Bugün bir mucize yaşanıyor
Babam bugün 94 yaşına giriyor.
Şimdi diyebilirsiniz "Bunun neresi mucize!" Çağımız yaşlılık kavramının yeniden tanımlandığı, orta yaş ve yaşlanmaya başlamanın yeni takvime bağlandığı bir çağ. 60’lı yaşları 'yeni orta yaş' gibi görüp ona göre davranan insanlar var ve bunun böyle olması gerektiğini yazıyorlar.
Eğer buna inanırsanız babamın bugün yaşgünü olmasını normal olarak karşılayıp onun için "Yeni yaşlanmaya başlıyor" bile yazabilirsiniz.
Ama ben bu yaşgününün bir mucize olduğu fikrimde israrlıyım. Uzakta olduğumdan ne yazık ki katılamıyorum yaşgünü partisine. Yeri geldiğinden bir de buradan "Nice yıllara baba" diyerek lafıma öyle devam edeyim. Mucizenin ne olduğunu anlatmaya şimdi girişiyorum…
***
Sağlıklı yaşam için tavsiyelerde bulunanlar var ya, "Bunu ye şunu iç bunu katiyen kullanma" filan derler ya…
Babam çocukluğundan çıktığı günden beri bu tavsiyelerin yapılmaması gerektiği söylenen bölümlerini ısrarla ve istikrarlı biçimde uyguladı.
Şu ana kadar kendi hesabıyla 30 tonu aşkın rakı içmiş ama sadece rakı da içmiyor, viski, cin votka ne arasan var. Vücudu yürüyen bir kokteyl gibi onun. Babamın vücut kokteyline illa da bir ad vermek gerekiyorsa bu olsa olsa ‘kamikaze’ olabilirdi.
***
40 yıl kadar önce bu kamikaze içkisiyle tanıştım. Washington’da bir gece mutsuz bir şekilde barda otururken barmen bana, "Sana bir kokteyli hazırlyayım mı?" diye sordu. Ben bu soruya hayatımda hiç 'hayır' diye cevap vermemek gibi bir ilkem olduğundan "Evet" dedim.
Barmen "Kamikaze hazırlyacağım" dedi buna da, ismin bana ölümü çağrıştırması gerektiğine takmadan, "Evet" dedim. Bundan sonra barmen bardaki nerdeyse tüm içkilerden birer ölçü alıp bunu mixer içinde buzla karıştırdı ve normal bir insanı aniden öldürebilecek bu içkiyi içmemi istedi. Ben de içtim. Sonra ne olduğunu anlatmak isterdim ama ondan sonraki üç günde neler olduğunu hatılamıyorum sadece evimin bulunduğu Washington yerine nedense sabah Pittsburgh’da uyanmıştım ve hatırlamadığım üç gün ondan sonra başladıydı. O üç günde olmuş olan bazı gayrı meşru çocuklarmın bulunması ihtimali bile var.
***
Neyse konumuz ben değilim bugün konu yaşgününü kutlamakta olan babam. Evet onun vücudu bir kamikaze kokteyli gibi sürekli. Ankara Hukuk Fakiütesi'ni bile Hacettepe’nin şaraphanelerinde şarap içerek bitirdiği söyleniyor.
Üniversite yıllarını hatırlamıyorum ama tuhaf biçimde askerliğini yapışını hatırlıyorum. Çünkü üniversiteyi zor bitirdiği için askerliğni de çok geç yaşlarda yaptı. Ona nedense sancak taşıma görevi verilmişti askerde. Bir resmi geçit olduğunda annem beni babamı görmeye götürürdü. Geçidin başında babam sancağıyla önümüzden geçip gidrerdi ancak hiç böyle geri dönmezdi. Dönüşte babamı daima bir ambulansla geri getirirlerdi. Sabah kışlada kesinlikle kaçak içki içtiğinden ve sıcakta yürüdüğünden daima yolda bayılırdı o.
