Noşi can be
Gerçi bu aralar Kürtçe bir cümle kurmak oldukça riskli bir şey çünkü Binali Bey bir ara Kürtçe konuştu hemen "Hakkari Hakkari olalı böyle Kürtçe duymadı" tepkisi geldi. Şimdi ben konuşacak olsam kim bilir bana neler söylerdiler. Ancak Kürtçe 'afiyet olsun' demeyi bir süre önce öğrenmiştim.
İstanbul'u bilmeyenler ‘noşi can be’ cümlesini gideceğim Kürt yemekleri yapan restoranda kullanacağımı filan sanıyor olabilirler. Ancak bir İstanbullu olarak ne kadar utansam da şunu söylemeliyim koskoca şehrimizde, üstelik Kürt vatandaşların oylarının önemi bu kadar ortadayken, bir Kürt yemekleri restoranı bulunmaması utanmamız gereken bir konudur.
İtalyan'ı, Fransız'ı, Çin’i, Japon’u Tayland’ı hepsi var bir tek Kürt restoranı yok nedense. Hayatı her alanda paylaştığımızdan tabii ki hepimizin damak tadına çok uyan lezzetleri var Kürt mutfağının.
Bir süre önce Habertürk ekranlarında gerçekleştirdiğim Mr. Gurme programında kafama koymuştum mutlaka bir Kürt yemekleri bölümü de çekecektim. Hazırlık da yaptım. Kürt yemeklerini anlatan, bunları kültürel bağlantıları ile açıklayan bir çok kitap da alıp okumuştum. Ancak ne yazık ki bunu gerçekleştiremeden programın ömrü yetemedi, iptal edildi. Kürtçe 'afiyet olsun' demeyi çekemediğim programa hazırlık yaparken öğrenmiştim.
***
İstanbul’da işini ciddiye alan bir Kürt restoranı bulunmaması aslında çok daha büyük bir problemin göstergesidir.
Çoğumuz hep yan yana yaşıyor olsak da hatta aynı mahallede komşu bile olsak, hatta daha da ileriye gideyim ailemizde Kürt gelin veya damat bulunsa bile çoğumuz Kürtlerin insani dertlerinin, arzularının farkında değiliz. Açıkça itiraf edelim tanımıyoruz bu vatandaşlarımızı. Tanımanın, anlamanın olmadığı alanda doğan boşluğu önyargılar dolduruyor. Milliyetçiliğin en sevdiği şey böylesine önyargı dolu alanlardır.
***
Mutlaka farkındasınız Türkiye’de şu anda derinden bir büyük değişim yaşanıyor. Türkiye ilk defa pek anlamadığı insani dertlerini pek umursuyor gibi görünmediği Kürt vatandaşlarının önemini keşfetmiş görünüyor. Bu keşfin özellikle CHP ve milliyetçi ortağı İyi Parti tarafından yapılmış olması keşfin güzelliğini arttırıyor. İmamoğlu’nun kazanması CHP’nin güçlenmesi benim için gayet tabii ki çok önemli ama bunlardan daha da önemlisi Türkiye’de bir çoğunluğun Kürt vatandaşlarımızın önemini keşfetmeleri ve bu keşfin de önyargılardan çıkma yolunu açmasıdır.
***
Eğer halkın hayatı içinde kendiliğinden açmış olduğu bu yol CHP ya da HDP tarafından kapatılmadığı veya kabartılan milliyetçilik tarafından boğulmadığı takdirde Türkiye Türk-Kürt kardeşliği temelinde demokrasisine kavuşur. Ve o zaman terörizm belası halkların kardeşliği tarafından temelli bitirilir.
***
İstanbul seçimi sürecinde açılan yolun önüne ne tür engeller çıkabileceğini çok sevdiğim tek bir insanı anlatarak gözler önüne sermeye çalışayım.
Tuğrul Eryılmaz’ı ben çok uzun yıllar önce Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde tanıdım. O, SBF'de asistandı ben de yandaki hukuk fakültesinde, ikimiz de SBF'de doktora yapıyorduk.
Tuğrul ile hiç bir tanışma sıradan olamaz. Çünkü o muhakkak her tanıştığını rahatsız edecek bir şeyler yapmayı başarır. Bana ne yaptığını hatırlamıyorum ama bir şeyler yapmış olmalı ki ben "İşte memleketin başına gerçekten bela olacak insanı sonunda buldum" diye düşünmüştüm. O düzene, kurumlarına, hayata karşı isyanını o gün bile çoktan başlatmıştı ve bu isyanı aradan neredeyse 50 yıl geçmesine rağmen hiç durmadı, hiç durulmadı. İyi ki de böyle yaptı. Son yıllarda sık görüşemiyoruz en son Cihangir’de kafede buluşmuştuk. Bu defa da öyle oldu onunla her görüşmemden sonra "İyi ki var bu adam be" derim içimden hep.
***
Onun hakkında anlatacağım, söyleyeceğim çok şey var ama yazının bir şekilde bitebilmesi için Kürdün insani dertleri meselesine getirmeliyim işi. Kürdün insani dertlerini bu ülkede en fazla anlayan, onlarla en fazla empati kurabilen insan herhalde Tuğrul olmalı. Onun etnik kökenlerine girmeyeceğim çünkü Tuğrul artık global insandır. Sadece şunu anlatayım; bir gün evlat sahibi olmaya karar verdi. Ve oldu da. Onu büyük bir anne sevecenliğiyle büyüttü. Anne derken kelime oyunu, hoşluk filan da yapmıyorum. Sadece annelerde olabilecek sevgi ve şefkatle büyüttü Kürt çocuğunu Tuğrul.
Sonra açılan yolları engelleyen, bizlerin birbirimizi anlamamızdan korkanlar Tuğrul gibi bir insanı bile bakın ne yapmaya zorladılar:
Tuğrul, Radikal 2’yi yönetirken orada yazanlar arasında olan Muhsin Kızılkaya yazılarında bolca Kürtçe cümleler kullanmaya başlayınca yönetim, yazarı gazeteyi yöneten Tuğrul’a uyarttılar. ('Tuğrul Eryılmaz’ın kitabına uymak’-Habertürk 27.11.2018 Muhsin Kızılkaya) bunun Tuğrul gibi bir insanı ne kadar kırdığını ve üzdüğünü tahmin ediyorum.
Bu anekdotu sadece bize açılan yeni yolun ne kadar önemli olduğunu ve bunun bir daha milliyetçilik histerisine tutulmuş olanlarca kapanmasına izin vermememiz gerektiğini hatırlatmak için anlattım.
***
Önyargısız olmaya çalışırım, halkların kardeşliğine filan da inanırım ama benim de kırmızı çizgilerim tabii ki var. İstanbul'da güzel bir Kürt lokantası yok ama bu aralar 'Kürdi Kafe' diye bir trend de varmış şehirde.
Henüz daha nargile kafelerin üzerimde yaratmış olduğu şoku atlatamamışken başımıza bir de Kürdi kafeleri çıkarmayın. Nargile kafe kavramı yüzünden Türklerle aram bayağı bozulmuşken bu Kürdi kafelerin daha iyi sonuçlara yol açabileceğine hiç ihtimal vermiyorum. Alıştığımız kafe kavramıyla fazla oynamayın. Hem nargile kafeye hem de Kürdi kafelere gidenler, eğer klasik bir kafede buluşup bir single esperesso üzerine sohbet etseler her şey daha güzel olabilir. Espresso'yu duble isteyen ister Türk ister Kürt olsun lütfen bir daha benimle konuşmasın.