İlk ve tabii ki son araştırmacı gazetecilik çalışmam: Galatasaray kutlama gecesi gözlemlerim
Yeni tanıştığım insanların bana ilk soruları daima nerede yazdığım oluyor. İkincisi de ne hakkında yazdığımı öğrenmek istiyorlar.
İkinciye verdiğim cevap soranı daima hayal kırıklığına uğratıyor. Bu eskiden de böyleydi çünkü hemen herkes iç siyaset hakkında genelde yazılanların tekrarının yapılmasını bekler gibiler.
Çok önceleri "Popüler kültür hakkında yazıyorum" diyordum sonra bir ara "ABD ve dış politikası hakkında" demiştim. Şimdi aslıma döndüğümden ve sadece mizah yazmaya başladığımdan bu yana bu soruya "Hiçbir şey konularında" yazıyorum diyorum.
Belki inanmayacaksınız ama hiçbir şey hakkında yazmak diğerlerinden çok daha zor bir şey.
Hiçbir şey yazarı olmak çok daha fazla çalışmak gerektiriyor. Uzun zamandır beynimin mizah düşünen bölümünü atıl bırakmışım şimdi o bölümü yavaş yavaş devreye sokuyorum ve onun da yavaştan beynimin tümünü ele geçirmeye başladığını hissediyorum.
Bu olduğu için de çok mutluyum…
***
Mizahçıyız dedimse hiç araştırmacı gazetecilik yapmayacağım anlamına da gelmiyor bu.
Hiçbir şey yazarı olduğumdan bu yana bana ilginç gelen bir hayat tarzı değişimi de yaşıyorum. Artık televizyonda sadece seyretmediğim futbol maçları hakkında yapılan yorumları büyük dikkatle izliyorum. Bu yüzden şu anda bile hiç bir tanesini seyretmediğim halde tüm maçlar hakkında teorik bilgisi yüksek olan bir insan haline geldim.
Cumartesi akşamı yine yorumları izlemek için kanalı açtığımda Galatasaray'ın şampiyonluk kutlama ve kupa alma gecesinin naklen yayınlandığını gördüm.
Ve tabii ki ilk ve son araştırmacı gazetecilik çalışılmamı bu gece hakkında yapmaya karar verdim.
***
Bazı araştırmacı gazeteciler olay yerine gitmekten ve sokağa çıkmaktan zevk alırlar. Ben ise olayları naklen yayından izlemeyi tercih ederim.
Olay yerine gitmek diğer insanlarla bir etkileşim içine girmek gerektireceğinden benim gibi insan sevmeyen, sosyalleşme fobileri olan ve neredeyse tüm insanlığa nihilist bir tepkiyle yaklaşan bir insan için imkansızdır.
Geceyi izlemek için maalesef yine hareket etmem gerekti ve koltuğumu televizyona yaklaştırdım.
Baştan söyleyeyim ben tarafsız bir gözlemci değilim, hiç olmadım! İş Galatasaray’a gelince, hiç değilim çünkü babam beni 10 yaşım civarında Metin Oktay ile Turgay Şeren’in de bulunduğu Ankara’daki Galatasaray kampına götürdüğünden bu yana koyu Galatasaraylıyım. (Bu arada bunun babamın beni büyütürken yapmış olduğu ikinci olumlu katkının da olduğunu söylemeliyim. Diğer olumlu katkısı da beni bir çok kötü adete alıştırmak oldu.)
***
Kanalı açar açmaz acaba yanlış bir kanal mı açtım diye kuşkuya düştüm çünkü bence stattan değil yeni Türkiye’nin çok sevdiği türkü barlardan bir tanesinden naklen yayın yapılıyor sandım.
Futbolcular tek tek sahaya çıkmaya başlamadan önce bir takım insanlar ellerinde mikrofon, sahneye çıkıp şarkılar söylediler. Hiç bir tanesini tanımıyordum, şarkılarını galiba benim dışımda herkes ezbere biliyor olmalı ki statta herkes birlikte söylüyordu.
Repertuvarları benim kafamdaki Galatasaray imajına pek bağdaştırmadığı kadar arabeskti.
Arkadaşlara "Bunlar yeni Türkiye'nin yıldızları mı?" diye sordum.
Pek net cevap alabildiğim söylenemez. "Peki bunları bu gece için kim seçti, Fatih Terim mi?" diye de sordum. Gelen cevap "Abdürrahim Albayrak seçmiş" şeklinde oldu.
Eğer öyleyse Abdürrahim Albayrak ile müzik zevkimiz katiyen çakışmıyor.
***
Gayet tabii ki böyle bir gecede caz ağırlıklı veya en azından soft caz repertuvarlı bir gösteri olsun demiyorum. Ancak daha yaz şarkıları ruhuna uygun gençleri dans ettiren ve coşturan müzik ağırlıklı olsaydı daha iyi olurdu.
Daha sonra yorumları da dinledim Erman Toroğlu da sanki benim düşündüğüm gibi düşünüyormuşçasına konuştu.
Düşünün konserleri dinledikten sonra bir ara Müslüm Baba'dan bir parça çaldılar bana bu bile içime yaşam coşkusu veren güzellikte geldi.
***
Tek tek stada çağrılan futbolcular kendi seçtikleri parçalar eşliğinde çıkıyorlardı sahaya. Gözlemlediğim kadarıyla onların müzik zevkleri Abdürrahim Bey’den çok daha iyi bence.
Galatasaray’ın az sayıda olan Türk futbolcularının önemli bölümü sahaya çıkarken arabesk türü tercih etmişler. Anladığım kadarıyla Türkiye’de bir arabesk duygu patlaması yaşanıyor. Bu koşullarda ne olmasını bekliyordun diyorsanız size cevabım da yorum yok olacak.
***
Latin kökenli futbolcular beni şaşırtmayarak güzel danslar ederek çıktılar stada. Sadece bir futbolcunun seçtiği parça beni biraz şaşırttı. Siyahi futbolcu bir rap şarkısı seçmiş ve şarkıda devamlı 'niggar' deniliyordu. Yanlışlık mı yaptı yoksa bizimle ve kendisiyle dalga mı geçmek için hınzırca bunu mu seçti anlayamadım. (bu arada bu siyahi lafından hiç de hoşlanmadığımı da belirtmeliyim. Ne yani siyahi diyerek nazik mi olunduğu sanılıyor da düz zenci diyemiyoruz artık bilemiyorum.)
***
Araştırmacı gazetecilik faaliyetimin sonunda ABD’de bulunan Fenerbahçeli oğluma ekranın ‘Şampiyon Galatasaray’ yazan anından fotosunu çekip yolladım. Sonra "Bir de iyi haberim var sana, Fenerbahçe bu yıl kümeye düşmedi de" dedim.
Bu beni çok mutlu etti ama aynı şeyi oğlum için söyleyebilmem mümkün değil...