Türkiye-Yunanistan ilişkileri böyle bir çifte standardı kaldırmaz!
Türkiye ile Yunanistan arasındaki gerginlik son 6 ayda giderek tırmanmaya başladı. Burada iki temel sebep var. Birincisi ve en önemlisi stratejik boyutta güvenlik kaygıları. Her ne kadar iki ülkede yaklaşan seçimler karşılıklı söylemlerin dozunu ve yöntemini etkilese de bu ikinci boyut daha tali bir sebeptir. Esas olan Yunanistan’ın Türkiye’nin haklarına dönük oldubitti siyaseti ve ABD eliyle bir tür “sopa göstermenin” aracı haline gelmiş olmasıdır.
Bu stratejik temel her iki ülke açısından iç siyaset sarmalına zemin oluşturmaktadır. Öyle ki, Türkiye’nin S400 kararının ardından adım adım güçlenen ABD-Yunanistan ilişkileri Dedeağaç’daki artan askeri konuşlanma ile tarafsızlığını büyük ölçüde yitirmiştir. Gerek Türk karasularında gerekse Ege adalarındaki haksız/hukuksuz girişimler, Doğu Akdeniz’deki uzlaşmaz tavrı hala devam etmektedir. Meseleyi derinleştiren sebepler güçlendikçe geçtiğimiz gün meydana gelen taciz atışı vb. sürecektir. Söz konusu yaklaşımın Türkiye’yi tahrik etmeye ve uluslararası alanda daha da yalnızlaştırmaya yönelik olduğu izlenimi de çıkarılabilir. Bu ve diğer ihtimaller dikkate alınarak hareket edilmelidir. Nihai noktada çokça seslendirilen bir savaş ihtimalini görmesem de problemin kısa vadede bir çözümü de gözükmüyor.
Bununla birlikte NATO konsepti içerisinde müttefik iki ülke olarak gözüken Türkiye ve Yunanistan’ın yaşadığı bu gerginlik biraz da arka cephede süregelen güç mücadelesinin yansımasıdır. Ukrayna savaşında Türkiye’nin üstlendiği misyon ve şu ana kadar en az hasarla sürdürdüğü politika ABD ve NATO tarafından sürdürülebilir değildir. Hatta ABD’de yapılan kimi değerlendirmelerde Rusya’nın Türkiye-Yunanistan arasındaki gerginliği daha da tırmandırarak NATO içerisinde kaosu artırmak isteyeceğinden söz edilmektedir.
Oysa tam da bu noktada etik olmayan bir çelişki gün yüzüne çıkmaktadır. Her fırsatta Rusya’ya karşı yaptırım savaşında en önde olduğunu savunan Yunanistan aslında en önemli yaptırım kalemini delmektedir.
Hatırlanacağı üzere AB ülkeleri ve İngiltere’nin Rusya’ya yönelik petrol ithalatı Şubat ayından itibaren deniz yoluyla tamamen yasaklanmış boru hatları için de yıl sonunda tamamen yasaklanacaktı. Ancak bir yol bulundu ve denizde gemiler arasında transfer yoluyla satış gerçekleşmeye devam ediyor.
Ve işte Rusya'dan ayrılan ve daha sonra Avrupa limanlarına ulaşan bu tankerlerle Yunanistan kıyılarında gemiden gemiye petrol transferi yapıldığı tespit edildi.
Japonya'nın önde gelen ticari gazetesi Nikkei, 24 Şubat'tan itibaren Rus limanlarından ayrılan tankerlerin nereye gittiğini ve petrolün hangi gemilere aktarıldığını tespit için bir dizi veri kullandı ve bu sonuçlara ulaştı. Gemiden gemiye transferlerin sıklıkla gerçekleştiği yer Yunanistan'ın Akdeniz kıyılarındaki sularını kapsıyordu.
Hem de bir iki üç değil, 175 kez ve 23,86 milyon varil petrol ihraç edilmiş gözüküyor. Geçen yıl ise bu şekilde sadece 9 transfer olmuş. Yunanistan merkezli şirketlere ait tankerlerin sevkiyatları, Ağustos ayındaki petrol sevkiyatlarının %50'sini oluşturduğu belirtiliyor. Oysa Uluslararası Enerji Ajansı'na göre, Rusya'nın Temmuz ayında AB'ye yaptığı petrol ihracatı, Ocak ayına göre %26 düşüşle günlük 2,8 milyon varil düzeyindeydi.
Yunanistan Dışişleri Bakanlığı transferlerin kendi karasularının dışında gerçekleştiğini ifade etse de bu uygulamanın sona ermesi için hiçbir adım atmıyor. Kimi milletvekillerinin “Laconian Körfezi'ni kapatma” çağrısına Atina yönetimi kulak tıkıyor. Çünkü gemiden gemiye transfer yoluyla menşei tespit etmek zorlaşıyor ve buradan hem para kazanıyor hem de stratejik bir ambargo göstermelik hale geliyor.
Şimdi burada bir çifte standart yok mu? Tıpkı S300 konusunda olduğu gibi!
Türkiye’yi Rusya’ya yönelik yaptırımları uygulamamakla eleştiren ülkelerin Yunanistan’ın yaptırımları delen bu bariz politikasına ses çıkarmaması en başta ortaya koyduğumuz stratejik güvenlik boyutunun da bir yansımasıdır.