Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        REKLAM

        Yaklaşık 20 yıldır devletin resmi politikalarıyla semirtilip geliştirilen vasatın hakimiyetinin biraz aşılması, vasatın biraz da olsa üzerine çıkılması umudu sonunda doğdu.

        Türkiye’de kültürel dengelerin yeniden yerine oturması bu yaygın ve güçlü vasat istibdadının yıkılması zaman alacaktır ve bu zor bir süreç olacaktır.

        Çünkü bu ülkede vasatı tutturanların her konuda, bu ister siyasette olsun ister kültür veya bilimde, yükselebilmesi devlet politikası olarak desteklendi.

        Sonunda bazılarınca bir hasret duyulduğuna inandığım çöl ortamı, genlerinde ciddi bir Akdenizlilik kültürü taşıyan bu ülkeye, hiç yakışmasa da, yaratılmıştı.

        ***

        Türkiye şu anda siyasetinde adeta bir rock yıldızının doğmasını izliyor, siyasetteki çöl ortamı çoktan yeşillenmeye başladı bile.

        Ben Ekrem İmamoğlu’nun siyasi kariyerini Cameron Carpenter’in müzik kariyerine benzetiyorum.

        Carpenter org kilisesi ile verdiği konserlerde öylesine yıldızlaştı, bu aletle mümkün değil yapılamaz denilen sesleri konserine taşıdı ki, bunlar onu kilise orgu dünyasının rock yıldızı konumuna yükseltti.

        İmamoğlu da çok kısa sürede CHP denilen siyasi vahayı ve Türk demokrasisi denilen çölleştirilmiş alanı yeniden canlandırdı. Bir anlamda o Türk demokrasisinin rock yıldızı halinde şu an.

        Umudum siyasette başlayan bu yeşillenmenin, yeşilin maviye kavuşmasının, ilerde çöle dönüştürülmeye çalışılan tüm Türkiye’ye bir sahil kasabası havası vereceğidir.

        ***

        Ancak vasattan beslenenlerin bir mücadele vereceği bariz. Kültürel hegemonyayı kaybetmekten korkuyorlar.

        Örneğin Türk vasatının ilelebet parlayan yıldızı konumundaki Hasan Cemal, İstanbul seçimi sonucunun alınmasından sonra şu derin düşünceyi halkıyla paylaştı: "Türkiye demokrasiye layıktır diktatörlüğe değil."

        Ben böyle cümleleri onun ağzından duyduğumda yıllardır onun beyin sistematiğinin nasıl çalıştığına şaşar dururum.

        İnsan böylesine söylenmese de olacak, söylenmese hiçbir şeyin değişmeyeceği cümleleri düşünebilmek için ne yapar bilemiyorum.

        Sevgili kardeşim Ufuk Güldemir bu özelliği sayesinde Hasan Cemal’in her yayın yönetmeninin ideali olan bir başyazar olduğunu söylemişti bana eskiden.

        Başyazılarda da vasatı tutturacaksın ya, suya sabuna dokunmadan yazacaksın ya işte bu nedenle Hasan Cemal vasatın ebediyen parlayan yıldızı ve bu vasatın vücuda geldiği alan olan medyamızın da baş tacı olmuştur hep.

        ***

        Hasan Cemal’i duymak benim için vasatın dibe vurmasının canlı hali olan Erkan Tan’ı dinlemekten her hâlükârda iyi olabilir. Gerçi Hasan Cemal de fazla düşündüğünde o da dibe vurmaya yaklaşsa da, ötekine bu dibe vuruş normal olarak doğal kabiliyet olarak geliyor.

        Erkan Tan iktidara ait olan her şey güzeldir esasıyla çalışmakta olan ve bununla övünen A Haber’in sabah ajansı programını sunuyor.

        Ben 'Yeni Türkiye' denilen şeye daha fazla yabancılaşmamak için çareyi Mehter Marşı'nı nerede bulursam dinlemeye başladığımdan bu yana o programın müdavimlerinden oldum.

        Erkan Tan’ın stüdyodaki masasında Mehter Marşı söyleyenlerin bibloları duruyor. Program da Mehter Marşı ile başlayıp sürüyor. Sunucu arada bir "Ver Mehter'i titresin yürekler" diye bağırıyor. Vasatın bile dibe vurduğu veya başka anlatımla zirve yaptığı anlar bunlar.

        Amerika’da saat farkının avantajını kullanıyorum. Burada komedyenler programlarına yerel saatle 11.30'da yani TSİ ile sabah 06.30'da başlarlar. Ben eğlenmeye yarım saat önce başlıyorum. Saat 11.00'de, TSİ sabah 06.00'da, A Haberi açıyorum ve sabah ajansını seyrediyorum. Hiçbir şey olmasa bile bol Mehter Marşı mutlaka var.

        Ben dalgamı geçiyorum ama bu vasat denilen şeyin aslında çok tehlikeli de olabileceğini bu program ispat ediyor.

        Örneğin pazartesi programında Erkan Tan, İmamoğlu'na başkanlığın verilmemesi onun yerine İstanbul'a vali olarak Ordu Valisi'nin atanması çağrısını yaptı.

        Vasatizmin hakimiyetinde büyümek zorunda kalmış her Türk gencinin yüreğinde, beyninde gurur yaratacağına inandığım bu sözüyle Erkan Tan istemeden de olsa bugüne kadar çok emeği geçmiş olduğu vasatın hakimiyetini kalıcı bir şekilde yıkmanın yollarını da açmış olabilir.

        Ancak bir detay önemliydi. Bugüne kadar her programına Mehter Marşı eşliğinde çıkan Erkan Tan’ın seçimin ertesi günü yaptığı programında bu defa mehter çalmıyordu. Keza "Ver Mehteri yürekler titresin" sloganı da yoktu.

        Diğer Yazılar