***
O günlerden beri fazla hareket etmeye daima karşı oldu. Hayatta yaptığı tek egzersiz sağ eliyle rakı bardağını ağzına götürmekten ibaret.
İnsanları yavaş hareket etmesinin doğru olduğunu düşünüyor.
Bir defasında parkta yürürken bir köpek onun sabit duran bir heykel olduğunu düşünüp ayağına işemişti. Hızı tamamen durma düzeyinde anlayacağınız.
***
Sağlıklı yaşam için yapılmaması gereken alışkanlıkları sadece alkol ile kısıtlı değil bunun yanında tütün tüketimi de var tabii ki.
Vücuduna kötü alışkanlıkların girişinde bir aksama olmasın diye dünyada ender bulunan bir yeteneği de geliştirdi o. Ağzında pipo tutarken rutin biçimde rakı içebilen ender insanlardan birisi Hamit Turgut...
Tütüne gençliğnde Birinci sigarası ile başlamış ve sonrada pipoya geçmiş. Son yıllarda pipo da kesmemeye başldı onu şimdi de sigarillo çıktı başımıza. Geçenlerde belki zam gelecek diye 700 liralık sigarillo aldığını söyledi bana. Bu paraya bakarak onun zengin olduğunu filan sanmayın. Sadece emekli maaşıyla yaşıyor ama gönlü çok zengin emekli maaşaından bana para vermeyi bile teklif ediyor. Cevabını bildiğim halde "Baba sen deli misin para sende kalsın ben sana yollayım" diyorum her defasında.
***
Çocukluktan çıktığı andan itibaren böyle yaşadığını söylemiştim. Onun çocukluktan çıkışı maalesef erken olmak zorundaydı. Çünkü babasını yani dedemi akıl hastanesine bizzat yatırmak zorunda kalmştı. O hastane hala daha çalışıyor ve babam için dedemin yatmış olduğu odayı rezerve tutuyorlar. Ama babam dedem gibi deli evrağını almayı kabul etmiyor gayrıresmi deli olarak yaşamını südürüyor.
***
"Kadınlar Tanrı’nın ikinci hatasıdır" diyen Nietzsche’ye tutkuyla bağlıdır. Onu çok iyi bilir ve hala daha çok okur. Filozofun ikinci hata diye adlandırdığı cinsle ilşkileri çok iyidir ancak birinci hata olan erkekler ile fazla arası yoktur. O yapabilseydi Fellini’nin Kadınlar Şehri filminde olduğu gibi sadece kadınlardan oluşan bir Ankara’da yaşamayı tercih ederdi.
***
4.5 aydır evinden dışarya çıkmıyor. "Bu durum daha ne kadar devam edecek?" diye sorduğumda "Bir yıl tamamlanınca belki çıkarım" diye cevap veriyor. "Ama çıktığında gittiğin kafede kadınlarla konuşurdun onu özlemiyor musun?" diye sorunca da şu cevabı aldım:
"Onları tabii ki özlüyorum ama onları göreceğim diye katiyen özlemediğim hatta görmekten tiksineceğim yüzlerce insanı da görmek istemiyorum. Kadınlara haber saldım yakında eve gelecekler onlarla evde konşacağım."
***
Dedem deli olmanın yanı sıra çiçek yetiştirme konusunda uzmandı da, babama da onun deliliği gibi bu yetenek de geçmiş durumda.
Evinde çiçekleri arasında tüm gövdesi ot'la dolu olan bir kaktüsü bulunan bir adamın evine kadınların gelmeye başlaması bir potansiyel tehlike diye kabul edilmeli bence.
Bu yaşımdan sonra bir kardeşe sahip olmayı katiyen kaldıramyacağım kimse kusuruma bakmasın.
***
Yazacağım şey daha çok aslında çünkü fotoroman gibi bir adamdan bahsediyorum. Evet bugün bir mucize oluyor. Tıp aleminin bu vücuttan öğrenecek ve bunu insanlığa müjde olarak verebileceği çok şey var. Bunu bir kenara yazın derim ben.