Sovyetler Birliği'ni geri getirmek mi istiyorlar?
Geçtiğimiz günlerde sosyal medyaya düşen bir videoda, Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu’nun askerlere yaptığı bir konuşmada sarf ettiği “Yeniden Sovyetler Birliği’ne döneceğiz.” şeklindeki sözleri yer alıyordu. Video bir anda yayıldı ve başta ABD, Ukrayna cephesinde “İşte Rusya’nın gerçek hedefi” olarak paylaşıldı.
Şoygu’ya dayandırılan bu sözler çok sorgulanmamıştı bile… Zira geçmişten bugüne bu hedeflerinin sayısız işaretleri vardı. Kimi anketlerde (savaş öncesi) halkın da yarısına yakınında bu eğilim hissediliyordu.
En yakın ve en güçlü vurgu, Putin’in Ukrayna Savaşı öncesindeki açıklamaları ve kaleme aldığı makalede bu yaklaşımın net biçimde hissedilmeseydi.
Daha Cuma günü Rusya'nın Grodno kentinde düzenlenen ikili bir forumda konuşan Putin, “Batı'dan gelen benzeri görülmemiş siyasi ve yaptırım baskısıyla Rusya ve Beyaz Rusya'yı birleşme süreci hızlanmıştır." dedi. Putin "Dost ülkelerle işbirliğini genişletmek daha kolay" ifadesini de ekledi.
Doğrusu Şoygu bu konuşmasında böyle söylememişti. Newsweek videonun geniş halini paylaşarak Tuva asıllı Şoygu’nun 1992 dönemindeki olaylardan bahsederken o dönem kendisinin de dahil olduğu geniş kitlenin düşüncesini hatırlatmak istemişti.
Şoygu "O zamanlar (SSCB’nin dağılması sonrası), özellikle benim kuşağım arasında, tüm bu yaşananların geçici olduğuna, ulusumuzun bir kez daha büyük ve güçlü olacağına, Sovyetler Birliği'nin geri döneceğine ve kimsenin ayrılmayacağına bir inanç vardı. Herkes barış ve uyum içinde yaşayacaktı." diyordu.
Yani Şoygu’nun çok yayılan o videosundaki sözleri “Bugün Sovyetleri yeniden geri getireceğiz.” değil de 1992 yılını kast ederek “O dönemde geri getireceğimize inanıyorduk.” şeklindeymiş.
Bu düzeltme bir yana, Kremlin’de böyle bir hedef ve hayalin olduğu sır değil. Farklı boyutlarıyla örülmek istenen bir yol haritası...
Birliğin dağılmasının ardından Bağımsız Devletler Topluluğu, Avrasya Ekonomik Birliği, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü gibi üst kuruluşlar SSCB’nin yaklaşık 70 yıl süren hükümranlığını geleceğe taşıyabilmek ya da en azından bu dönemin siyasal, sosyal ve ekonomik ikliminin yeni bir formunu inşa edebilmenin de bir zeminiydi.
Literatürde eski SSCB'nin parçaları olan 15 cumhuriyetin tek tip ifadesi için “post-Sovyet” kavramının sıklıkla kullanılışı da tesadüf değildir. Burada hem bir “yakın çevre” vurgusu hem de gelecekte Sovyetler benzeri bir yapının imkansız olmadığı vurgulanmaktadır.
Geçen 30 yıllık dönemde Rusya açısından gerek demografik gerek sosyo-ekonomik ve gerekse sınırlar üzerinden dondurulmuş çatışma alanlarını sürekli hale getirme çabası ve bu yolla nihai çözümün adresi olarak Moskova’nın ana merkez kılınma arzusu dikkat çekmektedir. En yakın örneği Karabağ’da yaşananlardır. Orta Asya ve Kafkaslarda hala çözümlenmemiş pek çok sınır ve demografik açmaz da bu alanda belirmektedir.
Yine ikibinli yıllarda altı çizilen “egemen demokrasi” anlayışı ile bu yönetim şeklinin olabildiğince “yakın çevre” ülkelerinde de yerleştirilmesi, sadece bölgesel ittifakları değil ülkelerin iç sistemlerine de gerektiğinde müdahale edebilmenin bir kavşak noktasıdır.
Fakat bu hedef ve yönelime rağmen Rusya Federasyonu’nu bekleyen bir takım ciddi sorunlar olduğu görülmektedir.
Birincisi federasyon bünyesindeki nüfus ve çeşitliliğinin mevcut küresel mücadele ekseninde ne kadar sürdürebileceği irdelenmeye muhtaçtır. Bir başka deyişle yeniden Sovyetler arzusu, mevcut sınırların tutulamadığı yeni bir kuşak hareketini tetikleyebilir.
İkincisi artık bağımsız birer devlet olarak kendi geleceklerini çizmek isteyen söz konusu ülkelerin önemli bir bölümü eskisi gibi bir birleşme değil, dengeli ve saygın ilişkiler kurabilmenin yolunu aramaktadır. Bunun aksini savunanların varlığı yadsınamaz olsa da kanaatimce -oluşan dünya düzeninde- ilki bir zorunluluk haline gelecektir.
Bu kapsamda Rusya ile ekonomik ve siyasi bağımlılıkları olan ülkelerin yeni denge alanları buldukça bu tutumunu pekiştiriyor olması bizzat Sovyetler Birliği gibi bir oluşumun gerçekçiliğini sorgulatmaktadır.
Üçüncüsü de Ukrayna Savaşıyla birlikte batı-doğu dengesinde açılan fırsat ve tehditler sahasında mevcut Rus politikasını aşındıran, tartışmalı hale getiren rasyonel neticeler/ihtimaller öne çıkmaktadır. Kuzey Koridoru yerine Orta ve Güney koridorun, Rus boru hatları yerine Hazar hattının kurulabilmesi, bölge ülkelerinin kendi aralarında kendi üst birliklerini güçlendirmek istemesi, bugün hiç olmadığı kadar masaya yatırılmaktadır.
Bu kısa değerlendirme çerçevesinde Ukrayna Savaşı’nın gidişatı, neticeleri ve Türk Dünyası’nın kendi arasında inşa edebileceği yeni fırsat alanlarıyla birlikte bakıldığında yeniden post-Sovyet düşüncesinin seslendirilmesinin söz konusu ülkelerde çok daha fazla tedbir alma iradesini güçlendireceği söylenebilir.