Suriye ile görüşmeler ve sığınmacıların geri dönüşü meselesi!
Bugünlerde Suriye’de rejim ile görüşme ve geçici koruma kapsamındaki Suriyelilerin geri dönüşü daha fazla gündeme geliyor ve gelecek de… Önce Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun “uzlaşma” söylemi, sonra MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin açıklaması geldi. Şöyle dedi Sayın Bahçeli: “Türkiye’nin Suriye ile görüşme düzeyini siyasi diyalog mertebesine çıkarması, bu çerçevede terör örgütlerinin yuvalandıkları her coğrafi alandan işbirliğiyle sökülüp atılması önümüzdeki siyasi gündem konularından birisi olmaya namzettir.” Daha önce (Nisan 2022) “demografik istila” ve “misafirin ve misafirliğin süresi sınırlıdır” demişti.
Gelinen noktada muhalefet partileri de geri dönüşler konusunda çalışmalar yapmakta ve bilhassa Esad ile uzlaşmayı bir süredir ortaya koymaktalar. CHP "Sorunu çıkaran sorunu çözemez, tek bir Suriyeliyi dahi ateşe atmayacağız; davullarla, zurnalarla ülkelerine geri dönecekler" derken İyi Parti "Geçici sığınmacı statüsünü kaldıracaklarını ve Suriyeli sığınmacıların, Suriye devletiyle işbirliği içinde gecikmeden ülkelerine geri gönderileceğini" ifade etmektedir. Son dönemde Zafer Partisi'nin çıkışlarının meseleyi toplum nezdinde daha fazla tartışılır hale getirdiğini de kabul etmek lazım.
Bu yaklaşımın gün yüzüne çıkmasını ve görüşmenin başlamasını uzun zamandır savunanlardanım. Sadece ben değil sahayı iyi bilen arkadaşlarım da bunun er ya da geç önümüze geleceğini söylüyordu. Ayrıca bir Türk vatandaşı olarak ülkemin geleceği için sığınmacıların geri dönüş sürecinin en kısa zamanda başlatılmasını istiyorum.
Çünkü hem terör ve güvenlik kaygısı hem de sığınmacıların yükünü artık taşıyamayacağımız gerçeği ile birlikte ne olursa olsun bu, Türkiye için bir beka sorunudur.
Öncelikle artık bu yaklaşımı seslendirenler bir şekilde yaftalanmayacağı (!) için mesele daha fazla konuşulacak ve yazılacaktır…
Şimdi bu geri dönüş meselesini, yapılan son açıklamalar etrafında değerlendirmeye çalışalım. Öncelikle geri gönderme iradesi devletin temel hedefi ve çalışma biçimi haline getirilmelidir.
Geri dönüşler konusunda aslında birbiriyle ilişkili hususlar var ve eş zamanlı adımlar birlikte atılabilirse hem toplumsal güven artacak hem de uluslararası hukuktan kaynaklanan engeller hafifletilecektir.
Birincisi elbette Türkiye içerisindeki Suriyelilerin geri dönmesidir. İkincisi de ülke içerisinde değişen demografinin eski haline getirilip getirilmeyeceği ve bu insanların hangi bölgelere yerleştirilebileceğidir. Zira savaş sürecinde gerek DEAŞ saldırıları gerekse ardından bunların boşalttığı alanlarda karmaşık nüfus hareketliliği meydana gelmiştir. Ülkenin ana nüfusunu teşkil eden Arap, Kürt ve Türkmenlerin bu yönde ve çatışan talepleri olacaktır. Örneğin savaş öncesi Türkmen nüfusun ağırlıkta olduğu Fırat Kalkanı bölgesinde Dera, Hama, Humus'tan göçler yaşandığı belirtilmektedir.
Bir diğer mesele de “gönüllü ve onurlu geri dönüş” ilkesinin uygulanması durumunda hangi sürede ne gibi adımların atılabileceğidir. Gerek yapılan bazı araştırmalar gerekse kendi gözlemlerimden yola çıkarak kendi isteği ile yani gönüllü bir şekilde geri dönmek isteyenlerin oldukça sınırlı sayıda olacağı görülmektedir.
Dolayısıyla devlet kararlı adımlar atmalı ve kararlar almalıdır.
Bununla ilişkili olarak meselenin hukuk açısından durumu var ki, hem Cenevre Sözleşmesi'nde hem de Uluslararası Koruma Kanunu’nda benzer biçim geri göndermeme maddesi “yaşam hakkı” ilkesi ile birlikte konuşlandırılmış.
O halde bu insanlar nasıl geri gönderilecektir?
İşte bu noktada Esad ile diplomasi önemli bir aşama ve kırılma noktasıdır. Şu aşamada düzeyi elbette sınırlı ve al kademede olacaktır.
