu beklentisi olanların oy verdiği adresin AK Parti olması… Şimdi nasıl bir beklenti var? Dün açıklanan Tüketici Güven Endeksindeki tarihi gerileme bu noktada bir işaret olabilir.

        Bunlar elbette ekonomi bazlı verilerin analizinden oluşan bazı sonuçlar... Sığınmacı meselesi, adalet algısı ya da dış politikadaki algının seçmen üzerindeki etkisi ayrıca ve birlikte de irdelenebilir.

        Ve görünen tablo şudur ki mevcut iktidar bugüne kader ki en zor seçimine doğru yaklaşırken muhalefet de bir o kadar kendini kanıtlayabilme sorumluluğu ile karşı karşıyadır.

        İşte kısmi araştırmalardan yola çıkarak bugünkü anketleri ve iktidar-muhalefet cephesindeki tercih sosyolojisini analiz etmek çok daha faydalı olacaktır.

        Diğer Yazılar