Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kitabı rafta görür görmez, "Benim gibi bedbaht insanlara tam da yardımcı kitap bu olmalı" diye düşünmüştüm.

        Bestseller da olması gerekiyor, çünkü İstanbul seçimi dolayısıyla mutsuz olan insan sayısı devamlı tırmanıyor. Hatta YSK birkaç karar daha verirse sadece bedbaht olmakla kalmıyacağız toptan delirme ihtimalimiz yüksek.

        Bir umutla aldım kitabı elime, fakat yazarını görür görmez, büyük bir hata yapmak üzere olduğumu hissetmiştim.

        İlber Ortaylı’yı yıllardır tanırım, bana hiç bir zaman çok mutlu bir insan olarak gelmemişti. Hatta fazla mutlu olmanın ona yakışmayacağını bile düşünmüşümdür hep.

        Zaten Almanca’yı Viyana'da yaşayanları 'sefil köylüler' veya 'aşağılık plebler' olarak nitelendirecek düzeyde konuşabilen bir insanın çok istese dahi fazla mutlu olabilmesine imkanı yoktur.

        Almanca bu dünyadaki mutsuzlukların lisanıdır. Nietzsche ve Schopenhauer gibi fiozfların birer Alman dili cambazları da olmaları bu yüzdendir.

        Yine bu yüzden hiç bir İkinci Dünya Savaşı filminde Nazileri Mussolini'nin askerleri oynayamaz. Çünkü İtalyanların dili neşeli olduğundan Nazizmi bile becerememişlerdir.

        REKLAM

        ***

        Hocanın kitabı birçok yanlışla dolu. Bunlar daha kitabın kapağından başlıyor. ‘Bir Ömür Nasıl Yaşanır’ın alt başlığında ‘Hayatta doğru seçimler için öneriler’ denilmiş.

        Şimdi hocam bu hayatta kimsenin evliliği için yaptığı eş seçiminin doğru olup olmadığına nasıl başkaları karar veremezse, hayattaki diğer seçimlerin de doğru olup olmadığını kimse söyleyemez.

        Sana şöyle bir örnek vereyim, ben New York’ta bir adam tanıdım. Adam tüm hayatını kendisini en güzel kırbaçlayacak kadını bulmaya adamış ve bundan da çok mutluydu.

        Eğer şimdi sen o adamın doğruyu yapmadığını düşünüyorsan peki ona bunu anlatıp asıl doğruyu ona anlatmaya gönüllü olur musun? Buna evet diyorsan, ki bu kitabı yazmaya yeltenmiş bir insan olarak bunu demelisin de, o zaman ne yapacaksın yani adama kendsinin başını okşayacak ve ona şiirler okuyacak bir kadınla daha mutlu olacağını mı anlatacaksın? ’Doğru seks', ‘Doğru erkek veya kadın' diye bir şey olmadığı gibi hayatta ‘doğru’ seçim için formül hiç yoktur.

        REKLAM

        ***

        Kitabın nasıl gideceğine dair ilk işareti henüz önsöz sayfasının ilk cümlesinde gördüm.

        Şöyle başlıyor: "İnsanların bir kısmı maalesef doğuştan zayıf olur ve hastalıklarla boğuşur, bir kısmı ise sıhhatlidir fakat zekasını çalıştırmak imkanını bulamamıştır. Böylelerin bir kısmı mutlu olur."

        Benim bu önsöz açılışı cümlesine itrazım ‘böylelerin bir kısmı mutlu olur’ kısmına.

        Şunu hepimiz bilmeliyiz ki, bilmiyorsak dahi bunu hemen sokağa çıkıp gözlemliyebiliriz, zekasını çalıştırmayanların hepsi çok mutludur. Bana bir mutsuz insan gösterin hemen onun size ya çok zeki ya da çok bilgili olduğunu söyleyebilirim.

        Hocaya tavsiyem bilgili ve akıllı olmanın kendisine bu memlekete mutlu olması için neler kattığını ve götürdüğünün bir hesabını çıkarsın, sonra konuşsun bu konuda.

        REKLAM

        ***

        Çeviriyorum sayfayı karşımda şöyle bir cümle var: "Tatsız bir çağdayız." Bu berbat, rezil çağı sadece tatsız diye tanımlamak bence hafif tanımlamaların anasıdır. Hoca daha iyi anlasın diye İngilizce de söyleyeyim. ‘Understatement of the year.’

        Kitabın sunuşunu yazan arkadaş İlber Hoca'nın kendisine "Biliyor musun insan en güzel trende düşünür" dediğini aktarıyor.

        Bence bu bir başka lüzumsuz genelleme olmuş.

        Düşünmemiz gerktiğinde her zaman treni nerede bulacağız bulsak da nereye gideceğimiz belli değil, bulsak ve gitsek dahi bunu eşlerimize nasıl anlatacağız bu belirsiz.

        Karım beni Ümraniye’de evde beklerken iki saat sonra ona telefon açıp "Ben Gebze’deyim" desem bunun nedeni olarak da "Sadece düşünmek için" diye de anlatırsam daha sonra evime döndüğümde beni kesin bir ölümün bekleyeceğini anlamıyor İlber Hoca nedense!

        Ha ayrıca ben en iyi trende değil tuvalette düşünürüm. Sadece bu yüzden Karl Marx’ın Das Kapital’inin tamamını tuvalette bitirmiştim, daha sonra hızımı alamayarak Grundrisse’yi de tamamlamıştım. Hayır endişelenmeyin bütün bunları saece tek bir oturuşta değil birbiri ardına gelmiş olan değişik oturumlarda yaptım..