- Esad rejimi en başta ülkenin ekonomik sorunlarından dolayı ülke dışındaki vatandaşlarını rejime muhalif ve sakıncalı görmekte (bence temel sebep ekonomi) geri gelmelerini istememektedir. Şu koşullar altında kendi kontrol ettiği alanlara bu dönüşlere izin vereceğini söylemek iyimserlik olur!
- Bu sebeple koşulların değişmesini sağlayacak en önemli adım Türkiye ile Suriye hükümeti arasında bir uzlaşma ikliminin sağlanmasıdır. Bunun sürdürülebilir bir zeminde yürütülmesi durumunda kayıtlardaki nüfus hareketliliğine uygun olarak rejim tarafından bir geri dönüş çağrısı yapılabilir. Örneğin genel af çıkarılabilir. Şunu da belirtmek gerekir ki son bir yılda benzer aflar ilan edilse de uygulamada yaşanan sorunlar devam etmektedir. Lübnan, Ürdün örneği...
Orta vadede başarılabilirse önenli olan Türkiye ile birlikte bir karar bütünlüğünün sağlanmasıdır. Türkiye de eş zamanlı olarak Suriye’deki olumsuz koşulların değişmekte olduğunu, askeri sürecin bitip siyasi sürece geçildiğini ilan ederek ülkedeki Suriyelilerin geri dönüşleri için kapsamlı ve etkili bir çağrıda bulunur. Kurumlar il ve ilçelerde bu çalışmaları doğrudan yürütür.
- Bu aşamaya gelindiğinde uluslararası kuruluşların da desteğini sağlamaya yönelik birtakım koşul iyileştirici adımların atılması ve sahada bunun yansımalarının görülmesi gerekecektir. Muhalefet de bu aşamayı seslendirmektedir. Barınma ve diğer ekonomik koşullarla desteklerin sağlanması süreci olumlu kılacaktır. Başta yaşama hakkı çerçevesinde, geri dönenlerin kötü muameleye maruz kalmadığı, özgürlüklerinin sırf bu sebeple kısıtlanmadığı koşullar sağlanmalıdır. Yine burada Esad rejiminin alacağı kararlar ve samimiyeti önemli olacaktır. Rusya’nın dışında Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası örgütler dahil olabilir.
Fakat buraya gelinirken bile esas mesele sahadaki güç dengelerinde tarafların karşılıklı hangi adımları atabileceğidir. Belli ki Putin, Türkiye’nin Esad rejimi ile uzlaşmasını istemektedir. Gerek İdlib meselesi gerekse Türkiye’nin yapacağı muhtemel bir operasyondaki konumu sebebiyle bu isteğin iki tarafı ne ölçüde motive edebileceğini göreceğiz. Zaten önce Tahran ve ardından Soçi’deki görüşme Suriye ile uzlaşma yaklaşımını belirginleştirmiştir.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun rejim ile muhalifleri uzlaştırma açıklaması ise her iki tarafa da bir mesajdır. Böylelikle Esad'ın, muhalifleri de dikkate alan bir pozisyona oturması, muhalifler açısından ise Esad’ın siyasi sürecin bir parçası olacağının ön kabulü sunulmaktadır. Fakat kolay olmayacağı açıktır. Burada sivil ve silahlı muhaliflerin durumu ayrı değerlendirilebilir. Yaklaşık 80 bin silahlı muhalifin içerisinde bu görüşü desteklemeyen önemli bir kesim olduğu görülüyor. Yine de Türkiye ve Rejimin bu iradeyi güçlendirmesi ve siyasi süreç açısından somut adımlar atılması durumunda ilerleme olabilir.
Bir diğer mesele de Türkiye’nin PKK-YPG terör örgütüne yönelik kaygılarıdır. Bu noktada Suriye’nin toprak bütünlüğü ilkesi tarafların ortak isteği olarak belirmektedir. Önemli olan iki tarafın bu konu temelinde bir işbirliği yapıp yapamayacağının test edilmesidir. En yakın tarih ise Türkiye’nin olası bir operasyonudur. Acaba YPG-PKK’nın çıkarıldığı ve rejim ile Türkiye’nin işbirliği yapabileceği bir harekat planı geliştirilebilir mi? Biraz zor...Ancak yine de muhtemel operasyonun selameti açısından arka planda görüşüleceğini tahmin ediyorum.
Tüm bu alt başlıklara bütünüyle bakıldığında kısa vadede somut neticeler çıkmasa da kapının aralanmasına imkan oluşabileceği anlaşılıyor.
Ve muhakkak ki milletimiz için en önemli mesele olan sığınmacıların geri dönüşünde görünür ve somut bir yol haritasının çıkarılması bile artık tamamen kalıcı olmalarından çok "nasıl, nereye ve ne zaman" geri dönüş tartışmalarını ülkemizin nihai gündemine sokacaktır.