Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Arkadaş çevremde çoğu insanda bir yorgunluk, karamsarlık var.

        Artık evinden çıkmak isteyen pek yok.

        Bana ve arkadaşlarıma özel olan bir şey mi bu yoksa daha yaygın bir şey mi bilemiyorum.

        Ama çağımızın, yaşamımızın paranoyalarından bıkıp kendi özelinin -olabildiği kadarıyla- sükünetine çekilmenin de önemi anlaşılabilir bir şey tabii.

        Sosyal bir yaşamdan asosyal yaşama geçebilmek o kadar kolay bir iş değildir. Bunun için güçlü bir felsefeye veya inanca ihtiyacınız var.

        Bu pazar günü bir seküler arayışı olanlara küçük bir tavsiyem olacak.

        Ben bunu Alain de Botton’un ‘Proust hayatınızı nasıl değiştirebilir?’ adlı çalışmasının son bölümünde buldum.

        Kendi yaşamıma çok uydu, beni çok rahatlattı, belki size de faydası olur diye burada anlatacağım bunu.

        CHARDIN'IN RESİMLERİ

        Proust bir zamanlar bir hikaye yazmış. Hikayede içi huzursuz olan, yaşamakta olduğu hayattan hiç memnun olmayan, yaşadığı evine ailesine baktığında mutsuzluk hisseden bir genç var. Bu genç hayal kurduğunda veya Louvre Müzesi'ne gittiğinde hep aristokratların haytlarını düşünüyor veya o hayatları gösteren resimleri inceliyor.

        Sürekli bu gibi bir yaşamı arzuladığından kendi gerçek yaşamı ona daha da batmaya başlıyor.

        SIRADAN HAYATIN GÜZELLİĞİ

        Chardin hepimizin gündelik yaşamımızda kullandığımız sıradan cisimlerin resmini çizmştir. Örneğin bir kahve cezvesi, bir ekmek, fincanlar veya bir içki bardağı gibi. Bu sıradan eşyaların estetiğini ve güzeliğini ortaya çıkarmıştır Chardin.

        Eğer zenginlerin, bizim hiç olamayacağımz türde insanların, hayatlarını özlemekten vazgeçersek hayatımızda şu anda bulunan ama bakmayı bilmediğimizden gerçek anlamlarını ve güzelliklerini göremediğimiz eşyalar doludur aslında.

        Bunlara bir anlam vermeyi öğrendiğimizde kendi hayatımızın aslında bunlarla zengin oldununu anladığımızda, hayat estetiğimizi değiştirdiğimizde, yaşamakta olduğumuz hayatın aslında güzel olduğunu da görebiliriz.

        RUSSELL'I TAVSİYE EDİYORUM

        Ben bu yazıya ek olarak bir de Bertrand Russell’ın 1935’te yazdığı ‘Useless Knowledge’ başlıklı denemesinin de okunmasını tavsiye ediyorum.

        Russell orada normalde dikkat etmediğimiz cisimlerin kökenleri hakkında bilgilendiğimiz takdirde, bunlar gereksiz bilgi gibi gelse de hakkında yeni şeyler öğrendimiz cismi daha anlamlı yaptıklarını söylüyor.

        Ben evde tek başımayken, kendi özelime çekilmişken, daha önce bakıp göremediğim cisimlere daha dikkatli bakıyor ve onlara yeni anlamlar, bir tür nostalji de yüklüyorum. Yıllar önce okumayı yarıda bıraktığım bir kitap beni Proustvari bir geçmiş yolculuğuna götürebiliyor.

        Kütüphenemde durmadan keşfedilecek yeni kitaplar buluyorum. Hayatımın bayağı kıymetli olduğunu da düşünmeye başladım. Hatta kendimi şanslı bile görüyorum bu hayata sahip olduğum için. Tekrar ediyorum özel hiçbir şey yok aslında ama ben özeli yaratıyorum sonra da onu farklı yaşıyorum.

        Diğer Yazılar