'Bugünün anlamını hatırladın mı?'
Yaradan onu başımdan ebediyen eksik etmesin. sevgili karım Rana evliliği benim için daha da rahatsız edici kılmak için özel taktikler geliştirmiştir.
Örneğin bazen durup dururken, ortada görünür hiç bir neden yokken, evin içinde ender bir sakinlik hüküm sürerken, hatta içimi nadir gelen bir his bile kaplamış kendimi biraz mutlu bile hissederken bana "Sen bugünün anlamını hatırlıyor musun?" der ve susar. Susar da beni bir endişe cehennemine atar.
O günde geçmişte önemli ne olduğunu hatırlamak için kendimi yer dururum. Sevgililer Günü, Anneler Günü, doğum günleri elenmesi kolaydır. Sonra sıra ilk kavga ettiğimiz günü (bunda yılın her gününü yıldönümü, önemli gün olarak tutturma ihtimalimiz yüksektir) ilk tanışma günü (aslında bu Rana için acıyla anılması gereken bir gündür bana onu hatırlatacağını hiç sanmam ama ne olur olmaz diye onu da olasılıklar arasından elemek gerekiyor) düşünmek gerekiyor.
O günü önemli kılacak ne olabilir diye içim içimi yer, uykularım kaçar. Rana bunu başarınca olayı unutur gider, çünkü aslında o gün de diğerleri gibi eskiden önemli hiçbir şey olmadığını bilir. Zaten yıldönümlerinden başta kendi doğum günüm olmak üzere hiç hoşlanmam. Atatürk’ün doğum günü ve Cumhuriyet'in ilanı birer istisnadır buna.
***
Yine böyle bir gecenin ertesi sabahında bir gece önce bana acı çektirmiş olduğu halde yine de mutsuzdu karım. Türkiye’den son haberleri okumuş Nişantaşı veya Bağdat Caddesi moduna girmiş ve söyleniyordu. Zaten Türkiye mağduru ve endişeliyim o böyle söylenince endişelerim daha da artıyor.
Özkök dün bir yazı yazdı. Türkiye’deki insanları birkaç gruba ayırmış ama listesi eksikti. Benim de içinde yer aldığım 'endişeli nihilistler yoktu o listede.
Onun sinirini, siyasi söylenmelerini susturmak için hemen bir şeyler söylemem gerekiyordu.
***
Söyleyeceğim cümlede İstanbul, CHP, AK Parti, belediye başkanlığı, Erdoğan gibi kelimler olmadığı takdirde ortam sakinleşebilirdi belki.
Karıma her sabah kahvaltısını hazırlar ve servis yaparım. Sol dizimdeki arıza nedeniyle artık tek bacakla yürümek zorunda olsam da bunu ihmal etmiyorum.
Sonunda aradığım güvenli cümleyi de buldum. "Karıcığım sana güzel bir menemen yapayım mı?" dedim. Yeri gelmişken söyleyeyim ben menemene sarımsak da koyarım. Biz anti sosyal olduğumuzdan bize fark etmiyor bu.
Sinirli bir insanın yatışması için menemenden daha iyi bir çare bilmiyorum ben.
Ancak menemen fikri bile karımı sakinleştirmedi. Türkiye yüzünden artık tamamen delirmiş de olabilir tabii ki.
***
Siyasete kızmak yerine bu defa da bana kızmaya başladı.
"Zaten her sabah aynı geliyor kahvaltı hiç de yaratıcı değilsin" dedi.
Meseleye felsefi yaklaşma kararı aldım ve "Tüm dünyada hemen her ülkede insanlar her sabah aynı kahvaltıyı yeseler kızmazlarken, onlara her gece aynı akşam yemeğini verirsen öfkelenirler ne kadar ilginç değil mi?" dedim.
Bu dediğim bilimsel bir tespittir ama Rana’nın daha da sinirlenmesine yol açtı.
***
Kahvaltı konusunda ikimiz de tercihimizi yıllar önce yaptık. Amerikan türü kahvaltı hayatımıza girmeyecekti. Amerikan türü kahvaltı yerine bir bardak suyun içine yarım kilo şeker döküp onu içeriz daha güzel olabilir.
Biz Akdeniz geleneğimize bağlı kalacaktık. Beyaz peynir. domates, biber, zeytin, yumurtadan vazgeçemeyiz.
Malzeme bunlar olunca her sabah olağanüstü yaratıcı olmak, dünyada fark yaratmak pek mümkün değil. Çeşitli omletler ve menemen oluyor tabii farklı olarak, onları da yapıyorum.
Seçimin yenilenmesine kızıyor sonra da hıncını benim menemenimden çıkarıyor.
Evli erkekler için bir 'Me too Hareketi' istiyorum.
Türkiye bir gün normale dönerse (ki şüpheliyim bunun olabileceğinden) o zaman vermeyi düşündüğüm mücadele ile eğer evlilik kurumunu yasaklatamazsam en azından erkek ‘Me too Hareketi'ni kuracağım.