        Eğer güzel düşünce açısından İlber Hoca'nın önerisiyle benimkini de alacaksanız o zaman ideali yataklı trenin tuvaletinde oturarak düşününmek olmalı. En güzeline öyle varırsınız ancak.

        REKLAM

        ***

        İlber Hoca bir ömrün güzel yaşanması için çok okumanın gerektiğini de düşünüyor.

        Bize okumamız için tavsiye ettiği 25 kitabın yedincisne geldiğinizde içinizi sadece adlarını okumaktan bile hafakanların bastığını göreceksiniz.

        Listeyi burada tekrarlayıp zaten kararmış olan içlerinizi daha da karartmak istemiyorum.

        Şöyle anlatmaya çalışayım meseleyi ilk yedi sırayı kazasız belasız geçerseniz ondan sonra insana biraz yaşam mutluluğu verecek, sürükleyecek br şeyler geleceğine inanıyorsanız yanılyorsunuz. Çünkü yedinci sıradan sonra Tolstoy’un Savaş ve Barış’ı gibi şeyler başlıyor. İlber Hoca galiba bu listeyi şunu düşünerek yapmış olmalı: Bu biçareler bu listedeki kitapları hatta sadece ilk yedi sıradakini okumaya kalksalar nasıl olsa ömürleri tükenecek ve gerçek hayatta mutsuz olmaya fırsatları da kalmayacak. Benim de amacım gerçekleşmiş olacak.

        REKLAM

        ***

        İlber Hoca bütün bu kitapları orijinal dillerinde okumamızın doğru olacağını düşünüyor gibi.

        Yani hayatımızı kitap okumaya vakfetmeden önce 7 veya 8 yabancı dili iyi biçimde öğrenmemiz de gerekiyor mutlu olabilmemiz için. Bu kadar işi bitirdikten sonra ölüm bile iyi haber olarak gelebilir insana.

        REKLAM

        ***

        Kitapta benim hala daha çözmeyi başaramadığım gizemli bir cümle de var. Diyor ki "Fransız yazar Stendhal’ın ‘Kırmızı ve Siyah’ını Almanca okuyun tercümesi çok iyidir."

        Fransızcayı biliyorsak, ki mutlu olabilmek için İlber Hoca'ya göre bilmek zorundayız, bunu bildiğimiz öteki 7 dil arasından illa da neden Almanca’dan okumak zorunda kalalım ki.

        New School’da master yaparken ben de Kapital’i Almanca'dan okumaya kalkmıştım. Ve Almanca dersleri de almaya başladım. Ancak hocama aşık olduğum ve ona çıkmak teklif ettiğim için bu girişim yarım kaldı. Almanca'yı bırakmamın bir diğer nedeni de hocamın bir derste beni sınıfın önüne çıkarıp bir Almanca şarkı söyletmek istemesydi.

        Tam hatırlmıyorum da galiba şarkı ‘ich moche eine kotelett, Ja Ja Ja’ diye gidiyordu... Kadının bu önerisini duyar duymaz dersi bıraktım ve kaçtım. Bugüne kadar Almanca'dan pek hoşlanmam. Belki de genel mutsuzluğumun nedeni Türkiye değil Almanca bilmemem bile olabilir…

        REKLAM

        ***

        Hocanın kitabında tek doğru tavsiyeye biraz yaklaştığı konu evlilik konusundaydı.

        Ben doğrusu "Kolay kolay evllilik de tavsiye etmem" cümlesini okuyunca epey heyecanlandım "Galiba hoca da benim gibi evliliğe karşı ve bunun yaplmamasını istiyor mutlu olunması için" diye düşünmüştüm ama bu da değilmiş. Şu onla evlensin bu ona yakışır türünde tavsiyelerde bulunmazmış. İyi de yapıyor. Yazının başında zaten bunun katiyen yapılmaması gerektiğini söylemiştim.

        REKLAM

        ***

        Eğer illa da alacak ve okuyacaksanız siz siz olun İlber Hoca’dan gezi tavsyesi almayın.

        Şöyle diyor hoca; "Benim için başta İsfahan gelir."

        Siz bunu okyunca "Ne yapalım insan üstün zekalı olsa da hata yapabilir" diyorsunuz ama okuyunca şöyle devam ettiğini de görüyorsunuz: "Yolu düşecekleri tatsızlıklara karşı da uyarayım. İran’da ulaşım pek rahat değildir, zahmetlidir. Zaten İran’da bir çok şehir belli bir satten sonra kapı duvardır. Mesela Erdebil… Tamamıyla bir Türk şehridir ama geceleri in cin top oynayan yerlerden birisidir. Geçenlerde orada bir gece kaldım. İnsan ürküyor; kriminal bir meselenin varlığından değil ama herkesin evine kapanmasından kimsenin dışarı çıkmamasından ürküyorsunuz."

        Durum böyleyse bunun neden tavsiye edildiği meçhul.

        Sağol hocam ben almayayayım. Herkesin zifiri karanlıktan Kont Drakula çıkıp gelecekmiş gibi evlerine kapandığı şehirler bana göre değil.

        Gezeceğim zaman bana Paris’i verin, biraz ışıltı olsun.

        REKLAM

        ***

        Kapanış düşüncesi olaralk İlber Ortaylı acaba Erdebil'de neden bir gece kaldı. Orada ne işi olabilir ki bir insanın….

        Diğer Yazılar