Bir nesneye Proustvari bakmak veya evine çekilenler için hayat felsefesi
Geçelerde evde tek başıma otururmuş masamın ucuna koymuş olduğum mantara bakarken şunu düşündüm;
Gündelik sıradan ve başkalarına pek anlamlı gelmeyecek bazı basit nesnelere kendimize mutluluk objeleri olarak tanımlamamız gerektiğine inanıyorum.
Mesela bu fotoğraftaki mantar sadece bir mantar değil, benim için eşimle paylaştığımız bir proseco’nun hatırasını taşıyor. Bu mantar birlikte kaldırılan kadehin sohbetlerin ve çok güzel bir anın sembolü bu yüzden bir mutluluk objesi benim için. Bunu bir çay bardağı veya kahve fincanı ile de yapmak mümkün.
Böyle düşünürken daha önce yazmış olduğum şu yazıyı hatırladım. Griliğin karamsarlığın yoğun olduğu bugünlere çok giden bir yazı olduğuna inanıyorum...
***
Arkadaş çevremde çoğu insanda bir yorgunluk, karamsarlık var.
Artık evinden çok çıkmak isteyen pek yok.
Bana ve arkadaşlarıma özel olan bir şey mi bu yoksa daha yaygın bir şey mi bilemiyorum.
Ama çağamızın, yaşamımızın paranoyalarından bıkıp kendi özelinin olabildiği kadarıyla sükûnetine çekilmenin de önemi anlaşılabilir bir şey tabii.
Sosyal bir yaşamdan asosyal yaşama geçebilmek o kadar kolay bir iş değildir. Bunun için güçlü bir felsefeye veya inanca ihtiyacınız var.
Bu pazar günü bir seküler arayışı olanlara küçük bir tavsiyem olacak.
PROUST
Ben bunu Alain de Botton’un ‘Proust Hayatınızı Nasıl Değiştirebilir’ adlı çalışmasının son bölümünde buldum.
Kendi yaşamıma çok uydu, beni çok rahatlattı belki size de faydası olur diye burada anlatacağım bunu:
Proust bir zamanlar bir hikaye yazmış. Bunda içi huzursuz olan, yaşamakta olduğu hayattan hiç memnun olmayan, yaşadığı evine ailesine baktığında mutsuzluk hisseden bir genç var.. Hayal kurduğu veya Louvre Müzesi'ne gittiğinde hep aristokratların hayatlarını düşünüyor veya o hayatları gösteren resimleri inceliyor.
Sürekli bu gibi yaşamı arzuladığından kendi gerçek yaşamı ona daha da batmaya başlıyor.
Proust bu başlangıçtan sonra o gence bu durumundan çıkması için yardımcı olmaya girişiyor.
Ve bir daha müzeye gittiğinde aristokrasinin veya zenginlerin hayatının anlatıldığı resimlere değil, Jean- Baptiste Chardin’in resimlerinin sergilendiği galeriye girmesini tavsiye ediyor.
Marcel ProustSIRADAN HAYATIN GÜZELLİĞİ
Chardin hepimizin gündelik yaşamımızda kullandığımız sıradan cisimlerin resmini çizmiştir. Örneğin bir kahve cezvesi, bir ekmek, fincanlar veya bir içki bardağı gibi.
Bu sıradan eşyaların estetiğini ve güzelliğini ortaya çıkarmıştır Chardin.
Eğer zenginlerin, bizim hiç olamayacağımız türde insanların hayatlarını özlemekten vazgeçersek zaten hayatımızda şu anda bulunan ama bakmayı bilmediğimizden gerçek anlamlarını ve güzelliklerini göremediğimiz eşyalar ile doludur yaşam aslında.
Bunlara bir anlam vermeyi öğrendiğimizde kendi hayatımızın aslında bunlarla zengin olduğunu anladığımızda, hayat estetiğimizi değiştirdiğimizde yaşamakta olduğumuz rutin hayatın aslında güzel olduğunu da görebiliriz.
BERTRAND RUSSELL
Ben bu yazıya ek olarak bir de Bertrand Russell’ın 1935’te yazdığı ‘Useless Knowledge’ başlıklı denemesinin de okunmasını tavsiye ediyorum .
Russell orada normalde dikkat etmediğimiz cisimlerin kökenleri hakkında bilgilendiğimiz takdirde bunlar gereksiz bilgi gibi gelse de hakkında yeni öğrendiğimiz cismi daha anlamlı yaptıklarını söylüyor.
Ben evde tek başımayken kendi özelime çekilmişken daha önce bakıp geremediğim cisimlere daha dikkatli bakıyor ve onlara yeni anlamlar, bir tür nostalji de yüklüyorum. Yıllar önce okumayı yarıda bıraktığım bir kitap beni Proustvari bir geçmiş yolculuğuna götürebiliyor.
Kütüphanemde durmadan keşfedecek eski kitaplar buluyorum. Hayatımın bayağı kıymetli olduğunu da düşünmeye başladım. Hatta kendimi şanslı bile görüyorum bu hayata sahip olduğum için. Tekrar ediyorum özel hiç bir şey yok aslında ama ben özeli yaratıyorum sonra da onu farklı yaşıyorum.