Ortak iletişim dilini artık hayata geçirmeye ne dersiniz!
Türk Dünyası’nı yazmaya başlayalı yaklaşık 25 yıl olmuş. Hayatımın önemli bir bölümü bu ideale ve daha iyi bir noktaya taşınmasına yönelik çalışmalarla geçti.
Bu süreçte inişli çıkışlı dönemler oldu. Tarihi anlara tanıklık etmek fırsatı da buldum.
Son bir yıldır bağımsızlığın ilk döneminde, doksanlı yılların fırsatlarını anımsatan kritik gelişmeler oluyor.
Bu fırsat alanları aslında tarihin ve jeopolitiğin bizlere yüklediği sorumluluklar…
Salgının bölgesel etkileri, Ukrayna savaşı, Karabağ zaferi, tedarik zincirlerindeki kırılma ve Afganistan’daki durum Türk devlet ve topluluklarını yakınlaşmaya sevk eden ortak alanları gerçekçi kılıyor.
Tabii doğru ve yerinde kullanıldığında Türk Dünyasını güçlendirecek, heba edildiğinde ise uzun yıllara sair olumsuzluklar doğuracaktır.
Bu kapsamda hızlı ve etkili adımlarla ilerletmemiz gereken en önemli husus ortak iletişim dilini cazip ve işlevsel hale getirmektir.
Bilindiği gibi Türk dil ailesi farklı lehçelerle iletişim kurabilmektedir. Bu aslında Sovyetlerin dil ve kültür politikasının meydana getirdiği bir ayrışmaydı.
Büyük ölçüde Oğuz ve Kıpçak lehçeleri, ayrıca Çağatay grubu da yaygın olarak kullanılmaktadır. Azerbaycan, Türkiye ve Türkmen iletişim dili birbirine daha yakınken Orta Asya ülkeleri birbirleriyle daha iyi anlaşmaktadır. Bu sayede mesela dizi filmler karşılıklı kabul görmekte ve dil öğrenimini pekiştirmektedir.
Türk Konseyi’nin ilk Genel Sekreteri Halil Akıncı’nın bu konudaki görüşlerini önemserim. Kendisini aradım ve fikir alışverişinde bulunduk. Şu ortak noktaya vardık.
Bugün asıl üzerinde yoğunlaşmamız gereken husus Kıpçak ve Oğuz lehçelerinin yakınlaştırılmasıdır. Bir yönüyle Kafkasların, Balkanlar'ın, Hazar'ın ötesine geçmesi demektir. Bu yakınlaşma sağlanırken Türkiye Türkçesi bir tür ağ düzeneği olarak kullanılabilir. Bunun esaslarının bilimsel bir toplantıda tartışılması ve izlenecek yolun tespit edilmesi gerekmektedir. Bütün Türk Cumhuriyetleri, Latin harflerini kabul etmekte olduklarına göre ilk akla gelen ortak bir imla kılavuzu da hazırlanmasıdır. Fakat bu süreç bir zorlama değil yerel lehçelere dokunmadan gönüllülük ilkesi çerçevesinde yürütülmelidir.
Madem öyle geçtiğimiz hafta gerçekleşen bir toplantıda Kazakistan Aksakal’ı İkram bey Türk Devletler Teşkilatı'nın (TDT) faaliyetlerine ilişkin önerisi “tam da şimdi” dedirtmektedir. Öneriye göre Türk Konseyi faaliyetlerinde, resmî toplantılarda Türk Dil ailesine mensup lehçelerle konuşulmasını ve çeviri hizmeti verilecekse de bu Lehçelerden yapılması...
Hem zamanlaması hem de ihtiyaç açısından mutlaka dikkate alınmasını gereklidir.
Uluslararası bir organizasyon olarak Türk Devletler Teşkilatı’nın resmî dilleri arasında İngilizce ve ülkelerin ulusal dilleridir. Yazışmalar genellikle İngilizce yapılmaktadır. Rusça da faaliyetlerde isteğe göre kullanılmaktadır. Bu belirli bir dönem için makul bir tercihtir.
Fakat artık ortak iletişim dili meselesi sadece akademik çalışmalarla sınırlı kalmamalı uygulamada en somut şekilde hayata geçirilmelidir. Böylelikle hem dillerin yakınlığı ve ortaklaşma alanı test edilecek hem de cazibesi artırılacaktır. Aynı zamanda ortak alfabe çalışmaları da bu süreçten olumlu etkilenecektir. Üstelik teşkilatın yeni üyelik sistemindeki dil mecburiyeti açısından Türk dil ailesini her anlamda güçlendirmek vazgeçilmezdir.
Bakalım bu öneriyi ne ölçüde uygulamaya geçirebileceğiz...
(7.Hun-Türk Kurultayı için Macaristan'ın başkenti Budapeşte'ye geldim. Bu muhteşem etkinlikten izlenimlerimi hafta sonu paylaşacağım.)